Telekulak yargı kararıyla çöpe

Adalet Bakanlığı’nın 2007’de çıkardığı yönetmeliğin tamamı hukuka aykırılık nedeniyle iptal edildi. Yönetmelik tartışmalı soruşturmalara dayanak yapılmıştı.

Alican Uludağ

Danıştay 10. Daire, Adalet Bakanlığı’nın telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme tedbirlerinin uygulanmasına ilişkin 2007’de çıkardığı 33 maddelik yönetmeliğin “tamamını” “hukuka aykırı olması nedeniyle” iptal etti. Kararda, Adalet Bakanlığı’nın bu konuda yönetmelik düzenleme yetkisinin bulunmadığına işaret edilirken, yargının bağımsızlığının, kişi temel hak ve özgürlüklerinin en önemli güvencesini oluşturan hukuk güvenliğini sağlamanın tek aracı olduğu vurgulandı. Kararda, yargı yetkisinin kullanılmasının, yürütme erkine bırakılmaması, hatta yürütmenin etki ve gözetiminin dahi bulunmaması gerektiği kaydedildi. Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik, Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanarak, 14 Şubat 2007’de yürürlüğe girdi. Yönetmeliğim yayımı tarihi, Ergenekon operasyonlarının başladığı döneme denk geldi. Başta Ergenekon, Askeri Casusluk ve KCK gibi tartışmalı soruşturmalardaki dinlemeler, bakanlığın çıkardığı yönetmelik uyarınca yapıldı. KCK’ye yönelik soruşturma kapsamında 2009’da tutuklanan avukat Ebru Günay’ın avukatı Metin İriz, söz konusu yönetmeliğin iptali istemiyle dava açtı.

Tamamına iptal

Danıştay 10. Dairesi, 9 Mart 2017 tarihinde söz konusu yönetmeliğin “tamanının” iptaline karar verdiği ortaya çıktı. Mahkemelerin yargılama faaliyeti içinde yer alan usul konusunun, idari alanın dışında kaldığı ve yasa konusu olduğu anlatılan kararda, kanun koyucunun düzenleme yapma yetkisi vermediği hususların idare tarafından düzenlenmesinin, yargı yetkisinin idare tarafından kullanılması anlamına geleceği, bu durumun da “fonksiyon gaspı” olduğu ifade edildi. Kanun koyucunun, birçok temel hak ve hürriyetle ilgisi olan iletişimin denetimi kapsamındaki faaliyetlerin özellikle yönetmelikte düzenlenmesini öngörmediği ve bu konuları, kanunda ayrıntılı olarak düzenlemeyi tercih ettiği aktarılan kararda, “Bu durumda, Ceza Muhakemesi Yasası’nın 135 ila 140. maddelerinde düzenlenen telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi ve gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme konularında Adalet Bakanlığı’nın düzenleme yetkisi olmadığından, yönetmeliğin tamamının yetki unsuru yönünden hukuka aykırı olması nedeniyle iptali gerekmektedir.

Gerekçede 'bağımsızlık' vurgusu

Daire, oybirliğiyle verdiği kararında çarpıcı gerekçeler açıkladı. Anayasanın 9. maddesinde yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağı anımsatılan kararda, 138. maddede yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat verilmesi, genelge gönderilmesi, tavsiye ve telkinde bulunulmasının yasaklandığına dikkat çekildi. Yargı bağımsızlığının gerekliliği ve varlığının, güçler ilkesi ayrılığı ilkesinin yanı sıra anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez nitelikteki 2. maddesinde yer alan Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerine dayandığı vurgulanan kararda, şu değerlendirme yapıldı: “Başka bir ifadeyle, yargı bağımsızlığı, daha doğrusu yargının bağımsızlığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumun huzuru, ulusal dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk ulusçuluğuna bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmasının doğal ve zorunlu sonucu; kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunun, kişi temel hak ve özgürlüklerinin en önemli güvencesini oluşturan hukuk güvenliğini sağlamanın tek aracıdır.” “Bu önemi ve vazgeçilmezliği nedeniyle anayasa güçler ayrılığını (...) yasama ve özellikle yürütme erki ile yargı arasında, yargının işlevsel etkinliğini artırmak, faaliyetlerini hızlandırmak ve kolaylaştırmak için kimi organik bağlar kurmakla birlikte, fonksiyonel bir etkide bulunulmasına, yani yargı yetkisinin kullanılmasına ve yürütülmesine karışmaya kesinlikle izin vermemiştir. Bu haliyle, yargı erkini oluşturan, yargı yetkisini kullanan hâkimlik ve savcılık mesleğinin yürütülmesinin, başka bir ifadeyle yargı yetkisinin kullanılmasının, yani mahkemelerce yapılan faaliyetlerin neler olduğunun belirlenmesinin yürütme erkine bırakılmaması, hatta yürütmenin etki ve gözetiminin dahi bulunmaması hukukun genel ilkelerinin ve üstün kamu yararının mutlak gereğidir.”