Tek Trump mı suçlu...

ABD’de Trump’ın göreve gelişi gibi gidişi de kavga, gürültü, kutuplaşmanın dipsizliğinde yaşanıyor... Demokrat cephenin adayı, Washington siyasetinin “geleneksel” yüzlerinden Biden’ın galibiyetiyle birlikte “tüccar” Trump dönemi tarih sahnesinde yer almaya hazırlanıyor. Ama tarihin tozlu raflarında unutulur gider mi, yoksa dört yılda ektiği “Trumpizm” dalgası köklere iner mi orası hâlâ tartışmalı.

Mine Esen

Trump’ın nepotizm eleştirilerine aldırmaksızın kızını, damadını da danışman olarak yanına aldığı 4 yıllık Beyaz Saray macerası, uluslararası siyasette en tartışmalı dönemlerden biri olmaya aday. İyi, kötü, çirkin mi... Nefret objesi mi ya da geleneksel Amerikan müesses nizamına karşı ters akıntıya kulaç atan mı... 

BİR PARTİDEN DİĞERİNE...

Öncelikle Trump’ın siyasi kimliğini hatırlamakta fayda var... “Değişim” manevraları baş döndürücü... Bir dönem Demokrat, sonra Cumhuriyetçi, ardından Reform Partisi, sonra yeniden Demokrat ve ardından yine Cumhuriyetçi... Babadan kalma emlak krallığı, turizm yatırımları... “Siyaset-ticaret” kirli döngüsünü diplomatik arenaya taşıması, bakanlar dahil ekibindekileri sıklıkla Twitter mesajlarıyla kovması akıllarda. Onun için yapılan yorumların başında “öngörülemezliği” var elbette... Söylemlerinin Avrupa’daki aşırı sağ ve popülizm dalgasını beslemesi de... 

Diğer yandan geleneksel transatlantik ittifakına lafı evirip çevirmeden “önce para, NATO’ya katkınızı yapın” mesajlarıyla “bildik” düzeni sarsması da.  Basınla girdiği kavga, muhalif görüşleri “ötekileştirme”, medyayı düşmanlaştırma, hedef gösterme, popülist söylemi, “yalan haber” etiketlemesi de... Türkiye dahil pek çok ülkeye, liderine diplomatik dilden uzak çıkışları, tehditleri, gerilim en tepedeyken bir anda “hadi iş konuşalım” tavrı da... Hatırlayalım, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben ağır üsluplu mektubu, favori diktatörüm diye Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’ye seslenişi, Kuzey Kore lideri Kim’e roket adam demesi... Tabii kadınlara yönelik cinsiyetçi tutumu, söylemlerini de unutmak mümkün değil. 

Dini siyasete alet edişi, ırkçı yaklaşımlarla yakınlığı da. Kendisini Washington siyasetinin en tepesine çıkaran Evanjelist cephenin desteğine muhtaçlığının da etkisiyle İran düşmanlığı, İsrail’in Filistin işgal politikalarına sonsuz desteği de. 

Ama hakkını verelim, daha kampanya döneminde Suriye, Libya, Afganistan konusunda Obama, Bush dahil kendinden önceki dönemlerin yanlışlarını sık sık dillendirdi. Ortadoğu’dan görünürde de olsa el kol çekmek gerektiğini savundu. İşgal, sömürge politikalarını eleştirdiğinden değil elbette!.. Bölgeyi aşağılayan ifadelerle doldurduğu söylemlerinde “ilk iş Suriye’den çekileceğiz” demişti. Ticari kafayla bunun ülke için daha kârlı olacağı görüşündeydi. Denedi de ama karşısında dev çıkar pastasının ağır topu Pentagon bağlantılı görülmez güçleri buldu. Kararını kısmi yaşama geçirdi. Amerikan güçleri Suriye’nin petrol bölgesinde konuşlu kaldı, elbette yıllardır Ankara ile ilişkilerde gerilim başlıklarından terör örgütü PKK/YPG’nin ana omurgasını oluşturan SDG ile yakın işbirliğini tam gaz devam ettirerek... 

Trump’ın dört yıllık Beyaz Saray macerası, Rusya ile ilişkilerine yönelik iddialardan yakın çevresine uzanan soruşturmalara, çıkar çatışmalarına uzanan fırtınalı süreçlerle geçti. 

BİDEN’A UMUT MU,  TRUMP’A NEFRET Mİ...

Kavgacı, toplumda zaten var olan ayrışmalar üzerinden safını güçlendirme amaçlı siyasetini, bu seçimlerde daha baştan oy sistemini sorgulayarak, hile iddialarıyla devam ettirdi. Kendi iktidar dönemlerinde de aslında ülkedeki sistematik ırkçılığa, ayrımcılığa karşı pek de etkili olamayan Demokratlar’ın ise Trump’a yönelik çıkışlarının merkezinde “ABD demokrasisini aşındırma, ülkeyi bir araya getiren farklılıkları yok etme” suçlamaları var. Pandemi, ekonomik kriz dalgasıyla boğuşan Amerikan toplumunun tüm bu tartışmaların ortasında kalmaktan yorulduğu ortada. Biden’a oy verenlerin ciddi bir bölümünde ortak bileşen ona duyulan umut değil, nefrete varan Trump karşıtlığı. 

Bu nefrete karşın diğer cephede ise Trump, “Önce Amerika” sloganıyla Çin başta olmak üzere küresel ticaret savaşları başlatırken, ithal kimi ürünlere ek vergiler koyarken belki de bir çok alt-orta gelirli Amerikalı için “hakettiğimizi geri alıyor” umudu oldu... Trump’ı sandıkta, ülkede ağır tablo gösteren koronavirüs salgını, ekonomik sorunların artmasının vurduğu yorumları yapıldı sıklıkla. Demokratlar’ın Trump’ın eski usul mitinglerinin aksine salgına önlem vurgusuyla dijital kampanyaya, postayla oy verme sistemine yatırımları da karşılık buldu. Ama yine de karmaşık ABD sisteminde, Trump’ın ağır bir yenilgi aldığını söylemek zor, Demokratlar birçok yerde kılpayı sandığı göğüsledi. 

Şimdi ise gözler ABD’de suların durulup durulmayacağında. Türkiye dahil dünyanın pek çok ülkesinden Biden dönemine silbaştan çağrıları yapılıyor. Biden, ağırlıklı Obama döneminden ekibiyle Beyaz Saray için gün sayıyor. Trump’ın ikinci dönem iktidara tutunamayışının dünyada popülist, otokrat eğilimleri de etkileyeceği yorumları yapılıyor. Acaba... Demokrat yönetimler döneminde de bu coğrafyada nice kanatılan yaralar, desteklenen diktatörler gördük... 

ABD içinde kimi bireysel özgürlüklere, çevreci-yeşil-gelişmiş bilimsel-teknolojik girişimlere-yatırımlara, göçmenlere destek yaklaşımlarına dönülse de dış politikada Washington’ın müdahaleci yaklaşımının sona ermesini beklemek fazlasıyla iyimserlik gibi. 

Kutuplaştırma söylemi derseniz, Demokratlar’a yakın Amerikan medyasının kimisinin de objektif habercilikte iyi bir sınav verdiğini söylemek mümkün mü?.. ABD’de Demokratlar’ın “orta sınıfla bağlarında aşınma olduğu” eleştirilerini de yabana atmamak gerek.

SİSTEME ÖFKE YENİ DEĞİL

Irkçılık, polis şiddeti karşıtı, adalet, eşitlik çağrılı eylemler geçmişte de, ülkenin ilk siyah başkanı Obama döneminde de sık sık meydanlara yansıdı. Ülkenin finansal kalbi Wall Street’i İşgal Eylemleri haftalarca sürdü. İsyana çoğu kesim kör, sağır kaldı.

Trump ülkede zaten var olan, kanayan yaraları daha da kaşıdı ama “Demokratların birleştirici başkan pansumanı” tutar mı bilinmez. Süreç, ABD’de acımasız çarkta ezilenlerin nerede umut görecekleriyle birlikte, “Trumpizm”in saflarındakilerle karşıtlarının çizgilerinin daha da keskinleşip keskinleşmeyeceğine yönelik soru işaretlerini de barındırıyor.