Tebriz'de Rıza Sarraf'ın AVM'si

İran kökenli Rıza Sarraf'ın izine Tebriz'de rastlıyoruz. Türk markalı ve mağazalarıyla dolu Lale alışveriş merkezini Sarraf açmış. İranlılar Sarraf'ı yakından izliyorlar, yolsuzluk ve rüşvet davalarını da biliyorlar.

Özlem Yüzak/Cumhuriyet

İran’ı nasıl tanımlamalıyım diye uzun uzun düşünüyorum. Kafamdaki İran şablonu tamamen yok olmuş vaziyette. Beynim rengini kara olarak kodlamış sanırım İran’ın... Ekranlardan gördüğüm kara çarşaflı, kadınlarına, yumrukları havaya kalkmış şeriat diye sloganlar atarak meydanları dolduran erkek kalabalıklarına aldanarak... Ama karşımdaki İran resmi öyle değil. Güleryüzlü insanlar, saçlarının yarısını açıkta bırakacak şekilde şeklen örtünen, bakımlı, makyajlı pırıl pırıl genç kızların ve kadınların, genç erkeklerin, parkları dolduran, ailece arabalarına hatta motosikletlerine doluşarak gezinen kalabalıkların mekânı bir yandan da... Şiirin ve şairlerin ülkesi... Geniş caddelerin, büyük bakımlı meydanların, korunmuş tarihin... Öylesine köklü bir kültür ve medeniyet var ki arkasında, günümüz İran’ına halen egemen olan İslam rejimine ve şeriat hükümlerine karşın tünelin diğer ucundaki aydınlığı hissetmemek mümkün değil. Tünel ne kadar uzun ve karanlık olursa olsun, 10 günlük kısa gezide 5 ayrı kentteki izlenimlerimizle İran halkının sessizce Godot’yu beklediğine inandım...

ÖNCE İKAZ SONRA TUTUKLAMA - ORHAN BURSALI

 

Acemin Türk eli

Nereden başlamalı anlatmaya... İlk durağımız olan Tebriz’den belki... Tebriz İran’ın Doğu Azerbaycan eyaletinin başkenti. Nüfusu 4 milyona yakın ağırlıklı Azeri Türklerinin yaşadığı bir bölgedeyiz. Azerbaycan, Farsça ateş (azar) ve muhafız (baycan) sözcüklerinden oluşuyor. Ateş muhafızları demek. Ve bu isimler Perslerin Zerdüştlük dönemine ait. Çok kolay olmasa da anlaşıyoruz. Rehberimiz Azeri bir genç kız. 78 milyon nüfuslu İran’da 20 milyonu aşkın Azeri yaşıyor. Aksanları Türkçe ile Farsçanın karışımı. Çarşılar, camiler, kültür ve ören yerleri kadar sokaktaki insan da ilgimizi çekiyor. Sanırım biz de onların. Çünkü adım başı durdurup nereden geldiğimizi soruyorlar. Türkiye deyince yüzlerindeki gülümseme biraz daha artıyor. Kapalıçarşının serin avlusunda soluklandığımız sırada esnaftan biri ‘Burada özümüzle yaşayamıyoruz’ diye memnuniyetsizliğini ifade ediyor. Ve ekliyor: “Devlet Bahçeli’yi beğenirem ama Kürtler konusunda kızirem. Bize yani Azerilere gösterdiği özeni, Kürtler özünü yaşayabilsin diye göstermiyor.”

Midibüsümüzün şoförü kalender biri. Beraber bölgeyi dolaştıkça samimiyet de artıyor, sohbet de... “Arap değilem. Allah’ı yüreğimde taşirem, Türk’üm ben. Yıldızlara, güneşe bakırem” diyerek koca günün en özlü sözünü söylüyor. Tebriz’in devasa kapalıçarşısının labirentleri içinde kaybolmadan yürümek mümkün değil. 7 kilometrekarelik bir alanda 24 ayrı kervansaraydan oluşuyor kapalıçarşı. UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde. Alabildiğine farklı koku ve renkler tüm duyularımızı harekete geçiriyor.

 

'Sol'u kalbimizde yaşıyoruz

İran’a geldik ya; illa da nargile içeceğiz diye tutturuyoruz. Üstelik aradığımız tömbekide nargile. Esnaftan aldığımız bilgilerle çarşının kuytularında daracık bir kapıdan merdivenle yukarı çıkıyoruz. Mermer masalar ve sedirler, bunların üzerine sıralanmış, nargile çeken erkekler. Turistik bir yer değil, bildiğimiz kahvehaneler gibi...

Aklıma birden Afgan yazar Atik Rahimi’nin ‘Kahrolsun Dostoyevski’ kitabındaki nargile mekânı geliyor... Gürültü, uğultu yok. Herkes sessizce nargilesini tüttürüyor. Okuduğum kitaplarda “Kadınlar erkeklerin gözlerinin içine bakmazlar, gülümsemek, selam vermek pek de hoş karşılanmaz” yazıyordu. Ama içgüdülerim küçük bir deneme yapmamı söylüyor. Selam vererek ve gülümseyerek ilerliyorum. Kimi bakışlarını kaçırıyor, kimi başını eğerek selamlıyor. Sakin bir köşeye ilişiyoruz. Ve nargileleri fokurdatmaya başlıyoruz keyifle...Yan masada birkaç genç. Tiyatro öğrencisiymişler. “Burada her şey yasak” diyor biri. “Resmi onay almadan hiçbir oyun sahnelenemiyor, öyle sizdeki gibi sokakta amatör tiyatro yapmak yasak.” Gezi olaylarını çok yakından izlemişler. Facebook, Twitter yasak ama bir şekilde, tıpkı bizde olduğu gibi, delinebiliyormuş. Nuri Bilge Ceylan’a hayranlar... “Sol var ama örgütlense bile istedikleri gibi söyleyemiyorlar. Bu yüzden kalbimizde ve kafamızda yaşıyoruz. Nâzım’ın dediği gibi cennet de cehennem de içimizde...”

Bundan birkaç ay önce 3 genç İranlı kızla 3 erkeğin Pharrell Williams’ın Happy şarkısı eşliğinde dans ettiği video sosyal medyada paylaşım rekorları kırınca tutuklanmalarını hatırlıyorum. Gençlerin her birine 91 kırbaç ve 6’şar ay da hapis cezası verildi. Ancak ceza şimdilik uygulanmayacak. Gençler 3 yıl boyunca gözetim altında olacaklar ve “uygun bulunmayan bir durumda” cezaları hayata geçecek. Eğer İran yasalarına göre herhangi bir “taşkınlık” yapmazlarsa tabii...

Biz de buradan yola çıkarak sohbet ettiklerimizin isimlerini yazmıyoruz. Durumlarını zorlaştırmamak için...

 

Şairler Mezarlığı...

Tebriz’de Azeri şiirinin ustaları yüzyıllardır aynı kabristana defnedilir. Şiirleri 92 dile çevrilen Şehriyar’ın görkemli mozolesi de burada. Dünyanın tek şairler mezarlığını yapacak kadar edebiyatçılarına sahip çıkan Azerilerin modern mimarinin örneği bu anıtmezarı, bu toprakların derin ve köklü uygarlığının sembolü gibi karşımızda.

Farslar için Hafız neyse Tebrizliler için Şehriyar o. Büyük bir çerçevede Şehriyar’ın Tebrizli Şems için yazdığı bir şiir çerçevelenmiş. Mevlana ve Şems resmedilmiş bu çerçevede. İçeride Şehriyar’ın kendi sesinden ünlü “Heyder Baba” şiirini dinletiyor müze görevlisi. Şiir, bir kitap oluşturacak kadar uzun.

 

Rıza Sarraf’ın AVM’si

Tebriz’de dolaşırken rehberimiz, Rıza Sarraf’ın açtığı AVM’yi gösteriyor: Lale AVM. İçeri girip dolaşıyoruz. Her yer Türk markaları ve mağazaları ile dolu. İranlıların özellikle de gençlerin fast food düşkünlüğü önce şaşırtıcı gelse de, küresel akımdan etkilenmelerinin imkânsız olduğunu anlıyoruz. İran’ın Tebriz kökenli Azeri Türklerinden olan ve Türk vatandaşı olduktan sonra Rıza Sarraf ismini alan Reza Zarrab’ın Türkiye’deki ilişkilerini yakından izliyorlar. Yolsuzluk ve rüşvet davalarını da biliyorlar.

Ama Sarraf’ı “Ambargodaki rolü ve İran’a hizmet” çerçevesinde değerlendiriyorlar. Yanımızdan geçen her taksiden Türkçe şarkılar yükseliyor. En favori ise İbrahim Tatlıses.

 

Kilisedeki genç kızlar...

Kuzeye ilerliyoruz. Azerbaycan’ı İran’dan ayıran Aras Nehri boyunca... Eski bir Ermeni yerleşim yeri olan Jolfa’da yine UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan 14. yüzyıldan kalma Saint Stephanos Kilisesi karşımızda. Kilisenin bahçesinde bir grup genç kız çeviriyor etrafımı. Soru yağmuruna tutuyorlar. Nereden geldin, çalışıyor musun, İran’ı nasıl buldun, diye... Ağırlıklı olarak siyah giymişler ve başları yine yarı yarıya örtülü. Ara sıra biraz geride duran bir genç kadına göz atmalarından şüphelenerek “Öğretmeniniz mi” diye soruyorum. “Muallime” diyorlar. Hepsi lise öğrencisi. Okullar henüz açılmadığı için merak ediyorum. Tebriz’de bir kütüp hanede yaz döneminde dersler görüyorlarmış. Birlikte bu geziye çıkmışlar. Edebiyat, şiir... Ama bir yandan da meslekler, örneğin kuaförlük, acil yardım vs... Hepsi de üniversite eğitimi almaya kararlı. Gazeteci olduğumu öğrenince imza istiyorlar. Kollarını sıyırıp elime kalem tutuşturuyorlar. Kollarına imza atıyorum.... İran gerçekten ilginç...