‘Tek çıkış yolu, hâlâ laik çağdaş eğitim’

Nermin Abadan - Unat, 60 yıllık bir bilimsel araştırma uğraşısının kendisini iyimser bir gözlemciden endişeli bir seyirciye dönüştürdüğünü söylüyor. “Gözlemci kapitalizmin esiriyiz” saptamasıyla, ülkemizin geleceğine yön verebilmek için, seçmenler olarak bilgi sahibi olma sorumluluğumuzu anımsatıyor. Gençliğimizin bilimsel görüşle donatılmasını, laikliğe sadık kalarak, inancı vicdanlarımıza emanet etmeyi öneriyor.

Şükran Soner

Nermin Abadan - Unat, kendi yaşam çizgisini, geleceğini, bir biçimde kendi özgür iradesi, seçimleriyle, daha çocukluk yaşlarından, deyim yerinde ise, tek başına belirlemiş özel bir örnek. Belki de tam da bu nedenle yaşamöyküsünün anlatıldığı “Kum Saatini İzlerken” anı kitabında, yaşamının gerçeklerini içtenlikle paylaşırken, kendi kendisine, çevresindeki en yakınlarına, dostlarına, ülkesine, dünyaya bakışında bile, donanımlı bir bilim insanının gerçekçiliği, tarafsızlığı, objektif değerlendirmelerle, tarafsız sonuçlara ulaşma, sorunları masaya yatırma, gözlemlemeler.. ağır basıyor..

Üç kuşağın gazetecilik tanıklıkları içinde, Nermin Abadan - Unat ile kaç kez, kaç mekânda birlikte olduğumuzu anımsamanın ne anlamı ne de olanağı yok. Ülkemizin toplumsal yaşamı içinde, hele de Cumhuriyet aydınlanmacıları çevresinde öylesine hep vardı ki.. Eklemlenmiş ilişkiler yumağında, yıllar eskitildikçe bir de bakıyorsunuz ki.. Ne zaman, hangi nedenle olursa olsun, Cumhuriyet gazetesinin kapısını çaldığında, Danışmadan önce ben aranıyor oluyorum.

Sonrasında koluna girmiş, geliş amacı ile bağlantılı, servisler, kişiler, katlar turlanıyor.. Gazetecilik, bilim insanı, toplumsal deneyimleriyle az zamanda çok amaca ulaşmanın ustası ne de olsa.. Her zamanki gibi gazeteyi satır satır benden daha iyi okumuş olduğuna, herkesin bir bir kimliklerine, yaptıklarına ilişkin ayrıntılarda benden ilerde olmasının şaşkınlığında, ülke, dünya çapında bilimsel, toplumsal görev alanlarıyla bağlantılı gözlemlerini, benim ulaşamayacağım satırbaşlarından anlattıklarını dinlemeyi kâr sayıyorum..

Anılarını topladığı kitabın yazılması kararının zamanlaması bile tam kararında olmuş. Sözünü ettiği, doğum günü kutlaması gerçekten de hocanın yaşamının anlamlı yeni bir dönemeç noktasıydı.. Söyleşide bir kez daha, rahatlık ve özgüven içinde, “Gözlemleyebildiğim kadarı ile gerçeklere sadık kalarak, bellek kaybına uğramadan, geç kalmadan anılarımı paylaşmak istedim. Dönemin tanıklıklarını gelecek kuşaklara taşımanın, çocuklarımız, yakın sevdiklerimizden de öte, dönem yaşanmışlıklarından kanıtlar bırakma, deneyimleri paylaşma işlevlerini gözettim..” türünden vurgulamalar yapıyor.. Çok yoğun bir bilimsel, toplumsal yaşam koşturmacasından sonra, emekliliğe geçişle doğan boşluğun ilk bunalım günlerinin ardından, anılarla başlayan yaşamı sorgulamanın, aynı zamanda ülke ve dünyanın sorunlarına daha bir olgun bakış açısına da geçişte iş yaradığının altını çiziyor..

Nermin Süleymanoviç 6 yaşında (1927)

Viyana burjuvası sosyetesinin içindeki lüks yaşamın çocukluk anılarından..Yaşamın kendisine yurtaşık bilinci, ülkesinin dilini bilme şansını vermediğinin hayıflanması ile söze giriyor. Viyana burjuvazisinin yaşadığı en lüks evlerden birinde, en lüks koşullarda çocukluk anıları, dönemin kültürü ile de bağlantılı, 1920’lerin Avusturya’nın başkenti Viyanası’nda 1921 doğumlu Nermin’in ilk anımsayabildiği heykellerle süslenmiş binalar.. Dönemin en lüks çocuk arabalarına oturtulmuş, en şık giydirilmiş çocukluk fotoğrafları, parlamentonun arkasındaki binada, mürebbiyelerle yaşayan, dolaşılan çocukluk anıları..Annenin yüzü günün belli saatlerinde ancak görülür, baba ticari ilişkileri nedeniyle arada yanlarına gelir. Kısa tatiller, anlar ancak paylaşılır..

Ailenin 1930’lu yılların İstanbulu’na gelişinden sonra da burjuva yaşamlarında bir değişiklik olmaz. Maçka’da, Avrupalı bir soykentli annenin kültürünün belirleyiciliğinde süren burjuva yaşamında çocukların okula gitmesi söz konusu değildir. Evlerde mürebbiyeler eliyle eğitimde bol bol yabancı dil öğrenilir. 1931 yılında tam da Fransız okulunda yatılı okuma hakkını elde etmişken babasını kaybeder. Çevrenin ünlü burjuva ailelerinin desteğinde lüks yaşamın değerli eşyaları, antikalar satılabildiği kadarı ile satılır, yine Orient Expres’in yataklı vagonunda, henüz 10 yaşına girmemişken, kayıtlı çıkışı bile yapılmadan annesi ve ablası ile Budapeşte’deki otel yaşamının içinde bulur. Sonrası kalıcılık kazanan bu otel yaşamının içinde, yine okulsuz eğitimle, babanın zengin mal varlığı birikiminin hızla, bir bir satışlarının yapıldığı dönemlere geçilir. Aynı yılın sonbaharında yeni bir yatılı okul bulunmuştur. Almanca eğitimin yanında, önceden öğrenilmiş Fransızca, anadili Macarcanın yanına İngilizce de eklenmiştir.

1935 - 36 ders yılı, ailenin ekonomik durumu giderek zayıflıyor. Zorunlu otelden çıkılarak, bir eve taşınılıyor, normal lisenin Almanca okulun gündüzlü öğrencisi oluyor. Bu kez de çağın baskın ideolojisi, Nazizim ile yüzleşiyor. 

Kadın sorunları sempozyumu.  (20.04.1982)

TÜRKİYE’YE DÖNME KARARINI VERİYOR

Eski okulunun yakınındaki Türkiye Büyükelçiliği’ne giderek, Türkçe olarak ifade edemeden, Türkiye’ye dönmek istediğini söylüyor, dilekçesini veriyor. Henüz 14 yaşında, şansına büyükelçi 15 yıl önce Viyana’da birinci kâtipken annesi ile babasının nikâh işlemleri yapılırken törene tanıklık etmiş. Sabri amcasını da tanıyormuş. Büyükelçi Atatürk’ün Türkiyesi’nde okumak için sabırsızlanan, babasının ülkesine dönmek isteyen küçük kızın dileğini ciddiyetle dinlemiş. Üç gün sonra eline göçmen pasaportu, üçüncü mevki bir tren bileti, üç günlük yol boyunca kullanılabilecek yemek kuponları tutuşturulmuş.

5 Kasım 1936 tarihi belleğine kazılı. İşlemlerin hiçbirinden haberli olmayan annesi ve ablasına, amcasından gelecek eğitimi sürdürmek için para almak üzere gidip geleceğini söylemiş. Gerekçesini makul bulmuşlar. Trenin penceresinden annesi ile ablasına el sallarken annesini bir daha hiç göremeyeceğini, ablasına ancak 20 yıl sonra kavuşabileceğini hiç tahmin etmiyormuş.

Lise yıllarının yedili çetesinden soldan Günseli, Nermin, Türkan (CUMOK kurucusu), Güner.

İZMİR’DE ZORLU GÜNLER

İzmir’de amcasının evindeki zorlu günlerin anılarını, eğitimine dönük denklik sorunlarını, sonunda İzmir Kız Lisesi’ne kabul günlerini, Türkçeyi öğrenme çabalarını, kendisini Türk aydını yapmaya kararlı öğretmenlerinin özel katkılarını paylaşmanın yeri yok. Atatürk’ün ölümü, arkadaşlarının kendisini toplusallaştırma yöntemleri, İzmir fuarında çevirmenlik, savaş bulutlarının Türkiye’ye yansımaları iz bırakan başlıklar. Dünyayı, bildiği dillerin de yardımı, çılgınca okuma-öğrenme merakıyla yakından izliyor. Nazi çizmesi altındaki Avrupa’ya ayrıntılı gözlemliyor.

1940 sonbaharında, 2. Dünya Savaşı yeni boyutlar kazanırken İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi oluyor. Eminönü Halkevinde kültürel etkinliklerle tanışıyor. Hem çalışmak hem okumak yollarını yaratmanın zorlukları içinde, her koşulda ülkenin her yerinden öğrenimini sürdürme olanaklarını yakalayan gençlikle birikte olmanın ayrıcalıklarının da tadına varıyor.

Avrupa’nın yaşadığı savaş yıkımına karşılık, savaş ekonomisinin zorlukları, CHP kız öğrenci yurdu anıları. Uluslararası olaylara duyduğu ilgi nedeniyle, Sabahattin Selek’in çıkardığı gazetede kendini yazı yazarken buluyor. Gazetecilik yılları 1944 - 47 Ankara’da Ulus gazetesinde gerçekleşiyor. En taze haberlerin radyolardan dinlenip anında çevrilmesi gerekiyorken, bildiği yabancı diller imdadına yetişmişti. Bir yanda Nazilerin ölüm kampları, sonrasında kayıtsız şartsız teslim koşulları haberleri, diğer yanda Ankara’nın kültür ortamı. 8 Mayıs 1946’da Abadan soyadını alıyor.

Kontenjan senatörü. (1978)

ÜNİVERSİTE YILLARI - SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ 1954 - 88

Araştırma alanları ile uluslararası toplumsal çalışmalara da açılım yıllarında, dur durak denilemeyecek geçişler.. SBF’de anayasa seminerleri, Yeni bir araştırma alanı Dış Göç, SBF’deki profesörler kurulu, askeri darbeler, profesörlüğe yükselme, SBF’de kutuplaşma, 12 Mart - 12 Eylül’ler, Ölüm rüzgârları tanıklıkları..

Akademik kariyer sıçramaları, toplumsal alanlardaki çalışmaları besliyor, uluslararası alanlardaki toplumsal çalışmalar, başka ülkelerin üniversitelerindeki bilimsel kariyer aşamalarına geçişleri getiriyor.. İşçi sorunları, kadın sorunlarına yoğunlaşan Nermin Abadan - Unat Uluslararası Siyasi İlimler Derneği’nden, Türk Sosyal Bilimler Derneği Başkanlığı’na, Avrupa Konseyi’nin kadın - erkek eşitlik komisyonuna, yabancı üniversitelerde konuk profesör görevlerine pek çok çalışmanın içinde yer alıyor. 1978 - 80 kontenjan senatörü. 1989’da siyasal bilgilerden emekli olduktan sonra da Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi kadın araştırma merkezlerinde verilen dersler. Göçmen işçilere dönük çalışmaları nedeniyle alınan uluslararası ödüller, liyakat nişanları..

Nermin Abadan - Unat’ın elbette günümüz Türkiye ve dünyaya bakışından da birkaç cümlelik değerlendirmeler istedik. Aynen paylaşmayı yeğleyeceğiz..

“Altmış yıllık bir bilimsel araştırma uğraşısı beni iyimser bir gözlemciden endişeli bir seyirciye dönüştürdü. İlk önce siyasi partilerin iç dinamizmine önem verirken, bugün gerek ülkemizde gerekse dünya ölçeğinde liderlerin boğuşması ön plana geçti.. Sanki boks ringinde mücadeleyi seyreder gibi küresel çaptaki ulusların yükseliş ve inişlerini görüyoruz. Çağımız ‘medyatik demokrasi’ adını taşıyor, ekrana yansıyan yüzleri seyrediyoruz. Ne söylediklerini fazla önemsemeden kravatların rengine, saçlarını tarama biçimine takılıyoruz. Fakat bu da yanıltıcı bir saptama: Aslında biz ‘gözlemci kapitalizmin’ esiriyiz.

Ülkemizin geleceğine yön verebilmek için biz seçmenler bu galaksi ve uzaydaki diğer benzerleri konusunda bilgi sahibi olmalıyız. Ne yazık ki kamuoyumuzu meşgul eden konu ‘günlük yaşamımızda inancın yeri’dir. Ben ise Mustafa Kemal’in ilkesine sadık kalan birisiyim. ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir!’ En önemli çare eğitim sistemimizi çağdaş düzeye getirmektir. 4+4+4 son, gençliğimizi bilimsel görüşle donatmak, laikliğe sadık kalmakla inancı vicdanlarımıza emanet etmektir.”   

ATATÜRK DEVRİMLERİNE HAYRANLIK

Kendi cümleleri ile özetlemesini paylaşmak en doğrusu olacak.

“Çocukluğumun önemli bir kısmı yurtdışında geçtiği halde çağdaşlığı, ilericiliği, fırsat eşitliğini simgeleyen 1930’ların Türkiyesi, üzerimde karşı konmaz bir çekicilik ve onur duyma etkisi yarattı. Bir an önce babamın ülkesine kavuşmak için annem, ablam dahil her şeyi ve herkesi geride bıraktım. Tek tutkum okuyabilmek, bilgilerime yeni bilgiler katarak bağımsız olabilmekti. İşte bu nedenle yurttaşlığımı ve kimliğimi özgürce seçtiğimi söyleyebilirim. Yaşamda kaydedebildiğim ilerlemelerin tümünde Atatürk’ün açmış olduğu çağdaşlaşma yolunun derin etkileri vardır. İşte bunun için ben bir Kemalistim diyorum!”