'Tıksırıncaya kadar içiyorlar'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, içki yasağı tartışmasıyla ilgili olarak "İsteyen istediği kadar içiyor. Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar. Sekiz yıldır neyi yasakladık?" dedi.

cumhuriyet.com.tr

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin genel merkezinde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında bir konuşma yaptı. Geçtiğimiz haftalar içinde çeşitli illerde toplu açılışlar gerçekleştirdiklerini hatırlatan Başbakan Erdoğan, son bir ay içerisinde, Mardin, Siirt, Konya, Muş, Bitlis, Erzurum ve Kars'ta onlarca eser ve hizmeti resmi olarak vatandaşların hizmetine sunduklarını söyledi. Yarın Muğla'da toplu açılış törenine katılacağını bildiren Erdoğan, akşam da İstanbul'da Seyrantepe Stadı'nın açılışını yapacaklarını ifade etti ve Pazar günü de yine İstanbul'da toplu açılış töreninde çeşitli açılışlar gerçekleştireceklerini anlattı.

Hariri görüşmesi

Son bir ayın, uluslararası temaslar noktasında son derece yoğun geçtiğini belirten Erdoğan, Kuveyt ve Katar'a geniş bir işadamı heyetiyle ziyaret gerçekleştirdiklerini söyledi.
Erdoğan, şöyle konuştu: ''Ziyaretler, bölge ülkeleriyle her alandaki işbirliğimizi güçlendirmek adına adeta bir dönüm noktası teşkil etti. Kuveyt'le vizeleri kaldırmak için mutabakata vardık. Katar;ın 2022 Dünya kupası için yapacağı yatırımlarda Türk müteahhitlerinin tecrübesinden istifade etmesi için tanıtımlarımızı yaptık. Bunların ötesinde, her iki ülkede de her alanda mevcut ilişkilerin ve işbirliğinin yeterli düzeyde olmadığını, tarihleri ortak, kültürleri ortak ülkelerin çok daha fazla dayanışma ve işbirliği içinde olmaları gerektiğini vurguladık. Tunus, Cezayir, Mısır, Sudan ve Lübnan'da gelişmeleri dikkatle izliyoruz. Lübnan Başbakanı, Kıymetli Kardeşim Saad Hariri, Lübnan'daki son gelişmeler hakkında tarafımıza bilgi vermek, eşgüdüm ve istişarelerde bulunmak üzere bugün ülkemize bir çalışma ziyareti yaptı. Sabah saatlerinde kendisiyle ayrıntılı şekilde bir görüşmemiz oldu. Bildiğiniz gibi, Türkiye olarak Lübnan'ın huzur, istikrar ve refah içinde kalkınmasına büyük önem atfediyoruz. Bu tavrımız hem halklarımız arasında var olan dostluk ve kardeşlik bağlarından hem de Lübnan'ın bölgesel barış ve istikrar bakımdan taşıdığı hayati önemden kaynaklanıyor. 2006 yılında yaşanan savaş ve sonrası dönemde Lübnan'a tam destek verdik. Her zaman Lübnan Devletinin ve halkının yanında yer aldık. Lübnan'da bir ulusal uzlaşı hükümeti kurulması sürecinin başarıyla sonuçlanması için tüm ilgili taraflar nezdinde yoğun çaba harcadık.''

'Tüm ilgili tarafların çabalarını artırmaları gereklidir'

Geçtiğimiz Kasım ayında Lübnan'a gerçekleştirdiği ziyaretin temel amacının da, Lübnan'a desteği teyit etmek, tüm Lübnan'lı siyasi gruplara birlik ve bütünlük mesajı vermek olduğunu kaydeden Erdoğan, orada taraflarla geniş görüşmeler yaptıklarını hatırlattı.
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''2009 parlamento seçimlerinden epey sonra, 2010 sonunda Lübnan'da nihayet bir Hükümet kurulmuştu. Ne var ki, Sayın Hariri'nin başbakanlığında kurulan Ulusal Uzlaşı Hükümeti içindeki 11 Bakanın istifa etmesi ile ortaya yeni bir bunalım çıktı. Yakın tarihte büyük acılar ve yıkımlar yaşamış olan Lübnan halkının yaraları henüz tam olarak sarılmış değil. Hal böyleyken, ülkenin yeniden siyasi istikrarsızlığa sürüklenmesine müsaade edilemez. Bölgemizdeki diğer ihtilaflarda da kritik gelişmelerin vuku bulduğu bir sırada, Lübnan'da ortaya çıkacak bir istikrarsızlığın bölge üzerinde de olumsuz yansımaları olacaktır. Bu çerçevede, Lübnan'daki Hükümet bunalımının diyalog ve istişareyi ön plana çıkaran demokratik ve katılımcı yöntemlerle çözümlenmesi için, tüm ilgili tarafların çabalarını artırmaları gereklidir. Tarafların tam bir sorumluluk bilinciyle hareket etmesine ve Lübnan'ın ortak çıkarlarını her türlü mülahazadan üstün tutmalarına ihtiyaç vardır. Lübnan Özel Mahkemesi ile ilgili hususların, Lübnan içinde ve dışında ayrışma ve çatışmaya yol açmayacak, adil, siyasi mülahazalardan uzak bir yaklaşımla ele alınması zorunludur. Bu konuda hiç bir tarafta, hak ve hukukunun çiğnendiği yolunda mağduriyet hissi oluşturmayacak bir formül bulunmaya çalışılmalıdır. Bunun da yolu kamplaşma değil, diyalogdur. Mahkemeyle ilgili zıtlaşmanın, Lübnan'ın iç huzurunun sağlanması ve komşularıyla ilişkilerinin normalleştirilmesi yönünde kaydedilen gelişmeleri geri çevirmesine izin verilmemelidir.''
 

'Aktif rol'

Bulunulan noktada, bölge ülkelerinin ve uluslararası toplumun önde gelen aktörlerinin Lübnan'daki hükümet bunalımının süratle giderilmesi için ortak çaba ortaya koymaları gerektiğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Türkiye olarak, önümüzdeki dönemde üzerimize düşeni yapmayı ve gerekli tüm girişimler içinde aktif biçimde yer almayı sürdüreceğiz. Lübnan'da tüm taraflarla diyalog kurabilen bir ülke olarak, biz, kardeşimiz Lübnan'ın huzur, istikrar ve emniyet ortamına kavuşmasını güçlü şekilde desteklemeye devam edeceğiz. Görüşmeden sonra da inşallah gerek İran'la, gerek Suriye, gerekse Katar'la görüşmeler yapmak suretiyle bu sürecin barışla sonuçlanması noktasında gayretlerimizi devam ettireceğiz''

 

'Biz muhafazakarız'

Erdoğan, 2011 seçimleri yaklaştıkça, Türkiye'de hemen her seçim öncesinde tezgaha sürülen birtakım çirkin oyunlar, birtakım çirkin gündemler ve kara propagandanın yine aynı şekilde tezgaha sürüldüğünü söyledi. ''Şu birkaç haftadır, birkaç aydır konuşulan, tartışılan, hükümet aleyhine bir kampanyaya dönüştürülen meseleleri alın, önceki seçim dönemleriyle karşılaştırın, tamamının aynı olduğunu göreceksiniz'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Çoğu meselede, manşet değiştirmeye, analizi değiştirmeye, bakış açısını değiştirmeye dahi tenezzül etmediklerini, bayat manşetlerle, bayat haberlerle, bayat yorum ve analizlerle hükümete saldırdıklarını sizler de kolayca fark edeceksiniz. İşte en son, tütün ve alkol konusundaki bazı modern düzenlemeleri, heykel tartışmasını, yargının verdiği kararları, RTÜK uygulamalarını, hükümetle, bizimle ilgili olup olmadığına dahi bakmadan, bizim aleyhimize bir kampanyaya dönüştürme gayreti içindeler. Bir kere altını çizerek söylüyorum: Bu son tartışmalar, doğal akışı içinde giden tartışmalar değil, açık açık bir kampanyadır. Üstelik, hükümet aleyhine yürütülen zorlama kampanyalardır. Tekrar söylüyorum: Bu kampanyalar, her seçim öncesinde AK Parti'yi yıpratmak için başlatılan o malum tezgahların bir yenisidir.''

AKP'nin kurulduğu günden bu yana muhafazakar demokrat bir parti olduğunun altını çizen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Biz muhafazakarız. Aile bizim için önemlidir, mahremiyet bizim için önemlidir, tarih ve tarihi şahsiyetler, tarihi şahsiyetlerin manevi değerleri bizim için son derece önemlidir. Biz köksüz bir millet, köksüz bir devlet değiliz. Medeniyet inşa etmiş ve medeniyet tasavvuru olan bir milletiz. Biz muhafazakar olduğumuz kadar demokrat bir partiyiz... Evrensel değerleri benimsemiş, özgürlüklere saygı duyan, başkasının özgürlüğünü kısıtlamadığı sürece, başkasının kutsal değerlerine hakaret etmediği sürece her türlü fikrin serbestçe ifade edilmesini savunan bir partiyiz.''

Herkesin yaşam tarzına saygılı olduklarını dile getiren Başbakan Erdoğan, ''Kimsenin giyim kuşamına, yeme-içmesine, inancına, ibadetine kısıtlama getirmeyen, tam tersine bu noktada en geniş özgürlükleri savunan ve bunun gereklerini yerine getiren bir parti'' olduklarını söyledi. 8 yıldır bu noktadaki samimiyetlerinin test edildiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti: ''8 yıldır, en küçük, en marjinal hadiseler büyütülerek adeta bir rejim meselesine dönüştürülüyor. Birileri, ısrarla ve inatla bize gizli niyetler, gizli hedefler, gizli ajandalar izafe ediyor. Soruyorum değerli arkadaşlarım, sevgili milletime sesleniyorum; 8 yıldır hangi özgürlüğü kısıtladık? Özgürlük alanlarını genişletmekten başka. 8 yıldır kimin yaşam tarzına müdahale ettik? Kimin yaşamına, giyimine kuşamına müdahale ettik? Herkes istediği gibi giyiniyor, istediği gibi eğleniyor, istediği gibi içiyor, hangisine dedik ki, sen ne kadar viski içiyorsun, şarap içiyorsun, ne kadar bira tüketiyorsun? Böyle bir derdimiz oldu mu? Iksırıncaya tıksırıncaya kadar içiyorlar... Affedersiniz, trafik polisleri, trafik kazalarında yakaladıkları kimler, bu kazalarda yakaladıkları kimler? Her tür var, onları da yakalamasınlar mı? Kazayı yaptıkları halde, bunlara karşı herhangi bir şey ödetmesinler mi? Bunların yaptıklarını ölümle mi, yaralanmayla mı ödeyeceğiz?''

''8 yıldır biz yaşam tarzlarına yönelik olarak neyi yasakladık'' diye soran Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''AK Parti iktidarı baskı uyguluyor, yasaklıyor, sindiriyor, diyorlar. Mahalle baskısı diyorlar... Allah aşkına, şu AK Parti iktidarına, hükümete, bakanlara, ailelerimize atılan iftiralar, hakaretler, ithamlar bugüne kadar hangi partiye, hangi siyasetçiye bu boyutta yapılmıştır? Sen, bu ülkenin hükümetine, bakanlarına, milletvekillerine, sokak ağzıyla en ağır hakareti yapan, bunu da köşesinde yazacak kadar ileri giden kişiye partinin rozetini takacaksın, ondan sonra da çıkıp, bu ülkede özgürlük yok diyeceksin. Ondan sonra nezaketten, edepten, terbiyeden bahsedeceksin... Yandaş medya diyeceksin, candaş medyanın bütün mensuplarını partine davet edeceksin, partinden şu anda aday yapmaya hazırlanacaksın. Sevsinler seni, bunu kimse yutmaz. Sen, kendisini yolsuzlukla itham ettiğin, yargılanması için imza attığın kişiyi İstanbul gibi bir ile il başkanı yapacaksın, ondan sonra çıkıp namuslu insanları yolsuzlukla itham etmeye devam edeceksin. Bu nasıl iştir?''

CHP Genel Başkanı'nın RTÜK Kanunu'nu diline doladığını, buradan kendilerine en ağır hakaretleri, en ağır ithamları savurduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, şöyle dedi: ''İnsan kimi neyle itham ettiğini önceden bir incelemez mi, bakmaz mı? İnsan neyi eleştirdiğinden bu denli habersiz olabilir mi, bu kadar mı bilgisiz olur? 1994 yılında RTÜK yasası, dikkatinizi çekiyorum, CHP'nin iktidar olduğu dönemde çıkarılmış. O yasanın 25. maddesine de gerektiğinde başbakan ve bakanlara yayınları durdurma yetkisi verilmiş. Yani başbakan ve bakanlara bu yetkiyi zaten bizzat CHP 1994'te sağlamış. Şimdiki CHP Genel Başkanı bunu bilmiyor, bundan haberi yok. Belli ki kimse de kendisini uyarmamış... Şimdi çıkıyor, kendilerinin çıkardığı yasadan bizi sorumlu tutuyor, bize hakaret ediyor. Yüzün kızarması edeptendir. Atalarımız güzel söylemiş, utanmak edeptendir... Maalesef yüzlerin kızarmadığı, edebin rafa kaldırıldığı bir muhalefetle karşı karşıyayız.''

 

'Taraflar birbirini suçlamak yerine otursun, çözüm üretsin'

Erdoğan, yoğun şekilde tartışılan ve yine hükümetle ilgili hale getirilmeye çalışılan bir başka konunun da son dönemde yaşanan tahliyeler olduğunu söyledi. Başbakan Erdoğan, ''Özellikle, malum bir davadan dolayı tahliye edilenlerle ilgili olarak, sabah akşam çeşitli yayın organlarında bir zihin bulandırma operasyonu olduğunu, hükümetle, bu örgüt arasında bir illiyet bağı kurulmak istendiğini görüyoruz, bu da gözümüzden kaçmıyor'' diye konuştu. Zamanın, tarafların birbirini suçlama zamanı olmadığını bildiklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti: ''Taraflar birbirini suçlamak yerine otursun, soruna birlikte köklü çözümler üretsin istiyoruz. Ne var ki, muhalefetin de istismarıyla, sürecin faturasının hükümete kesilmek istendiğini görüyoruz. Bu tahliye kararlarını hükümet mi verdi? Bu tahliye kararlarını yargı verdi. Bakın, aynı yargı, benimle ilgili 24 saatte dosyayı Diyarbakır'dan alıp Ankara'ya getirebildi. Bizzat Hayati (Yazıcı) Bey bu sürecin içindeydi. Aynı yargı 5 gün içerisinde Sayın Erbakan ile ilgili kararı anında dosyaya getirtip verebildi. İşlerine geldiği zaman böyle oluyor. Aynı zamanda isimlerini vermeye bile gerek görmüyorum ama biliyorsunuz meşhur Erzincan dosyası, vs. Bunlar süratle yürütülebildi. Aynı şekilde bakıyorsunuz Ankara'da yine Sincan, gayet başarılı çalıştı. Oradan da birçok dosya çok çabuk çıkabildi. Bunlar çıkabiliyordu da sizin öncelikler denilen bir yol haritanız yok muydu? Bu öncelikler içerisinde bu kararları niye vermediniz? Ama şimdi verdiniz. Şimdi bak, görülmeyince hemen verdiniz kararı. Bunu bir ay önce de verebilirdiniz.''

Yargıtayın iş yükünün fazlalığının farkında olduklarını bildiren Erdoğan, bunun tedbirini iktidara geldiklerinde Cemil Çiçek'in Adalet Bakanı olduğu dönemde aldıklarını ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Mehmet Ali (TBMM Başkanı Şahin) Bey döneminde devam ettik. (Adalet Bakanı) Sadullah (Ergin) Bey döneminde devam ediyoruz. Bir an önce istedik ki burada, bakın daireler artırılsın diye bizden talep başladı. Danıştay aynı şekilde... Peki adım atalım, avukatların yargıya kazandırılmasıyla ilgili bir proje uygulayalım dedik. Hemen ortaya çıkan şu oldu; efendim burada bizler sözlü imtihanlarda ne yapacağız, kamera yerleştireceğiz, kamerayla bu iş yapılacak. Ya bütün bu işin tarihinde kamera diye bir şey olmuş mu, öyle bir şey var mı? Şimdi nereden çıktı bu kamera meselesi. Dert başka, ipe un serdiler ve bu süreci adeta engellediler. Ama biz bunu da aşacağız. Çünkü uygulama noktasına gelindiğinde sudan bahanelerle hep engellendik. 2005 yılında İstinaf Mahkemeleriyle ilgili kanunu çıkardık, 2007 yılında uygulama başlayacakken, bizzat yüksek yargının talepleri doğrultusunda bu süreç ertelendi. İstinaf Mahkemeleriyle ilgili en önemli sorun, hakim ve savcı sayısının azlığıdır. Bunu biz de biliyoruz, nitekim Yüksek Yargı da bunu çeşitli kereler özel görüşmelerimizde hep bize ifade etti. Ancak, hakim ve savcı alımları, bizim dönemimize kadar hiç olmayan gerekçelerle engellenmiş, Yüksek Yargı adeta üzerindeki ağır iş yükünü atmamak için direnmiştir.''
 

'Bazı konularda iş yükü de personel azlığı da mazeret olmuyor'

Başbakan Erdoğan, 1934 yılından beri hakim adaylığı sınavlarının Adalet Bakanlığı tarafından yapıldığına dikkati çekerek, şunları söyledi: ''Ancak, bizim dönemimizde, 2006 yılında, sınavlara itiraz edildi ve en son da 2008 yılında mülakatlarda, bunları açıklıyorum, iyi bilin ki -değerli teşkilatımın mensupları- gittiğiniz yerde anlatın, görüntü ve ses kaydı şartı getirildi. Farklı başka sınavlarda, başka kurumların sınavlarında görüntü ve ses kaydı talebine itibar etmeyen Danıştay, hakim ve savcı alımlarında bize bunu şart koşuyor. Şurası son derece çarpıcı, Adalet Bakanlığı, mülakatlarda görüntü ve ses kaydına dair yürütmenin durdurulması için başvuruda bulunuyor. 2 yıldır bu başvuru Genel Kurul'a gelmiyor. Ama aynı Danıştay, Sağlık Bakanlığı aleyhine açılan Tam Gün Yasası aleyhine başvuruyu sadece 24 saat içinde görüşüp, karara bağlıyor. Son 4 yılda 5 kez, hakim ve savcı alımları için yürütmeyi durdurma kararı verdiler. Sonra da çıkıyorlar, iş yükümüz fazla, personelimiz az diyerek Hükümeti suçlama yoluna gidiyorlar. Ama bazı konularda iş yükü de personel azlığı da mazeret olmuyor. Mesela az önce söylediğim konu. Şahsım, arkadaşlarımız vs.''

''12 Eylül halk oylamasıyla millet bu noktada söyleyeceğini söylemiştir. Arzusunu, talebini dile getirmiştir'' diyen Erdoğan, kendilerinin de yasama ve yürütme olarak bu noktada üzerlerine düşeni yerine getireceğini ve yargıdaki bu sorunları hızla aşacaklarını ifade etti. Yargıyı birilerinin arka bahçesi olmaktan çıkarıp, milletin ön bahçesi haline getireceklerini belirten Erdoğan, ''(Onama mı istersin, bozma mı) diyerek belli çevrelerin arzusuna göre karar veren bir yargıdan, vicdanıyla karar veren bir yargıya geçişi inşallah tamamlayacağız'' diye konuştu.
 

'Detaylarda fazla boğulmadan halkın anlayacağı bir anayasa'

Tüm bu süreçte aleyhlerine yürütülen kampanyaları boşa çıkaracaklarını belirten Başbakan Erdoğan, ''Milletimize gideceğiz, her şeyi samimi şekilde milletle konuşacağız ve bu tezgahların hepsini bozacağız. Biz, tezgahları bozarak, oyunları bozarak, şer organizasyonlarını çökerterek bu günlere geldik. Cesaretimiz, kararlılığımız, samimiyetimiz sayesinde milletin takdirine mazhar olduk'' dedi.

Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bakınız bu Anayasa -bazı gazeteler yanlış yazmış, ben Katar'dan öyle bir şey söylemedim. Hukukçuların yapmayacağı demedim- salt Anayasacıların yapacağı bir Anayasa olmayacak. Bu çalışmaların içerisinde halkın her katmanı, ekonomisti olacak, sosyal bilimcisi olacak, siyaset bilimcisi olacak, STK'lar olacak, kadınların temsilcileri, gençlerin temsilcileri, sendikaların temsilcileri olacak. Velhasıl birçok kesimi, çünkü Anayasadaki malum başlıkları bu temsil noktasında olan halkın katmanları tarafından temsil edildiği bir Anayasa çalışmasını, ön çalışma olarak yapmayı hedefledik ve bu çalışma başlamış vaziyette. Fakat sonunda tabii ki bunun bir çerçevesi olacak. Bu çerçevede Anayasacılar orada devreye girecek ve bu Anayasa şöyle açıldığı zaman, okunmaya başlandığında bunu illa bir hukukçunun değil, yani normal vatandaş da bu Anayasayı açığı zaman rahatlıkla ne yapabilecek, anlayabilecek. İşi bu hale getirdik. Detaylarda fazla boğulmadan halkın anlayacağı bir Anayasa. Bunu başarmamız lazım, hedefimiz bu olmalı. Hazreti Mevlana'nın ifade ettiği gibi, inşallah bulanmadan, donmadan akacak, menzile erişeceğiz.''

 

'Tarihi sadece bunlar bilirler...'

Erdoğan, ''sadece siyasi muhalefetin değil, sivil muhalefetin de edebi, terbiyeyi, üslup ve erkanı terk ettiği bir süreçten'' geçtiklerini söyledi. Birilerinin yıllarca bu toplumun belli bir kesimine tepeden baktıklarını, seçkinci bir tavırla yaklaştıklarını, küçümseyip, tahkir ettiklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Tarihi sadece bunlar bilirler... Bilim bunların tekelindedir... Hiç kimse değil ama sadece bunlar estetikten anlar. İncelik, zarafet, nezafet sadece bunların malıdır. Müzikten, mimariden, heykelden, resimden sadece ve sadece bunlar anlar, başkası hiç ama hiç bir şey anlamaz. Maşallah, bunlara göre, entellektüellik kazanılan bir şey değildir; babadan oğula, dededen toruna geçer. Bunlar mürebbidir, mürebbiyedir, bunlar allameyi cihandır, her şeyin en iyisini bunlar bilirler. Her türlü özgürlüğü savunurlar ama bir o kadar da entellektüel despotturlar...Kars'taki o malum heykel için 'ucube' derken aynı zamanda kralın da çıplak olduğuna işaret ettim... İçlerindeki despotizmi yıkamayanlar, içlerindeki o görünmez krala çıplak dedirtmek de istemiyorlar. Gözü olan, gözüyle birlikte iz'anı olan herkes, güzelle çirkini, estetikle ucubeyi birbirinden ayırır. Bunun için hiç de asil bir aileden gelmiş olmaya, sırça saraylarda büyümüş olmaya gerek yoktur. Sadece milletin siyasi tercihlerini değil, milletin beğenilerini, değerlerini, estetik anlayışını, güzellik anlayışını da aşağılamayı, ona hakaret etmeyi alışkanlık haline getirmiş olanlar bunlardır...'' Bu değerlendirmelerin günlerdir yapıldığını anımsatan Başbakan Erdoğan, değerlendirmeyi yapanların çoğunun ise söz konusu yere gitmediklerini söyledi.
 

'10 yıl kaybettirdiler'

Kendisinin defalarca oraya gittiğini, o heykeli ve çevresini gezip dolaştığını anlatan Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: ''O heykel başlamadan, o zamanki belediye başkanı ki partimizdendi, kendisine 'bunu burada yapmamasını söyledim.' Fakat kararlıydı, ısrarlıydı. 2006 yılının yanılmıyorsam 8. ayında falan da Erzurum Tarih Tabiat Varlıkları Kurulu bunun orada olamayacağına karar verdi. Fakat çok enteresandır. Aradan 3 ay falan geçti 12. ayda, aynı yıl bu defada izin almak suretiyle, yapılabileceğine dair yeni bir karar çıkarıldı. Fakat ilginçtir, yani bu heykelin dikildiği yer, öyle yüksek bir noktadaki, orada Seyit Hasan El Harakani Hazretleri'nin Camisi ve çevresindeki vakıf eserler, şöyle kubbelerinin hizasına aldığınız zaman o tepenin bile altında kalıyor. Çok daha ilginci, heykelin hemen hemen altında kalacak şekilde, orada tarihi bataryalar var. O eserleri de görüyorsunuz, tarihi eser bunlar, bataryalar. Düşünün bir tarihi eser var diye, İstanbul'da yıllarca ta belediye başkanlığım döneminden bu yana Tarih Tabiat Varlıkları Kurulu, bizim raylı sistemi metroyu Unkapanı'nda durdurdu. Hala daha yeni yeni açıldı gidecek. Nereden bakarsanız bakın 10 yıl kaybettirdiler. Burada ise rahatlıkla bunu yapıyor ve o dediğim noktadan itibaren de 48 metre yüksekliğinde ve o çevredeki bütün tarihi eserler, camiler kütüphaneler, bütün bunlar adeta onun gölgesinde kalıyor.''

Kendisinin 4,5 yıl İstanbul'da belediye başkanlığı yaptığını anımsatan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bu işlere yorum yapabilmek için illa güzel sanatlar akademisini veya fakültesini bitirmek zorunda değilim ki. Bir şeyler öğrendik biz, biz bu işin pratiğini yaptık. Yani vatandaşa bile görsel medya yolda giderken hemen mikrofon uzatır sorar, 'beğendiniz mi?' Ama ilk soru 'hangi güzel sanatlar akademisini bitirdiniz?' sorusu olmaz, 'beğendiniz mi?' Vatandaşta 'beğendim veya beğenmedim' der. Yani bir şarkıyı bir türküyü bile dinletirken bile sorar. Önce 'hangi konservatuvarı bitirdin?' diye sormaz. Böyle bir soruyu da zaten sormak mümkün değil. 'Şarkıyı beğendiniz mi? Türküyü beğendiniz mi?' der. Niye o farklı bir şeydir. Kimisi kulağı ile bunu değerlendirir, kimisi işin gerçekten teorik noktasında beğenisi olabilir. Ama illada bunu kalkıp 'güzel sanatlardan mezun olanlar değerlendirmesini yapar' derseniz. O zaman bunları gidin daha özel yerlerde izah edin, burada değil. Burada ben çok daha farklı bir şey söylüyorum, bir defa eğer böyle bir eser inşa edecekseniz önce o çevreyle bunun uyumlu olmasına bakmak zorundasınız. Hiç bir tarihi eserin olduğu yerde bırakın heykeli, orada siz inşaat bile yapamazsınız. Belli bir mesafe konulur, o mesafede bunları yaparsınız bunun dışında yapamazsınız. Şimdi İzmir Karşıya Belediyesi talip olmuş, ne kadar güzel. Gelsin alsın gitsin, bunu Karşıyaka'da diksin. Hiç müdahalemiz yok. Bu kadar ısrarlıysalar, buyursun alsın orada diksin. Çok daha heyecanlılar çok da talipler, eyvallah yapsınlar. Kaldı ki ben bu heykeltıraşın çok başarılı dünyada şöyle tanınmış, böyle tanınmış, bunu da eleştiren birisi değilim. Doğrudur başarılı da olabilir, ona saygı da duyarım. Ama kusura bakmasınlar ben o tarihi eserlerin olduğu yerde böyle bir olayın yaşanmasına, üstelikte Tarih Tabiat Varlıkları Kurulu'nun verdiği bu karara rağmen, bunun dikilmesine sorumluluk mevkisinde olan bir insan olarak müsaade edemem, doğrudur diyemem.''
 

'AK Parti hükümeti, 8 yıldır hiç bir heykeli yıktı mı?'

Başbakan Erdoğan, Hükümetlerinin, ''en doğuda Moğolistan'dan, en batıda Avusturya'ya kadar, kuzeyde Kırım'dan, güneyde Yemen'e kadar, bu ülkeye, bu millete ait olan sanat şaheserlerine sahip çıkmış, onları ayağa kaldırmış bir hükümet'' olduğunu söyledi. ''AK Parti Hükümeti, bu ülkede güzeldir veya değildir, 8 yıldır hiç bir heykeli yıktı mı?'' diye soran Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Yok. Şimdi nedir bu kıyamet, dert başka. Çünkü Ak Parti'nin yükselişini zannediyorlar ki bununla durduracağız. Durduramazsınız boşuna uğraşmayın. Benim Karslı vatandaşlarım bile buna tahammül edemiyor. Buna müsaade etmiyor. Zaten diyorlar, 'biz burada 7 yıldır, 8 yıldır çok çektik, sizden önce...' Önceki belediye başkanı gitti CHP'den aday oldu, niye kazanamadı. Eğer yaptıkları sevilseydi, takdir edilseydi, partimizden aday yapmadık gitti CHP'den aday oldu. Herhalde seçilirdi değil mi? Ne oldu seçilemedi...Akıl veriyor şimdi bir tane sanatkar...'Hükümet bunlarla uğraşacağına Kars'ta işsizlikle mücadele etsin diyor. İşte biz şimdi Kars'ta işsizlikle mücadele için diyoruz, 'bunları buraya dikmeyin' Bunlara verilen para Kars'taki altyapıya verilmiş olsaydı, Kars çok daha farklı yerde olurdu. Kars'taki öncelikler bu değil. Bunu da görmemiz lazım.''

'5 bine yakın vakıf eserine sahip çıktık...'

Başbakan Erdoğan, Hükümetlerinin Edirne'den Kars'a, Trabzon'dan Hatay'a kadar 5 bine yakın vakıf eserine sahip çıktığını, bu eserleri onarıp kültür mirasına kazandırdığını söyledi.
Hükümetleri döneminde sporun da, sanatın da altın çağını yaşadığını bildiren Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''İzmir, Trabzon, Erzurum, İstanbul, Antalya bu dönemde uluslararası spor organizasyonlarına ev sahipliği yaptı, yapıyor. İstanbul bu dönemde Avrupa'nın kültür başkenti oldu. Bunları biz sağladık, bizim çabalarımız, bizim lobi faaliyetlerimiz sağladı. Türkiye'nin dünya çapında artan önemi, gücü, itibarı bu organizasyonları getirdi. Ama söyledim ya... Seçim öncesi bir kampanyaya ihtiyaç vardı ve işte şimdi o kampanya yürütülüyor. 8 yıldır her fırsatta söylenen türkü, bugün seçim arifesinde tekrar söyleniyor. Milletimiz engin ferasetiyle artık neyin ne olduğunu çok net olarak görüyor. Sizlerden de ricam, oynanan bu oyunları, bu tezgahları, bu kampanyaları bütün netliğiyle milletimize anlatmanız. Bunu hep beraber anlatacağız. Doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde, her nerede olursa olsun, benim vatandaşım şundan emin olmalı: Bu hükümet, 8 yıldır kimsenin yaşam tarzına müdahale etmemiştir ve etmeyecektir. Tam tersine, herkesin yaşam tarzı, bu hükümetin, bizlerin teminatı altındadır...''

 

Erdoğan, gazetecilerin sorularını yanıtladı

Başbakan Erdoğan, AKP Genel Merkezi'nde gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin ''TBMM Genel Kurulu'nda yaklaşık 3 bin maddeye ulaşan birçok kanunun kabul edilmesine'' ilişkin sorusu üzerine Erdoğan, şöyle konuştu: ''Bu hafta gerçekten öyle zannediyorum ki, parlamentomuzun Cumhuriyet tarihimizdeki farklı bir özveriyi ortaya koyduğu bir hafta olmuştur. Tabii bir yerde bu iktidarlar için özlenen bir tablodur. Milletçe özlenen bir tablodur. Temennimiz odur ki, bunun genellikle böyle yürümesidir. Zira 50 yıla yakın bir süredir değiştirilemeyen kanunlar bu hafta içerisinde süratle değiştirilmiştir. Gerek anamuhalefet olsun, gerek muhalefet olsun, grup başkan ve başkanvekilleri olarak bir birlikteliği benimsemiş olmaları, iktidarlara burada güzel bir dayanışma göstermiş olmaları, hakikaten geçmiş ve gelecek için de yapılacak değerlendirmelerde ne kadar istersek verimli olabiliyoruz, bu bakımdan önem arz eden bir tablodur. TBMM Başkanına, tüm genel başkanlarımıza ve grup başkanvekillerine, tüm milletvekillerimize, aynı zamanda bu sürece katkısı olan sivil toplum örgütlerimize çok teşekkür ediyorum.''

2 bin 720 maddenin görüşülerek Mecliste kanunlaştığını belirten Erdoğan, ''Bunların içerisinde Türk Borçlar Kanunu var. Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğü ve uygulama şekli hakkındaki kanun var. Onun yanında Hukuk Muhakemeleri Kanunu var. Bunun yanında Türk Ticaret Kanunu var, bunun yanında Türk Ticaret Kanunu yürürlüğü ve uygulama şekli hakkındaki kanun var ve bir de Tebligat Kanunu var. Madde itibarıyla 2720 madde... Ben bundan sonraki süreçte de, buna benzer, ülkemizin, milletimizin ortak menfaatlerinin olduğu bu tür yasalarda bir özveri içerisinde çalışırsak, açık söylüyorum Türkiye 21. yüzyıla, fazla ilerilere gitmeye gerek yok, Cumhuriyetimizin 100. yılına dünyanın ilk 10 ülkesi arasında girer. Ben bu vesileyle sizlere de teşekkür ediyorum. Sizler de geç saatlere kadar uykusuz kaldınız. Ülkemiz için çıkarılan bu yasalar hayırlı olsun'' diye konuştu.

Erdoğan, ''CMK'nın 102. maddesinin yürürlüğe girmesiyle yapılan tahliyelerle'' ilgili soruya ise ''Konuyla ilgili olarak tutukluluk sürelerinin noktalanması konusunda yargının verdiği karar ve dışarı çıkmaları, ama dışarı çıkarıldıktan sonra şimdi verilen karar ve bu süreçte de tabii ki, İçişleri Bakanlığımız, tüm güvenlik güçlerimiz bütün gayretlerini göstererek aramaya her yerde devam edecekler. Temenni ediyorum ki, kısa zamanda yakalanmaları ve tekrar yargıya teslim edilmeleridir'' yanıtını verdi. Bir gazetecinin ''Lübnan'da siyasi istikrar ve hükümetin kurulması için Sayın Hariri ile yaptığınız görüşmede ne gibi çözüm önerileriniz oldu? Konferans toplanması gündemde mi'' sorusu üzerine Erdoğan, şu anda geniş bir çalışmanın içerisinde olduklarını belirtti.

Erdoğan, şunları söyledi: ''Bu çalışma sürecinin içerisinde önceliklerimiz var. Önceliklerimizin ilk adımı bugün yapacağımız telefon görüşmeleridir. Bugün gerek Katar gerek İran, bu iki ülkeyle görüşmeler yapacağız. Hafta içinde veya bu görüşmelere göre, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Suriye, Lübnan ve Mısır'ın katılacağı bir dizi toplantı başlatmayı düşünüyoruz. Bu konuyla ilgili bugün Sayın Sarkozy'den bir telefon geleceği söylendi. Henüz daha bu telefon gelmedi. Sayın Sarkozy ile de bir görüşme yapacağız. Sayın Hariri biliyorsunuz Amerika dönüşü Paris'e uğradı, oradan buraya geldiler. Kendisi de arayacak, dedi. Bu görüşmeden sonra da süratle atılması gereken adımlar var. Çünkü Lübnan'da, Lübnan Cumhurbaşkanı'nın oradaki gruplarla görüşmeleri olacak, temennimiz odur ki, Lübnan'daki bu boşluk uzamasın, kısa zamanda Lübnan tekrar normale dönsün.'' Başbakan Erdoğan, ''Yargıtay Başkanı ile bir araya gelmeniz söz konusu olur mu'' sorusuna da ''Yargıtaydan böyle bir talep gelirse niye görüşmeyelim, görüşürüz tabii'' yanıtını verdi.