Tarihin en büyük köpek katliamı.. İnsanlığın büyük utancı

Ünlü modacı Lagerfeld kedisine 3 milyon Avro bıraktı. Ancak her zaman bu kadar şanslı olmadı bu sevimli hayvanlar. Tarihin en büyük “evcil hayvan soykırımı” 1939 yılında yaşandı.

Mustafa Kemal Erdemol

Birkaç gün önce yaşamını yitiren dünyaca ünlü Alman modacı Karl Lagerfeld’in çok sevdiği kedisine miras olarak 3 milyon Avro bıraktığı haberini duydunuz elbette. Herhalde çok kişi abartılı bir tutum olarak değerlendirmiştir modacının tavrını. Hele, onca yoksulluk varken o kadar parayı bir hayır kurumuna vermez mi insan diye düşünen de olmuştur. Tabii, kediye para bırakmanın, kediye para bırakmak olmadığını, söz konusu paranın hayvan hakları için mücadele eden kurumlara ya da hayvan sağlığı ile ilgilenen derneklere verileceğini biliyoruz.

Lagerfeld’in tavrı rastlanmadık bir tavır değil. Çok sevdikleri kedilerinin üstüne malını mülkünü geçiren nice insan vardır. Benim bildiklerimden biri Londra’daki Whittington Hospital’dır. Kâğıt üzerindeki sahibi bir kedidir bu hastanenin. Kedinin sahibi böyle olmasını istemiş.

Şanslı hayvanlar tabii bu kediler. Sevenleri çok. Edebiyata meraklı olanların adını bildikleri Patricia Highsmith bunların en tuhaflarındandı. Yemeğe çağırdığı misafirlerine etini kedilerine verdiği yemeklerin sadece kemiklerini ikram etmiştir örneğin. Böyle bir kedi sevgisi, vardı yani.
Doğru mudur bilmem ama birçok kaynakta rastladığım bir bilgidir; bazı kaynaklar kahve tohumunun Afrika’da yaşayan bir kedi türü olan Zibet’in dışkılığından alındığını belirtir. Kahve çekirdeklerini yiyen bu kedinin dışkılığından “dünyanın en pahalı kahvesi” çıkar deniliyor. Tatmadığım için bilemiyorum tabii lezzetli olup olmadığını. Ama kedi en olmadık yerlerde “parçamız” olmuş güzel bir hayvan görüldüğü gibi.

Taylor’dan kedisine mektup

Ünlü Holywood yıldızı Elizabeth Taylor tüm hayvanları severdi ama kedilere ayrı bir düşkünlüğü vardı derler. Yine çok ünlü (genç yaşta ölmüş olan) bir başka Holywood yıldızı James Dean’e hediye ettiği yavru kedi kaybolunca karalar bağlamıştır. Sonu “lütfen geri dön” çığlığıyla biten bir mektup yazmıştır ki kedisine yürek sızlatır cinsten. Bizim de yakından bildiğimiz ünlü hemşire Florence Nightingale çok yalnız bir insandı, belki de kedi düşkünlüğünün nedeni budur. Ömrü boyunca çok sayıda kedisi olduğu bilinir.

Ernest Hemingway de bir kedi delisiydi. Bir denizci dostunun ona hediye ettiği altı parmaklı bir kedisi vardı, Florida’daki Hemingway Müzesi’nde bu kedinin soyundan gelen kediler bulunuyor. Cambridge’deki odasında çalışırken içeriye girmeye çalışan kedinin sesinden rahatsız olmasaydı kapılara bir “kedi kapısı” açmayı akıl etmeyecekti büyük bilgin İsaac Newton.

Bronte kardeşler de kedileri çok severlerdi. Emily Bronte kedilerin insanlardan daha dürüst olduğunu bile yazmıştır birkaç kez. Edgar Alan Poe da kedi tutkunuydu, bu sevgisini bilenler onu “sevgi dolu bir kedi babası” olarak tanımlarlar.

Gelelim kedi köpek katliamlarına...

Bunlar iyi, güzel de her zaman bu kadar şanslı olmadılar bu sevimli hayvanlar. Ne yazık ki Avrupa’da büyük ama çok büyük kıyımlara kurban gittiler. En bilineni, malum, 1730’lu yıllarda Paris’te, bir grup matbaa çalışanın başını çektiği kedi katliamıydı. Sapkın bir tarikatın mensubu olan söz konusu işçilerin bir ritüel olarak başlattıkları katliamda kediler akıl almaz işkenceler sonucu öldürülmüşlerdi. 18. yüzyıl Fransası’nın yüz karası bir vahşettir bu.

Hadi bu on sekizinci yüzyılda oldu, ya “modern zaman”da, yani 1939’da İngilizlerin kedi köpek katliamına ne demeli? Tarihin en büyük “evcil hayvan soykırımı”dır bu. (Şöyle bir kitap var, İngilizcesi olanlara öneririm “The British Cat and Dog Massacre: The Real Story of World War Two’s Unknown Tragedy”).

Savaş kıtlık getirecek diyerek aç kalma korkusundan ya da öleceklerse kendi ellerimle öldüreyim diye düşündüklerinden binlerce İngiliz evcil hayvanlarını katletti. Sayının 750 bin olduğu söylenir. Savaşın ilan edildiği ilk hafta boyunca sadece Londra’da 400.000 ile 600 bin arasında evcil hayvanın öldürüldüğü tahmin ediliyor.

Bu evcil hayvan soykırımına direnen, hayvanları ölümden kurtarmak için çırpınan kişiler, kurumlar da vardı elbette. Veteriner hekimlerin çoğu bu katliamı durdurmaya çalıştı; başta Battersea Kedi ve Köpek Barınağı ya da Wood Green Hayvan Barınağı gibi kurumlar ellerinden gelen çabayı esirgemediler. 140 binden fazla hayvanı ölümden kurtarabildiler.

Hayvan sevgisi konusunda çok iddialı olan İngilizlerin tarihinin en tuhaf (kuşkusuz korkunç ve çok acı) sayfasıdır bu. İnsanoğlu / kızının nasıl aklını yitirip, delice vahşilikler yapabildiğinin örneklerindendir de.

Bu yüzden Lagerfeld gibilerin çok abartılı görünen (kediye miras bırakmak türü) tavırları bana hiç de abartılı ya da tuhaf gelmez. İnsanoğu / kızının bu güzel dostlarımıza çektirdikleri acının yanında bu kadarcık paranın da lafı olmaz ayrıca.