Terkoğlu ve Pehlivan’a hala iddianame yazılmadı
Gazetemiz Yazarı ve Odatv Yazıişleri Müdürü Barış Terkoğlu, Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve muhabir Hülya Kılınç’ın tutuklanmasının üzerinden 40 gün geçmesine karşın, gazeteciler hakkında iddianame hala hazırlanmadı. Gazetecilerin avukatları ve hukukçular, duruma “Çeyrek sayfalık haberin araştırılması 40 gün süremez” sözleriyle tepki gösterdi.
cumhuriyet.com.trGazetemiz Yazarı ve Odatv Yazıişleri Müdürü Barış Terkoğlu, Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve muhabir Hülya Kılınç’ın tutuklanmasının üzerinden 40 gün geçmesine karşın, gazeteciler hakkında iddianame hala hazırlanmadı. Gazetecilerin avukatları ve hukukçular, duruma “Çeyrek sayfalık haberin araştırılması 40 gün süremez” sözleriyle tepki gösterdi.
Terkoğlu ve Kılınç, Odatv’de yayımlanan MİT mensubunun cenazesine ilişkin haber gerekçe gösterilerek 4 Mart’ta, Pehlivan ise aynı gerekçe ileri sürülerek 6 Mart’ta tutuklanmıştı. Gazetecilerin tutukluluk sürelerinin ardından 40 gün geçmesine karşın, hala iddianameleri yazılmadı. Odatv’ye konuşan Terkoğlu ve Pehlivan’ın avukatları, gazetecilerin savcılıktan hakimliğe gönderilirken hazırlanan sevk kağıtlarının bile “oldukça ayrıntılı” olduğuna dikkat çekerek, iddianame hazırlanması sürecinin bu denli uzatılmasının “hukuki” gerekçesinin olmadığını savundu.
‘KÖR DÖVÜŞÜ YAPIYORUZ’
Avukat Celal Ülgen, iddianamenin hızla hazırlanmasını talep ederek, şunları kaydetti:
“Gazeteciler tutuklandığına göre, kuvvetli suç şüphesini gösteren delillerin tümü toplanmış demektir. O halde 40 gündür neden iddianame hazırlanmadı? Çünkü yeni kuşak hukukçular türedi ve bunlar tutuklamayı ‘öne alınmış ceza’ ya da ‘peşin ceza’ dediğimiz bir yönteme dönüştürdü. Bunun sonucu olarak da iddianameler kasıtlı olarak geciktiriliyor ve neredeyse öngörülen cezanın bir kısmı tutuklu olarak çektiriliyor. Talebimiz, iddianamenin bir an önce hazırlanması, iddianamedeki dayanak ve kanıtların irdelememize açılmasıdır. Ancak bu şekilde tam ve eksiksiz bir savunma hakkından söz edilebilecektir. Şu anda kör dövüşü yapmaktan öteye gidemiyoruz. MİT Kanunu’na muhalefet sözcüğü ayrıntılı bir savunma yapma olanağı vermiyor. Bize göre ortada işlenmiş bir suç yok. Şehit düşmüş bir MİT mensubunun hangi kimliğini, nerede görev yaptığını hangi görevleri yaptığını söyleyen bir haber yok. Bir şehit, bir cenaze, bir mezarlık var. Bunun da haber değeri var.”
‘ÇEYREK SAYFA HABER NE KADAR ARAŞTIRILACAK’
Avukat Hüseyin Ersöz ise, suçlamanın Basın Kanunu kapsamında olduğunu belirterek, şu değerlendirmede bulundu:
“Barış’lar ve diğer dört gazetecinin bir ayı aşkın bir süredir tutuklu olması hukuken ve vicdani olarak sorunlu bir durumdur. Bu konudaki hukuki düzenlemeler açıkken, bir gün dahi özgürlüklerinin kısıtlanması yasadışıdır. Diğer yandan suçlamanın Basın Kanunu kapsamında olduğu tereddüt edilmeyecek kadar açıktır. Kanunda iddianamenin hazırlanması konusunda yasal süre de belirtilmiştir. Diğer yandan suçlama konusu olan ‘çeyrek sayfa habere’ dair araştırılacak bir konu bulunmamaktadır. Bu sebeple iddianamenin geçen süre karşısında hazırlanmamış olmasını garipsiyorum. Tüm hukukçuların elini vicdanına koyup bu haksız tutuklama ve yargılama süreçleri karşısında seslerini yükseltmeleri gerekiyor. Adalet sistemimizin kapalı kapılar arkasında yürütülen soruşturmalarla, fikir insanlarının tutuklanmasından vazgeçmesi gerekiyor. Çağ dışı hukuk uygulamaları, keyfi soruşturma süreçleri bu ülkenin hukukçularına yakışmamaktadır.”
‘Sevk yazısı iddianame gibi ayrıntılıydı’
Avukat Serkan Günel ise salgın sürecinin göz önünde bulundurulması gerektiğine dikkat çekti. Günel, şunları kaydetti:
“Barışların tutuklandığı hakimliğe, savcılığın hazırladığı sevk yazısı aslında başlı başına bir iddianameydi. Baştan sona hukuki hatalarla dolu olsa da, bu kadar ayrıntılı bir sevk yazısı bize iddianame için eksik hiçbir bilginin olmadığını gösterdi. Dolayısıyla tutuklandıkları günden bu zamana iddianame yazılmadan geçen hiçbir günün mazereti yoktur. Her ne bekleniyorsa bu iddianame yazmaya engel değildir, mahkeme tarafından da beklenebilir. Zira tutukluluk hali hele ki koronavirüs ortamında öncelikle mahkemeler tarafından ele alınması gereken bir konudur. Sulh Ceza Hakimliklerinin, hakim olamadıkları bir konu hakkında yüzeysel değerlendirmelerinin yeterli olmadığı açıktır bu nedenle bir kez daha bir an önce soruşturma savcılığı tarafından iddianamenin yazılması gerekmektedir.”
‘BARIŞLARI TUTUKLAYAN KAÇTI AMA ONLAR KAÇMADI’
Avukat Ziya İlker Göktaş ise, tutukluluğun “en sert ve ceza özelliği taşıyan tedbir” olduğuna dikkat çekerek, şunları dile getirdi:
“Barışların 40 gündür tutuklu olması ve tek bir haberin yargılama konusu olduğu iddianamenin hala hazırlanmamış olması kabul edilemez bir durum. Sürenin bu kadar uzaması da normal değil. Tutukluluk gerekçesi, şüpheli veya sanığın kaçmasının veya delilleri karartmasının engellenmesi içindir. Savcı, Barışların nereye kaçmasından şüpheleniyor? Barışlar hangi delili karartacak? Onlar ilk defa cezaevine girmiyor. İlk defa girdiklerinde onları tutuklayan savcıların kaçtığı görülmüştür ama Barışların kaçtığı görülmemiştir. Durum bugünde aynıdır.”
‘EN FAZLA BİR AY SÜRER’
Avukat Kazım Yiğit Akalın ise kamuoyunda Barışların “terör” ya da başka bir suçtan tutukluymuş algısı yaratıldığına ama durumun böyle olmadığına dikkat çekti. Akalın, “Tutuklu işlerde, üstelik çok şüphelisi olan ve karmaşık olmayan bir dosyanın en fazla bir ay içerisinde iddianamesinin hazırlanması gerekir. Bizde ise soruşturmanın başlaması üzerinden 40 gün geçmiş ve henüz iddianame yazılmamıştır. Adalet Bakanlığı tarafından koronavirüs salgını olsa dahi tutuklu işlerin aksamayacağını belirtilmiştir. Kimsenin altında kalamayacağı bir vebal ile karşılaşmamak için, iddianamenin biran önce hazırlanmasını istiyoruz” dedi. Avukat Fuat Selvi de asıl amacın gözdağı vermek olduğunu vurgulayarak, “Bir haberle ilgili iddianame en fazla iki-üç gün, bilemediniz bir hafta içinde çıkması gerekirdi. Ortada araştırılacak ya da toplanacak başka bir delil de yok.
Tutuklama gerekçesi yapılan suçlama hukuki değil” diye konuştu.