"Teröristler kahraman oldu"
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, terör örgütü PKK üyelerinin teslim olma sürecini değerlendirirken, ''Bu uygulamaya bakacak olursak PKK artık bir suç örgütü olarak algılanmamaktadır. PKK örgütüne üye olmak artık suç değildir. Hukuk nezdinde PKK bu operasyonla aklanmıştır'' dedi.
cumhuriyet.com.trCHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Parti Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında, teslim olan terör örgütü üyelerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bu son tablonun hukuk ve siyaset yaşamında çok temel bir kırılmayı temsil ettiğini ifade eden Baykal, Türkiye'nin hukuk düzeninin ağır bir darbe aldığını savundu.
Yaşananların hukuk sisteminde, ceza sisteminde hiçbir suç kapsamı içine sokulamadığını ifade eden Baykal, bunun ibret alınacak bir manzara olduğunu söyledi.
''Savcıların ve hakimlerin, terör sanıklarının, suçluların ayağına taşınmış olmasının örneği görülmez bir tabloyu yaşattığını'' ifade eden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Savcılarımızın ve yargıçlarımızın onurları zedelenmiştir. Hukuk sistemimiz katledilmiştir. Göz göre göre siyasi bir talimatla, siyasi bir kararla, siyasi bir tercihle hukuk bur yana bırakılmış, talimat doğrultusunda işlem yapılmıştır. Hukuk, siyasi talimatın emrine sokulmuştur. Böyle bir manzara, bu kadar açık bir hukuk ihlali çok sık rastlanan bir tablo değildir.
Bildiğim kadarıyla Savcılar eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkük'ün ayağına giderek onun ifadelerini almıştı. Şimdi bir de PKK teröristlerinin ifadesini almak için onların ayağına gitmiştir. Olayın hukuki boyutu çok açıktır. Hakimlerin, mahkemenin, savcıların, bu savcılarla birlikte sanıkların ayağına taşınmasının bir başka örneği de yoktur. Bu tabii kararlaştırılan amaca ulaşmak için hangi bedellerin ödeneceği, nelerin göze alındığı konusunda fevkalade aydınlatıcıdır. Türkiye'nin temel hukuk sistemini dahi yok saymayı içine sindirerek bu konuda iktidarın kararlaştırdığı projeyi uygulamakta olduğunu görüyoruz. Ayrıca hukuk sistemimizdeki bu kırılma çok tartışılacaktır ve bunun sorumluluğundan Adalet Bakanının ve Hükümetin 'yargılama sürecine bizim karışmamız doğru olmaz, Anayasamızın 138. maddesi diyerek sıyrılması mümkün değildir. Tam tersine 138. maddenin içeriği ortadan kaldırılmıştır. Bu bir siyasi talimat olmadan gerçekleştirilebilecek bir tablo değildir. Bir adliyenin sanıkların ayağına taşınması, savcıların hakimlerin helikopterle uçurularak onların ayağına götürülmesi bir açık, aleni siyasi müdahaleyi ortaya koymaktadır. Hukuk hayatımız ağır darbe yemiştir. Siyaset hayatımız da ağır bir darbe yemiştir.''
Terörist örgütün bir hukuk ihlali içinde olmadığının ortaya çıkan tabloyla görüldüğünü iddia eden Baykal, ''Yani PKK'lı olmanın bir suç olmadığı, PKK'lı olunabileceği, hukuk sistemimizin PKK'lı olmayı engelleyici bir yanı olmadığı bu tabloyla görülmüştür'' dedi.
Gelenlerin ''pişmanlık ilan etmek, terör örgütünü terk ettik'' diye gelmediklerini ifade eden Baykal, şunları kaydetti:
''(Terör örgütünü temsille geldik, kurye olarak geldik. Mektup getirdik biz o örgütün parçasıyız) diyorlar ve onlara hiçbir şey yapılmıyor. Yani terör örgütünün üyesi olmak ve örgütü terk etmemek, reddetmemek, örgütün mücadelesini bıraktığını söylememek Ceza Kanunumuzun 221. maddesine nasıl sığdırılıyor. Bunun anlamı bu uygulamaya bakacak olursak PKK artık bir suç örgütü olarak algılanmamaktadır. Eğer terör örgütü suçsa, o örgütün temsilcisi olarak buraya gelenlerin suçlu olması kadar doğal bir şey yoktur. O örgütün kuryeliğini yapanların bir suç faaliyeti içinde olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Şimdi orada suç tespit edilmediğine göre ortaya çıkan manzara; PKK örgütüne üye olmak artık suç değildir. Hukuk nezdinde PKK bu operasyonla aklanmıştır. Bu bir acı tablodur. Bu tabii çok tartışılması gereken bir manzara ortaya koyuyor. Buraya nasıl gelinmiştir? Nasıl bütün devlet teşkilatı, müsteşarlar, genel müdürler, savcılar, vali oraya nasıl gitmişlerdir ve orada bu tablo onların gözü önünde ve onların katkısıyla nasıl gerçekleşmiştir bunun derin bir anlamı vardır.
Siyasi bakımdan o yaşanan tablo bize terörist olarak bilinenlerin siyasal bakımdan kahraman haline dönüşmekte olduğunu göstermiştir. Bu son operasyonla teröristler kahraman olmuşlardır. Bu dönüşüm şaşırtıcı bir dönüşüm değildir, planlanmış olan, öngörülmüş olan bir dönüşümdür. Buraya gelenler çok gösterişli bir biçimde on binlerce insanın, kilometrelerce selamladığı, karşıladığı, kucakladığı bir buluşma içinde Türkiye'ye girmişlerdir. Bu merasimler, sevinç gösterileri öyle anlaşılıyor ki bazı çevreleri rahatsız etmiştir ve şimdi itidal tavsiye etmektedirler. 25 yıl dağda kendi davası için mücadele edip de 25 yıl sonra Türkiye'de böyle karşılanmanın o mücadeleyi verenler açısından sevinç doğurucu bir yanının olmayacağını mı düşünüyorsunuz. Bunun bir bir büyük mutluluk vesilesi olmamasını nasıl düşünebiliyorsunuz. 25 yıl o mücadeleyi vermiş bir örgüt şimdi Türkiye sınırları içine bir kahraman gibi karşılanarak, savcıları, hakimleri ayağına getirerek, suçlu olmadıkları kararını çıkararak, serbest bir şekilde topluma dönüyor olmalarının, bunun sağlanmış olmasını, bu mücadelenin arkasında 25 yıllık terör mücadelesinin yattığı gerçeğini o mücadeleye katkı vermiş olanların bir zafer duygusu yaşamadan nasıl yansıtmaları mümkün olabilir? O nedenle kimse o sevinç gösterilerini yapanları suçlamasın, onlar kendileri açısından hak ettiklerini düşündükleri bir sevinci, bayramı yaşamaktadırlar. Önemli olan o sevincin onlara yaşatılmış olmasıdır.
Önemli olan onlara bu zafer duygusunun verilebilmiş olmasıdır. Siz onlara bu zafer duygusunu vereceksiniz ama 'sevinmeyin' diyeceksiniz. Bunun inandırıcı bir tarafı yoktur. Çok acı bir manzara. Tabii terör örgütünün kuryesi, temsilcisi olan kişiler Türkiye sınırları içinde on binlerce insan tarafından selamlanıyor, alkışlanıyor, büyük bir gösteriyle Türkiye'ye dönüyorlar. Sanki İstanbul'un milli mücadele sırasındaki işgaline son veren, beyaz at üstünde Refet Paşa'nın İstanbul'a girişi gibi şimdi PKK'lılar lüks cipleriyle sınıra gelip, otobüslerin üzerinde insanları selamlayarak Türkiye'ye bir zafer dönüşü yapıyorlar. Başbakan da bunu bir sevinç tablosu olarak nitelendiriyor bu aslında bir utanç tablosudur.''
Siyasi açıdan bakıldığında, ortaya çıkan manzaranın teröristlerin kahraman haline dönüştürüldüğü bir manzara olduğunu ifade eden Baykal, bunu ''iktidarın bu süreci getirdiği aşamada ortaya çıkan bir tablo'' olarak nitelendirdi.
''Teröristler kahraman olmuşlardır'' diyen Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Evlatlarını şehit vermiş olan analar babalar, evlatlarının mücadele ettiği teröristlerin şimdi Türkiye'de bir kahraman haline dönüşmekte oluşunu büyük bir acıyla izlemektedirler. Dün bir şehit anasının söylediklerini hiçbirimizin unutması mümkün değildir. Şehit anası diyor ki; (keşke ben çocuğumuz dağa PKK'ya gönderseydim de bugün şehit olacağına bir kahraman gibi Türkiye'ye dönseydi ve gelip benim elimi öpseydi) Olay sadece bir teröristin ya da 4-8 teröristin kahramana dönüşmesi olayı değildir. Türkiye'nin 25 yıllık terörle mücadelesinin ne anlama geldiğinin sorgulanması olayıdır. 25 yıl Türkiye niçin bu mücadeleyi vermiştir? Niçin bu acılar yaşanmıştır, bunun anlamı nedir? Mücadelenin 25. yılında eğer böyle bir tablo ortaya çıkacaksa bu mücadeleyi vermiş olanların ne konumda olduğu elbette sorgulanmalıdır"
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Teröristi kahraman yapmak her baba yiğidin harcı değildir, AKP bunu başarmıştır. Hukuk katledilmiştir. Suç, suç olmaktan çıkmış masumiyete; terör, kahramanlığa dönüşmüştür'' dedi.
Baykal, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, terör örgütü üyelerinin teslim olma sürecini değerlendirirken yaşananların, terörle mücadele verenleri ''Acaba bu mücadeleye değer miydi?'' sorgulamasına getirdiğini söyledi. Baykal, ''Devletin inandırıcılığı nerede kalmıştır? İyi, doğru, güzel ile kötü, yanlış, çirkin iç içe geçmiştir. İnsanlar ne için hayatlarını vermişlerdir? Kahraman kimdir? Şimdi tablo değişmeye başlamıştır. Millet aldatılmıştır. Millet derin bir aldanmışlık duygusu içine sürüklenmektedir'' diye konuştu.
Bu durumun çok büyük sonuçlar doğuracağını belirten Baykal, ''Teröristi kahraman yapmak her baba yiğidin harcı değildir. AKP bunu başarmıştır. Hukuk katledilmiştir. Suç, suç olmaktan çıkmış masumiyete; terör, kahramanlığa dönüşmüştür'' dedi.
Teslim olan terör örgütü üyelerinin Türkiye'ye niçin geldiklerinin sorgulanması gerektiğini ifade eden Baykal, ''Yaşananların PKK, DTP ve AKP tarafından kararlaştırılmış bir süreç olduğunu'' ileri sürdü.
''Bu üçlü tarafından sahnelenen sürecin arkasında ABD'nin hazırladığı bir uluslararası proje olduğunu'' iddia eden Baykal, terör örgütü üyesi olduğunu söyleyenlerin suçsuz sayılması durumunda örgütün sempatizanı olduğu için mahkum olanların nasıl açıklanacağını sorgulanması gerektiğini ifade etti.
''Türkiye'de hukukun ana sütunlarından biri yıkılmaktadır. Toplumun temel siyasi, ahlaki, ana ilkeleri derinden sarsılmıştır'' diyen Baykal, teslim olanların kendi projelerini uygulamak istediklerini ve bu projeyi geldiklerinde Diyarbakır Valisi'ne teslim ettiklerini öne sürdü.
Bu projenin açık bir şekilde anayasal düzeni değiştirmeye, ulusal bütünlüğü ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu iddia eden Baykal, ''Bu mesaj Türkiye'ye taşınmış ve devlet temsilcileri tarafından alınmıştır. Gelinen noktada yaşananlar terör örgütünü meşrulaştırmıştır'' diye konuştu.
Baykal, gelenlerin taleplerinin ''çok açık bir biçimde anayasal düzenin değiştirilmesini, ulusal bütünlüğün ortadan kaldırılmasını, etnik temelde bir parçalanmanın gerçekleştirilmesini ve devletin bizzat kendi olanaklarıyla bu etnik parçalanmaya katkı verecek şekilde eğitim politikasını değiştirmesini, bir yeni Kürdistan coğrafyasının kabul edilmesini öngördüğünü'' söyledi.
''Türkiye'yi derinden sarstı"
Bu tablonun ne sonuç vereceğini dikkatle izleyeceklerini söyleyen Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Geldiğimiz aşamada şu ana kadar yaşananlar Türkiye'yi derinden sarsmıştır, ulusal kimliğimizi tahrip etmiştir ve terör örgütünü meşrulaştırmıştır. Kürt kökenli, Türkiye'de yaşayan, terörle hiçbir ilgisi olmayan bu devletin bir parçası olarak yaşamaktan mutluluk duyan milyonlarca insanın önüne devlet kendi eliyle bu terör örgütünü 'sizin muhatabınız budur' diye koymuştur. Bu, çok vahim bir tablodur, acı bir tablodur. Devletin, terör örgütüyle Kürt kökenli insanlarımız arasında var olan ayrışmayı, o insanların sorunlarının çözümüne yönelik çabalarla terör örgütünü tecrit etmeyi bir resmi politika olarak götürmesi gerekirken, şimdi resmi politika terör örgütünü Kürt kökenli insanlarımızın önüne temsilcileri gibi koymak olmuştur. Bu da vahim bir manzaradır.''
Bir süre öncesine kadar terör örgütüne mesafeli duran o bölgede yaşayan insanların, şimdi bu konuya bakışlarında ciddi bir değişme ortaya çıktıysa bunun sorumlusunun doğrudan doğruya bu süreç ve politika olduğunu savunan Baykal, şunları söyledi:
''Bundan sonra o eylem planında hükümetin taahhüt ettiği adımlar, yapması gereken şeyler gündeme gelecektir. O konuda birtakım açılımlara tanık olacağız. Daha onlar gelmeden, güya dağdan inme eylemini sergilerken bile dağdan inmedikleri, dağı güçlendirdikleri, dağa sahip çıktıkları, dağı temsil ettikleri, dağ adına müzakere etmek üzere geldikleri, dağın taleplerini hükümetin önüne koydukları; hükümetin de dağ karşısında boynunu eğdiği, onların söylediği sözleri mahçup mahçup yalvararak 'aman onu öyle söylemeyin, böyle söylemeyin' diye bütün devlet teşkilatıyla savcılarıyla, hakimleriyle sanıkların ayağına, dağın ayağına gittikleri, dağı tahliye etme noktasına geldikleri görülmüştür. Dağın tahliye edilmesi terör örgütünün aklanmasıdır. Terör örgütünü aklamışlardır. Terör örgütünün siyasetinin haklı olduğunu ortaya koymuşlardır, sonuç alıcı olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu tablo Türkiye'de terör yöntemiyle pekala siyasi sonuçlar alınabileceğinin bir örneği olarak önümüze gelmiştir. 'Terörle sonuç alınmaz' laflarının boş laflar olduğu, 25 yıl terör yapan insanların birilerinin dize gelmesini sağlayabileceği ve kendi şartlarını kabul ettirebileceği, kendi haklılığını, kendi meşruiyetini, siyasi haklılığını tescil ettirebileceğini ortaya koymuştur.
Daha biz adım atmadan bu tablo ortaya çıkmıştır. Şimdi adım atacağız. AKP'nin taahhütleri doğrultusunda birtakım girişimler yapılacak. Türk milletini bölmeye yönelik, zaman içinde ayrıştırmaya yönelik projeler yavaş yavaş uygulanmaya girecek. Şimdi onu kabullenen taraf olacağız. Bu vahim bir manzaradır.''
Bu manzarayı hep kaygıyla, başından beri milleti uyararak izlediklerini ifade eden Baykal, son dönemde kendilerine yoğun baskı yapıldığını, CHP'yi de bu sürecin içine dahil etmek için olağanüstü gayret sergilendiğini belirtti.
''Buluşma konusunda özel dikkat sergiledik"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendileriyle buluşmak için mektup yazdığını anımsatan Baykal, şunları kaydetti:
''Bundan önce pek çok önemli devlet meselesi gündeme geldiğinde 'acaba CHP ne düşünüyor' diye sormayı aklından bile geçirmeyen Başbakan, Anayasa değiştirilirken, cumhurbaşkanı, meclis başkanı seçilirken CHP'nin düşüncelerine itibar etmeyi, onunla istişare etmeyi gereksiz sayan Başbakan, son dönemde birdenbire 'mutlaka CHP ile buluşmalıyım'' gayreti içine girdi. 'Zaman konusunda sıkışığız, o kadar bekleyemeyiz, yıl sonuna kadar bekleyemeyiz. Takvim söz konusudur' dedi. Kim yaptı takvimi, nerede yaptı, neye göre yapıldı? Birileriyle mi anlaştın, verilmiş sözler mi var?''
''Buluşma'' konusunda özel bir dikkat sergilediklerini ve buluşmanın kayda alınmasını istediklerini anlatan Baykal, bu konuda en çok düşünce üreten ve politika geliştiren parti olduklarını, her güncel gelişmeyle ilgili kapsamlı değerlendirmeler yaptıklarını belirtti.
Baykal, şöyle konuştu:
''Ama onlar yetmiyor Başbakana, birşey istiyor, 'buluşalım' diyor. Acaba Sayın Başbakan, Deniz Baykal'ın olağanüstü değerli görüş ve düşüncelerine gerçekten ihtiyaç hissettiğinden, CHP'nin ufuk açıcı değerlendirmelerini gerçekten çok önemli saydığından mı bizimle buluşmak istiyordu, yoksa bizatihi buluşmanın kendisini, bizimle biraraya gelmiş olmayı, bu süreç başlamadan önce, dağdan insanlar zafer kazanmış gibi ellerini kollarını sallayarak gelmeden ve devlet bu gelişe teslim olmadan önce kapalı kapılar arkasında Deniz Baykal ile kimsenin öğrenemeyeceği şartlar içinde buluşmayı mı istiyordu?
Çok açıktır ki Başbakan için önem taşıyan 'Biz bu politikayı milli bir politika olarak götürüyoruz. Bu politikanın arkasında bütün toplum var' Herkesle konuştu, kimseye birşey söylemedi. CHP, anamuhalefet partisi. Türkiye'nin iktidara alternatif en önemli gücü. 'Onunla da konuştuk, o da biliyor.' 'Ne söyledi?' 'Canım elbette hepsini yapmadık, dinledik, bir istişare var, bir paylaşma var.' Bu izlenimi verme gayreti içinde olduğu açık değil mi?
Öyle anlaşılıyor ki Başbakan'ın takvimi bizimle bu konuyu birlikte çözmesine yetmedi ve 70 milyonun da günü geldiğinde öğrenebileceği bir görüşmeyi yapmayı göze alamadı.''
''Türk medyasına susturucu takılmış"
Baykal, ''Bu sürece karşı milletçe el ele vermemiz Türkiye'yi sürecin tahribatından kurtarmamız gerekir'' dedi. Toplumun tüm kesimlerinin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğin vurgulayan Baykal, bu süreç medyanın da gerekli tavrı sergileyemediğini iddia etti. Baykal, ''Bu süreçte medyamız da bu milletin medyası değilmiş gibi çıkmaktadır. Türk medyasına susturucu takılmış millete karşı cinayet o şekilde işlenmektedir. Milletin hissiyatını görmezlikten gelerek kimse bir yere varamaz'' değerlendirmesinde bulundu.
Açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Baykal, terör örgütü üyelerinin teslim olmasına ilişkin ''Bu fiili bir af mı?'' sorusu üzerine terör örgütü üyelerinin serbest kalmasının hukuk çerçevesinde açıklanmasının mümkün olmadığını söyledi. ''Af çıkarıyor olmanın mahcubiyetinden kurtulmaya çalışıyorlar ama hukuku katlediyorlar'' diyen Baykal, terörle mücadelede affın bir yöntem olmadığını, terör tehlikesi sürerken aftan söz edilemeyeceğini kaydetti. Baykal, ''yaşanan af değil, acizlik, hukuka ihanet olduğunu'' söyledi.
Baykal, ''Kürt Açılımı''nın bir devlet projesi olduğu açıklamaları hatırlatılarak, değerlendirmesinin sorulması üzerine ise şunları söyledi:
''Devlet projesi konusu tartışmalıdır. Çünkü Başbakan'ın Milli Güvenlik Kurulu'ndan sonra yapılan açıklamaya dayalı olarak 'Bu bir devlet projesidir' demesi üzerine, sanıyorum 24 Ağustosta Genelkurmay Başkanlığı kapsamlı bir açıklama yaptı. Bu konudaki anlayışını net bir şekilde ortaya koydu. O bakımdan 'Bu bir devlet projesidir' lafının inandırıcılığı kalmamıştır. Bu bir AKP, DTP, PKK projesidir.''
''Artık uyarıların bir anlamı yok"
Baykal, bir başka gazetecinin demokratik açılıma ilişkin TBMM Genel Kurulu'nda konuşma yapıp yapmayacağı sorusunu yanıtlarken de öncelikle konuya ilişkin siyasi paketi görmek istediklerini bunun ardından geniş bir tartışmanın başlayacağına inandığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün terör örgütü üyelerinin teslim olmaları sırasında yaşananlara ilişkin açıklamaları ve ölçüsüz davranışlardan kaçınılması tavsiyesinin hatırlatılması üzerine de Baykal, ''Bu tavsiyeyle, telkinle olmaz. Siz öyle bir süreç başlatmışsınız ki bu süreçte artık bu uyarıların bir anlamı yok. 'Bende üzüntü duyuyorum' demeye çalışıyorsun, üzüntü duyuyorsan kontrol altına al'' dedi.
Baykal, bir başka soruyu yanıtlarken de tüm yurdu gezerek ''Kürt Açılımı'' sürecine ilişkin itirazlarını ve gördüğü yanlışları aktaracaklarını belirtti. Baykal, bunun milletin konusu olduğunu ve millete gerçekleri anlatmayı sürdüreceklerini söyledi.
Terör örgütü üyelerinin teslimi sırasında yaşananlar nedeniyle ilgili bakanlar hakkında TBMM'ye gensoru verip vermeyecekleri sorusuna da Baykal, ''Bu konu gensoruyu aştı. Gensoruyu Meclis'in değil milletin önüne taşıyacağız'' karşılığını verdi.