Terkoğlu: İktidar Anayasa'yı rafa kaldırıp ülkeyi keyfince yönetmeye çalışıyor
Türkiye'nin uzun süredir yönetilemediğinin sinyallerinin pandemi ile görünür hale gelmesini Cumhuriyet TV'ye anlatan Barış Terkoğlu, kapanma dönemini değerlendirdi. Terkoğlu, iktidarın ülkeyi hukukla değil keyfine göre yönettiğini vurguladı.
cumhuriyet.com.trGazeteci yazar Barış Terkoğlu, Cumhuriyet TV'de tam kapanma sürecini ve bu süreçte yaşanan krizleri değerlendirdi. Terkoğlu, siyasal iktidarın anayasayı rafa kaldırarak ülkeyi kararnameler ve genelgeler ile yönettiğini ifade etti. "Türkiye artık bir hukuk devleti değildir" diyen Terkoğlu, iktidarın hukuk rejimini ortadan kaldırmak için salgın dönemini bir fırsat olarak gördüğüne değindi.
"Özellikle Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi denilen aslında fiili başkanlık sistemi olarak bildiğimiz sistemin kendisi çok uzun süredir bir kriz alarmı veriyordu. 2018'den itibaren 75 kararname çıkmış bunlardan 46 tanesi bir önceki kararnameyi düzeltecek şekilde. Sistem kendisini bir adım atıp sonra bir önceki adımı düzeltecek şekilde kurgulamış. Bu açıdan bakıldığında böyle bir yönetme krizi zaten veriyordu. İsterseniz Borsa İstanbul'un yönetimine bakın, isterseniz Merkez Bankası'nda yaşananlara bakın. Mesela 20 ayda 4 başkan değişiyor merkez bankasında. TÜİK de aynı şekilde. Eğitimde okullarla ilgili yaşananlara bakın, aşı meselesine bakın, Sağlık Bakanlığı'nın hastaneler meselesine bakın sopanın olmadığı her yerde bir yönetme sorunu var. Sopa meselesini bu kadar görüyor olma nedenimiz de bu. Çünkü çocuğunuzu ikna edersiniz, oğlum dersler senin için gereklidir diye güzelce anlatırsınız, gider oturur. Rıza diye bir şeyi kendi çocuğunuzla ilişkinizde bile üretirsiniz. Siyasal iktidarlar da Gramsci'nin teorisinde olduğu gibi bir tür rıza üretirler. Rızanın üretemedikleri, meşruiyetlerini kaybettikleri, yönetemedikleri ortamlarda ise siyasal iktidarlar sopayı çıkarırlar "şimdi böyle yapacaksın! " diye bağırmaya başlarlar. Sağda solda sürekli sopayı görüyor olmamızın nedeni yönetilemiyor olmamız. Sopa diyerek kimi zaman polis postalını, çok sert müdahaleleri kimi zaman yasaklamaları, özgürlükleri aşan genelgeleri kastediyorum.
"TAM BİR YÖNETEMEME TAM BİR BECERİKSİZLİK"
"Lenin'in de açıkladığı gibi, yönetenler artık eski haliyle yönetemiyorlardır toplumu. Biz tam da bunu yaşıyoruz. Ve bunu biz pandemi döneminde daha net gördük. Bu kriz dönemleri sadece siyasi krizleri kastetmiyorum, deprem gibi salgın hastalıklar gibi dönemlerde de benzer şeyleri görebilirsiniz. Toplumun siyasi iktidarın müdahalesine ilişkin beklenti içerisine girdiği ancak beklentinin karşılanmadığı dönemlerde bunu görürsünüz. Var olan bir yönetememe sinyali vardı, pandemi bunu daha çok ortaya çıkardı. Karantinayı uygulamayı beceremedik. Zorunlu haller dışında insanların çıkmasına izin vermeyecektiniz ve zorunlu halde çıkanları da mümkün olduğu kadar temassız birbiriyle karşılaştırmayacak noktaya getirecektiniz. Siz tam kapanma kararı verdiniz ve çiftçiler bunun dışında dediniz. Çünkü insanların karantinada da yemeğe ihtiyaçları var. Çiftçileri tarlalarına gönderdiniz, onlar da mahsullerini toplayıp hale geldiler. İkinci aşaması da burasıdır siz tedarik zincirini sağlarsınız. Ama Mersin'e , Antalya'ya ürünlerini götüren çiftçiler, bir dakika kardeşim kapanma dediğinde semt pazarları kurulamıyor, buna ilişkin bir istisna oluşturulmamış. Kuyruklar oluşmuş, beklediler beklediler, ürünler de çürümeye başladı sadece geri dönüş parası ödememek için ürünlerini çöpe döktüler. Çok ilkel bir mekanizmanın bile nasıl işletilemediğinin göstergesi. Çek meselesinde onu gördük. İnsanlar dedi ki çeklerimiz var onlar ne olacak dediler. O zaman çek borçlarını öteleyelim. Bunun ne olması gerekiyordu? Ödeyemeyenler, ödemesi sorun yaratanlar için bunun yapılması gerekiyordu. Fakat ne yaptılar bir anda çekler ödenmeyecek noktasına getirdiler. Ödemek isteyenlerin ödeyemediği, karşılığı olan çeklerin karşılığının verilmediği bir durum ortaya çıktı. Ve bunu kanunla yaptıkları için, bunun düzelmesinin de kanunla olması gerekiyordu. Kanunlar biliyorsunuz hukuk devletlerinde her şeyin üstündedirler. Ancak bunları düşünmeyip meclisi de kapattıkları için bunun yerine bir tebliğname çıkardılar, ödeyin ödeyin dediler. Bankalar kanunu delmemek için ödeyemiyorlardı, Bakanlık kanunun delin diye tebliğname çıkardı. Aynı şey alkol meselesinde de yaşandı. Yani basit bir yasak meselesinin, hukuksuzca bir adım atınca bizzat İçişleri Bakanlığı anayasaya aykırı olan insan haklarına aykırı olan yasak kararları alıp, sonra bu kararları sürdürebilmek için başka hukuksuzluklara başvurarak aslında ülkede kanunlarla yapılması gereken şeyleri fiilen tebliğnameler ve genelgelerle yapmaya çalıştı. Bütün bunları yan yana koyduğunuzda, tam bir yönetememe tam bir beceriksizlik hali var. Bunun sonucu insanlar böyle olmuyor dediklerinde sopa çıkarmak...
"TÜRKİYE'DE HUKUK İŞLEMİYOR: İKTİDARIN KEYFİYETİ SÖZ KONUSU"
"Anayasa bir tarihsel kazanımdır. Anayasa, toplum adına siyasal iktidarlara sınır çizen metinlerdir. Yani iktidar isterse yüzde 99 oy alsın, karşısındaki insanın haklarını çiğneyemeyeceğini anayasa metninde görür. Siyasi iktidar ne yaparsa yapsın anayasaya dayanmayan bir uygulamayı yapamaz. Anayasa, Türkiye'de zaten bir süredir Cumhurbaşkanlığı Genelgeleri ile rafa kaldırılmak isteniyordu. Genelgeler salgın döneminde yönetme işinin temel metinleri haline geldi ve Anayasa da uygulanmayacak, ihlal edebilecek noktaya geldi. Türkiye bu genelgelerle artık fiilen hukuk devleti olmaktan çıkmıştır. Türkiye'de keyfiyetle de karşı karşıyayız. Toplum sağlığı, toplum güvenliği için bazen acil karar almanız gereken zamanlar olur ancak genelgelere baktığımızda görüyoruz ki ortadan toplumdan önce siyasi iktidarın ve onun dayanmış olduğu güçlerin keyfiyetleri söz konusu. Alkol yasağı da bu keyfiyetten kaynaklanan bir meseledir. Bugün bir hukuk devleti değiliz ama buna da alışmamamız gerekir. Türkiye'nin salgın dönemindeki oluşmuş olağanüstülüğü kendisine hukuk rejimini ortadan kaldırmak için fırsat bilenlerin yaratmış olduğu bu yeni düzene alışmaması gerek. Yoksa bilin ki Türkiye'de her kural her kanun sopayla alınabilir hale gelecek. Bu açıdan mahkemeler kararlarını belki de kanun maddelerine göre değil genelgelere göre verecek. Görmediniz mi İçişleri Bakanlığı, bir Belediye Başkanı'nın ellerini arkasına koymasının neredeyse suç olduğunu söylüyor açıkça. "