Tehdit altındaki özgürlük mekânı

Ressam Mehmet Güleryüz’ün ‘Sızlanmalar Bahçesi’ adlı desen sergisi Paris’te açıldı.

Ceren Çıplak/Cumhuriyet

Ressam Mehmet Güleryüz’ün “Sızlanmalar Bahçesi” (Le Jardin des Plaintes) adlı desen sergisi Paris’teki Galeri Cyril Guernieri’de, önceki gün, ziyarete açıldı. Mehmet Güleryüz, 2018 yılı sonunda, yine aynı galeride, Fransa’da kaldığı son dönemlerde yaptığı yağlıboya resimlerini “İçeriden” başlıklı sergisiyle izleyiciyle buluşturmuştu. Güleryüz, “Sızlanmalar Bahçesi”ndeki çizginin enerjisinden yola çıkarak “mücadele” tanımını yeniden açıyor. “Sızlanmalar Bahçesi”, Güleryüz’ün, 70’li yıllarda gerçekleştirdiği “Bitkiler Bahçesi”( Le Jardin des Plantes) adlı desen serisinden adını alıntılıyor.

Paris’teki “Luxembourg Bahçesi”nde, 70’li yıllarda, aralarında Güleryüz’ün de olduğu üniversite öğrencileriyle çatışan çevik kuvvet... Kafese konulmuş hayvanların aslında çaresizlik içindeki çırpınışlarının sergilendiği “Bitkiler Bahçesi” (Le Jardin des Plantes) ve “Gezi Parkı”ndaki direniş... Tüm bu bahçelerdeki deneyim, desenlere yansıyor... Belki de bu deneyimlerden ötürü Güleryüz, bahçeyi “Daimi tehdit altındaki özgürlük mekânı” olarak tanımlıyor. Güleryüz için bahçe her şeyden önce nefes alınan bir yer. Başkalarıyla paylaşılabilen bir bağımsızlık ve özgürlük alanı. Güleryüz, “70’li yıllarda polis bu özgür ve açık mekânı her an basarak işgal edebiliyor, zapturapt altına alabiliyordu. Ama siyasette olduğu gibi sanatta da bir özgürlük dalgası vardı; talepler, yerleşik düzene meydan okuma vardı. Bugünse bahçe mekânı dünyanın her yerinde küçülmekte. Sızlanma, tehdit altındaki bu bahçenin sızlanması” diyor.

Galeri Cyril Guernieri, bahçeden gelen “sızlanmalar”ın çoğunlukla işitilemeyecek kadar kısık sesli yakınmalar olduğunu ancak kişilerin yüzlerinde okunabildiğini belirtiyor: “Bu bahçe aynı zamanda içimizdeki bahçenin, başka deyişle bize temel sağlayan ve üzerinde kişiliğimizin gelişme imkânı bulduğu, yabancılaşmanın kafeslerinin bertaraf edilebildiği mahrem toprağın tastamam imgesidir. Nihayet bahçe, Güleryüz için desenin kendisidir. O en mahrem yaşantılarını ve dünyaya dair deneyimlerini, içerisi ile dışarısını, çizginin simyaya özgü titreşimiyle kaynaştırır. Böylelikle bu iki gerçekliğin kavşağında, özgürlüğünün eksiksiz ifade bulduğu bir üçüncü-mekân oluşturur. Bu mekân sanatın mekânıdır. Onun sanatının. Bizleri, eşiğini aşmaya davet ettiği bu mekân için ‘Ben bu bahçede yaşıyorum’ der.” (Sergi, 6 Nisan’a dek sürecek.)

‘Çizgi, sese benzer’

Mehmet Güleryüz: “Benim için desen ile müzik arasında doğrudan bir ilişki var. Desen pratiğim bana çizginin sese, şarkıya çok benzer olduğunu gösterdi. Çizdiğim her çizginin müzikalitesini ararım. Her çizgi kendi titreşimi, kendi tını karakteri olan, ritimlerle oynayarak uzayan bir ses gibidir. Bazı desenler bir sonat gibidir, bazılarıysa balad, konçerto ya da lied’e benzer… Desen bir müziktir, ayrıca koreografidir de, çünkü işin içinde beden vardır. Her çizgiyi kışkırtan, kendi yönelimselliği ve kendi enerjisi olan bir jest vardır. Yaptığınız deseni duymanız gerekir.”