Tek "düşman" var, o da bu sistem
Özel güvenlikçiler son zamanlarda polis şiddetini aratmayan görüntülerle kazındı akıllarımıza. “Düşman”ları malum; köylüler, öğrenciler, işçiler... Oysa onlar da işçi. Ancak sistem onlara bunu unutturarak koruyor kendini, öyle de korutuyor. Bunun farkında olan güvenlik görevlileri de var. Bu şiddeti kınayan, örgütlenmeleri için çağrıda bulunan Güvenlik-Sen üyeleri gibi.
Esra Açıkgöz / Cumhuriyet Yırca'da köylülerin yerde sürüklenmesi nedeniyle büyük tepki toplamıştı özel güvenlik çalışanları. Ardından üniversite öğrencilerine uyguladıkları şiddetin görüntüleri düştü. Bunlar hakkında çok insan konuştu, yazdı. En önemli eleştiri “içerden” geldi, ama en az dikkati de onlar çekti. DİSK'e bağlı Güvenlik-Sen “Güvenlik işçileri, üniversitelerde öğrencinin karşısında, üretim, çalışma alanlarında hakkını arayan diğer işçilerin karşısında, demokratik haklarını savunan eylemcilerin karşısında, bir maşa olarak kullanılmak istenmektedir” diyordu bu açıklamada, “Türkiye’de sayısı 257 bini aşmış güvenlik işçisi, toplumun diğer ezilen kesimlerinin karşısında değil, bilakis kader ortağı olduğunu anlayacak ve sermaye, devletin kirli planlarını başlarına yıkacaktır”.
Biz de madalyonun iki yüzünü Güvenlik-Sen'in örgütlenme uzmanı Oğuzhan Ali ve üyesi, özel güvenlik işçisi Eylem Öztürk'le konuştuk.
- Güvenlik-Sen ne zaman kuruldu?
Oğuzhan Ali: Türkiye'deki kastlaşmış, bürokraside tıkanıklık yaşayan sendika yapısını aşabilmek için kurulmuş bir platform olan Güvencesiz İşsiz, İşçiler Sendikası'nın (Umut-Sen) iradesiyle ortaya çıktı. 5188 sayılı işkolu yasasıyla sendika kurabilmek muhtemel hale gelince, Ocak 2013'te yedi özel güvenlik çalışanı kurdu. Uzun süre bağımsız çalıştı. Ama konfederasyon üyesiyseniz baraj yüzde bir, değilseniz yüzde üç olduğu için Eylül'de DİSK'e bağlandı. 900 üyesi var. Türkiye için iyi bir rakam. Bakanlığıa göre 220 bin özel güvenlik çalışanı var. Yani baraj 2200.
- Özel güvenlikçi sayısı bundan çok daha fazla ama...
O. Ali: Devletin sertifika verdiği insan bir milyondan fazla, ama sigortası ödenen çalışan 220 bin.
- Sendikalı olmayı neden istediniz?
Eylem Öztürk: Güvenlik on senedir gelişen, dağınık bir sektör. Çalışan yüzbinlerce insan
birbirinden bağımsız, her an işten çıkartılma korkusuyla, hakkını arayamayacak durumda. Ben de öyleydim. Bir şey yapılması gerektiğini düşündüm. İnternette araştırınca Güvenlik-Sen'i gördüm.
- Ne kadar süredir özel güvenliksiniz?
E. Öztürk: 5.5 senedir. İki sene normal çalıştım. 3.5 senedir silahlı güvenliğim. Bankalar arası taşıma işi yapıyorum.
-Neden seçtiniz bu işi?
E. Öztürk: Ekonomik sebeplerle. Türkiye'de bu sektör, işsizlik yüzünden patlama yaptı. Üniversite mezunu da var, köyünden yeni gelen de.
O. Ali: İşsizliğin ilacı gibi sunuluyor. İnsanlar pek çok işçiliğe nazaran daha iyi sanıyor. Oysa güvencesizlikle, mobbingle karşı karşıyalar. Kapıda durdukları için her işi yapmaları bekleniyor.
E. Öztürk: Size güncel bir örnek vereyim, bir bankanın genel merkezi çaycıları toplatma kararı aldı. Güvenlik artık çay servisi yapacak! İşçiler haklarını aramaktan, örgütlenmekten korkuyorlar. Kaldı ki, önceki yasada sendikaya üye olunamaz diye bir madde vardı. Taşeron şirketler hala bunun geçerli olduğunu söyleyerek, kandırıyorlar işçileri. Ekonomik anlamda çok adaletsizlikler var. Güvenlik görevlisi dış kapının dış mandalı, gibi görülür. İlk o göze çarpar, işten çıkartılır. Mobbinge, hatta tehdite maruz kalır.
O. Ali: Güvenlik işçisi polis gibi sürekli tehlikeyle karşı karşıya, ama yıpranma payı bile yok. 5188 sayılı yasa sermayenin kendi kolluk kuvvetini nasıl yapılandıracağına dair tanımlamalar getiriyor. Mesela valilikler ve mülki amirler güvenlik işçisini anında emirle beraber yetkilendirip istediği görevi verebilir, deniyor. Üstelik emirin dışına çıktığı zaman bir polisin statüsüyle yargılanıyor. İşveren de maşa olarak kullanıyor güvenlikçileri. Bunu yaparken de iş, gelecek tehditleri kullanılıyor.
- Evet, ama üzerlerine giydikleri üniformayla “erk” sahibi olduğunu düşünüp kraldan çok kralcı kesilenler de oluyor.
E. Öztürk: Bunu söylerken üzülüyorum, ama sektördekilerin çoğunluğu eğitimsiz. Şirketler sadece kar düşündükleri için eğitimle ilgilenmiyor. Mesela, bir güvenlik görevlisi ilkyardım, itfayecilik eğitimi almak zorunda...
-Ya hukuk; özel güvenlikçiler polis gibi yetkisi olduğunu düşünüyor bence, bu yüzden de çok sorun çıkıyor?
E. Öztürk: Özel güvenlikteki arkadaşlarım sınırlarına dair hukuk bilgisini bırakın, kendi çalışma yasası 5188'i bile bilmiyor. Eğitimler çok kötü. Güvenlik şirketine başvurup derslere bile girmeden, sınava katılabilir, puanınız yeterse sertifikanızı alırsınız.
Yok. Hedefin 5'te 4'ünü tutturmanız yeter. Ama haklısınız, yapılmalı.
- Son zamanlarda “özel güvenlikçilerin terörü” başlıklı haberler arttı. İnsanlarda bir “nefret” yükseliyor özel güvenlikçilere karşı. O üniformayı taşıyan biri olarak bu sizi nasıl etkiliyor?
E. Öztürk: İşim gereği sürekli hareket halindeyim, o yüzden çok insanla karşılaşıyorum. Son dönemde beni en üzen, insanların bize bakışları. Bir korku var gözlerinde. Acaba bizim de üstümüze yürürler mi, kaygısını seziyorum.
O. Ali: Güvenlik-Sen'in önemli misyonlarından biri de nefretin sistemin mağduru olan işçinin yerine sisteme yöneltilmesini sağlamak. Bunu yaparken, güvenlik işçisini anlamak, gelinen durumun yapısal nedenlerini çözmek gerekiyor. Bu işe girerken, zaten sizi bir sorun çıkarsa müdahele edeceksin diye alırlar. Sürekli buna hazır olmanız gerekir, onun yarattığı saldırganlık hali oluyor. Görevi, işvereni korumak. Karşısına getirilen “düşman”, hakkını arayan köylüler, öğrenciler, işçiler... Dolayısıyla ister istemez, sermayeden ve işverenden yana taraf olmuş oluyor. Diğer yandan karşısına gelen kişi ona saldırıyordur, dolayısıyla bir süre sonra işvereni korumaktan çıkıp kendini korumaya dönüşür olay. Çok çelişkili bir durum yani.
E. Öztürk: Asgari ücretle çok riskli görev yapanlar var. Geçen Kartal'da bir arkadaşımız soygunda öldürüldü. Duruşması devam ediyor. Bir ay önce bir arkadaşımıza köpekler saldırdı, öldü. 2014'te dört güvenlik işçisi öldü. Çoğu bir kulübede 12 saat durur. Özel güvenlikçinin de psikolojisi çok kötü. Ne yazık ki, trafikte birden boş bulunup, elini beline atanlarla da karşılaştım.
- Evet, onlar için de bir sıkışmışlık sözkonusu, ancak şiddeti görünce, güvenlikçilerin işçi olduğunu düşünmüyorsunuz. “Polis, onurlu ol, simit sat” muhabbetine dönüyor. Aslında sizin işiniz değil ama güvenlikçi şiddeti üzerine de çalışmalar yapıyor musunuz?
O. Ali: Aslında, işimiz. Çünkü sendikanın işçinin ta kendisi olduğunu düşünüyoruz. Dışardan birileri gelip hakkınızı, hukukunuzu aramayacak, diyoruz. Meclis ve komite konsey çalışmalarıyla doğrudan yönetim sözkonusu. Başkanlarımız kağıttan; işçi istediği zaman onları kağıt gibi yırtıp atabilir. Dolayısıyla onların mücadelede dönüşeceği araçları oluşturuyoruz. Bu gerekirse hukuktur, gerekirse felsefe. Yırca'dan üniversite öğrencilerinin dövülmesine kadar pek çok olayda Güvenlik-
Sen olarak çağrılarda bulunduk. Bunları yaygınlaştıracağız. Karşımızda ideolojik aygıtları olan, sistemli bir sermaye varken bu algıyı kırmak tek başına kolay değil. “Simit sat, onurlu yaşa” sloganıysa, işçinin yaşamını anlamayan, dışardan bakan bir söylem. Geçerliliği yok. İşçi emeğiyle yabancılaşarak, onu satıyor. Bunu anlamak lazım.