Tarihten ders almak

Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü’nün Kırşehir Kaman’da 33 yıldır yürüttüğü kazı çalışmaları Anadolu kronolojisini yeniden tanımlıyor.

Emrah Kolukısa

Uçsuz bucaksız bir coğrafya...  Ankara Esenboğa Havalimanı’ndan otobüsle yaklaşık 2 saatlik bir yolculuk sonucu geldiğimiz Kırşehir’in Kaman kazası göz alabildiğine çorak topraklarıyla önümde uzandığında manzaranın büyüleyici sınırsızlığı başımı döndürüyor bir an için. Uzaklarda tepeler dağlar var elbet ama binlerce yıldır sayısız uygarlığa ev sahipliği yapmış bu coğrafyanın barındırdığı zenginlik neden doğada karşılığını bulmamış diye sormadan edemiyor insan. Oysa az sonra öyle çarpıcı bir yanıt gelecek ki, hem keyiften mest olacağım hem de yeniden düşüncelere dalacağım.

‘100 yıl geçecek’

Sözünü ettiğim çarpıcı yanıt bir kısmını gezme fırsatı bulduğumuz Yassıhöyük kazı alanına 10 dakika kadar uzaklıktaki Japon Anadolu Arkeoloji Enstitü’süne ait arazide bekliyor beni. Burada düyada Japonya dışındaki en büyük Japon Bahçelerinden biri yer alıyor. Yüzlerce ağaçla yemyeşil bir bahçe... İlkbaharda gelsek her rengin her tonunu bulabileceğimizi hissediyoruz gezerken. İçinde çeşit çeşit balıklarıyla bir havuz ve bahçenin tepelerinden aşağı doğru inen ve havuza akan yapay bir şelale... Amiyane tabirle, elin Japonu yapmış! Kaman’a geldiğimizden beri tüm nezaketiyle bize ev sahipliği yapan Dr. Sachihiro Omura bu bahçenin öyküsünü anlatırken “25 yıl önce yaptık burayı. O zamandan bu yana diktiğimiz ağaçlar serpildi büyüdü. Ama Prens Mikasa geldiğinde bize ‘Buraya Japon Bahçesi demeyin’ dedi. ‘100 yıl geçmeden Japon Bahçesi olmaz’. Ağaçları ekmek yetmez çünkü. Ektikten sonra bakacaksın, seveceksin, ilgi göstereceksin ve 100 yıl sonra hâlâ duruyorsa tamam demektir.” diyor. Hayranlıkla dinliyorum onu ve hemen üstüne utançla başımı eğiyorum; ağaçların, doğanın her gün misliyle katledildiği bir ülkede yaşadığım için.

Binyıllar öncesinden...

Tarihi İpekyolu üzerinde bulunan, 4 bin yıllık kültürel mirası barındıran Kırşehir Kaman’da 33 yıldır kazı çalışmaları sürdüren ve bugüne kadar 2 bini aşkın eserin ortaya çıkarılmasını sağlayan Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü’nü gezerken insanın aklına takılan en bariz sorulardan biri de “Japonlar neden on binlerce kilometre öteden buralara gelmiş ola?” sorusu elbette. Rivayet o ki, 2. Dünya Savaşı’nda ağır bir yenilgi alan Japonya’nın o zamanki imparatoru Hirohito “Nasıl oldu da bu hale düştük, nerede hata yaptık” diyerek danışmanlarını toplamış ve bu soruya bir yanıt bulmalarını istemiş. Uzun istişareler sonrası heyetten ilginç bir tespit gelmiş: “Biz tarih bilmiyoruz. Dünya tarihini bilseydik bunlar olmazdı, savaşa girmez ve yenilgi almazdık”. İşte Hirohito o zaman tarihe eğilmenin önemini kavramış ve bu alanda bir seferberlik başlatarak bilim insanlarını dünyanın dört bir yanına tarih öğrenmeye yollamış. Kırşehir sınırları içindeki Kaman’da yapılan arkeolojik kazıları yürüten Japon bilim insanı Dr. Omura ve eşi Masako hanımın evlerinden binlerce kilometre ötedeki maceraları bu anlattığımız hikâyeye dayanıyor anlayacağınız. Sürçü lisan ettiysek affola.

Kalehöyük’teki kazılar, Altes Prens Takahito Mikasa tarafından 1978 yılında Tokyo’da kurulan Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü tarafından 1985’de başlatıldı. 280 metre çapında, 16 metre yüksekliğinde tipik Anadolu höyüğünde sürdürülen kazılar, 40 yılı aşkın süredir Türkiye’de yaşayan Dr. Sachihiro Omura Başkanlığında yürütülüyor. 4 bin yıllık geçmişe sahip Kalehöyük’te bugüne kadar tarihi M.Ö. 2300’e kadar giden, Osmanlılardan Eski Tunç Çağı’na uzanan 4 ayrı kültür katmanına ait 2 binin üzerinde eser gün yüzüne çıkarıldı. Kazılardan çıkan eserler, Kalehöyük’teki Japon Bahçesi içinde yer alan Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Anadolu’nun merkezinde tarihi İpekyolu üzerindeki bölgede bundan sonra yapılacak kazı çalışmalarında Kalkolitik ve Neolitik Çağlara dair katmanların açığa çıkarılması bekleniyor. 1985 yılında Kalehöyük’te başlattığı kazı çalışmalarını, 2009 yılından itibaren Yassıhöyük ve Büklükale’ye de taşıyan Enstitü, çok yönlü bilimsel çalışmaları ile Anadolu kronolojisini yeniden ele alıyor böylece.

Kazı çalışmalarına dahil edilen Yassıhöyük’te tespit edilen kerpiç binanın, büyük bir yapının bir kısmı olduğu ve Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait bulunduğu kanıtlanmış olup, Büklükale’deki buluntular ise Hitit İmparatorluk dönemine tarihleniyor. Omura’nın şu sözleri dikkatle kulak kabartılması gereken önemli mesajlar içeriyor: “Anadolu’ya dünyanın birçok yerinden gelen kavimler, topluluklar kendilerinden bir şeyler bırakmış. Dolayısıyla Anadolu’nun tarihini dünyanın tarihi olarak görüyorum. İç Anadolu’nun tam merkezi olan Kalehöyük de bunun önemli bir parçası. Burada çalışmak, dünya tarihini okumak demektir. Kaman-Kalehöyük’te şimdiye kadar 4 bin 300 sene öncesine ulaştık. 30 yılda 7 medeniyeti ortaya çıkardık. Yerin altında hâlâ ulaşamadığımız tarih katmanları var. Kazımız 32 senedir devam ediyor, daha da kazılacak çok yer var. Bu, bir neslin bitirebileceği bir iş değil. Arkeoloji bir usta-çırak işi... Bizden sonra bu değerli alanı devralanların, bizim bulduklarımızın üzerine çok daha fazlasını koyacaklarına inanıyorum.”

İş Bankası’nın desteği...

Türkiye İş Bankası, Zeugma ve Patara’da yürütülen kazılara verdiği desteğin bir benzerini 1985 yılından bu yana Kırşehir Kaman’da kazı çalışmalarını sürdüren Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü’ne de veriyor. İş Bankası, kazı çalışmalarında ortaya çıkan arkeolojik buluntuların zarar görmeden hızlı ve kolayca incelenmesi amacıyla daha önce özel nitelikli bir X-ray cihazı temin edilmesi için katkı sağladığı gibi kazılarda çıkarılan seramik parçaları saklamak üzere 1990 yılından bu yana kullanılan deponun onarılarak yenilenmesine de katkı sağlıyor.  Böylece İş Bankası’nın verdiği destekle kazılardan çıkan tarihi buluntuların uygun akademik koşullarda korunarak, en iyi şekilde gelecek kuşaklara aktarılması sağlanmış olacak.