Teokrasi, Demokrasi ve 'Kadı'krasi'...

cumhuriyet.com.tr

Son yıllarda modern demokrasilerin dayandığı yasama, yürütme ve yargılama üçlüsüne eklenen medya, öylesine güçlendi ki medyayı denetleyen, ülkeyi yönetir oldu. Kimin adına? Daha önce rastlamadığım için “Medyakrasi” diyemiyorum. Osmanlı-Frenk kırması bir “Kadı’krasi” demek geliyor dilimin ucuna; ne dersiniz?..

Yöneten ile yönetilenler arasındaki ilişkiler evrensel bir sorundur. “İlkel ve yalın” toplumlardaki güçlü yöneticilerin toplam yetkileri zamanla ayrılmış ama soruna çözüm bulunamamıştır. İlkellerdeki “her derde deva hekim”in yerini, küçük yerleşiklerde muhtarlar almıştı. Hâkimiyet-i Milliye (halk egemenliği) olarak bilinen cumhuriyetlerde (republic) yönetim hakkı halkındır. Temsilciler bu hakkı halk adına kullanırlar. Çağdaş demokrasinin Atina Cumhuriyeti’nden geldiği söylense de Atina Cumhuriyeti, bugünkü anlamda “demokratik” değildi.

Cumhuriyetten demokrasiye

Elen kentlerinde 5 sınıf halk vardı: Aristos (soylu seçkinler), Klerikos (rahipler), Demos (orta sınıf), Yorgos (rençberler) ve Laikos (yurttaş bile sayılmayan kadın, çoluk-çocuk, yaşlı, yoksul ve köleler). Devleti, Aristos ya da Demos yönetir, Klerikos iktidarda olana hizmet ederdi. Yönetim değişikliği kanlı çatışmalara yol açtığı için, Solon ünlü yasalarıyla yönetimi düzene sokmaya çalışmıştı. Roma İmparatorluğu’nda egemenlik senato ile imparator arasında paylaşılmıştı. Güçlü imparator kendisini Tanrı ilan edebilirdi. İki yüzyıllık Pax-Romana (Roma Barışı) bu yönetim düzeniyle sağlanmıştı.

Tarsuslu Aziz Paul’ün yaydığı Hıristiyanlık inancı Roma düzenini yıktı, ülkeyi Tanrı Hz. İsa adına rahipler yönetti. Ortaçağ boyunca Bizans imparatorları yetkilerini kilise ile paylaştı. Doğu ve Batı Roma, Tanrı adına, Tanrı’nın “on emri” ile yönetildi, İslam devleti bir din olarak doğdu. Hz. Muhammet, halife ve onların atadığı sultanlar tarafından, şûralarla yönetildi. Rönesans, Dante ve Machiavelli ile teokratik monarşiyi sarstı ama onun yerini alamadı. “Devlet Ben’im” diyen Güneş krallar, merkezi yönetimi, kilise ile; kutsal imparatorlar, feodal (töre) beylerinden aldıkları güçlerini kilise yöneticileriyle paylaştılar.

Yönetim biçimleri

Sanayi Devrimi’yle başlayan yakın çağların yıktığı imparatorluklardan ulusal devletler doğdu. Bizans’a son veren Osmanlı, bir ortaçağ devleti olarak 600 yıl yaşadı. Halifelerin atadığı sultanlar ve padişahlar, mülkün asıl sahibi Allah’ın gölgesi olarak şeyhülislam ile birlikte yönettiler İslam dünyasını. İslamın birlik ilkesi kuruluşta feodaliteye izin vermedi. Allah, peygamber, halife, devlet ve padişah birdi. Dilimize derebeyi olarak yerleşen “törebeyleri” ayanlar, devletin son yüzyılında ortaya çıktı. Eyalet ve illerde merkezi yönetimin atadığı vali, kumandan, kaymakam ve yönetim yetkilerini elinde toplayan güçlü kadılar vardı. Osmanlılar kadılardan yılar: “Davacın kadı ise Allah yardımcın olsun” veya “Anamı taciz eden kadı; kimi kime şikâyet edeyim?” derlerdi.

Çin hanedanları, ülkeyi sınavlardan geçip gelen aydın bürokratlarla yönettiler. Budha, Konfüçyus, Lao Tze gücünü tanrılardan almayan dinlerin kurucuları oldular. Dervrimci Mao, “Herkesi yendim Konfüçyus’u aşamadım” demişti. Stalin, kilisedeki Hz. İsa’nın yerini aldı, Rusya’yı Politbüro’nun emrindeki “şûralar” adı verilen bürokrasiyle yönetti. Sosyal demokrat Erich Fromm, bürokrasiyi kapitalizm ve sosyalizmin ortak sorunu olarak görmüştü...

Özetle eski çağlardan yakın çağlara doğru başlıca yönetim biçimleri: Tanrı adına Teokrasi, halk adına Demokrasi, güçlü iktidarlar adına Bürokrasi, ekonomi-teknoloji adına Teknokrasi olmuştur. Son yıllarda modern demokrasilerin dayandığı yasama, yürütme ve yargılama üçlüsüne eklenen medya, öylesine güçlendi ki medyayı denetleyen, ülkeyi yönetir oldu. Kimin adına? Daha önce rastlamadığım için “Medyakrasi” diyemiyorum. Osmanlı-Frenk kırması bir “Kadı’krasi” demek geliyor dilimin ucuna; ne dersiniz?..