‘Tanrı bize fındık verir ama kabuklarını kırmaz’
Birol Ünel ‘Duvara Karşı’ ile yıldızı parladığı zaman yaşadığı Cihangir’de parasını ‘eve’ değil ‘sokağa’ yatırdı. Evinin kapılarını açtığı sokak çocuklarından ilham aldı. Tam da bugün hakkında yazılıp çizilenlere yanıt verir gibi “O sokak çocuklarının kötü gösterilmelerine karşı savaşmak istiyorum” deyip amacının böyle bir film çekmek olduğunu söylüyordu.
MÜJDE YAZICITelefon numarasını vermesi gerekmişti. İki gün sonra onu arayacak, planladığımız röportaj ve fotoğraf çekimi için Berlin’de mekân belirleyecektik. “Numaramı bilmiyorum” diyerek bana cep telefonunu uzattı. Bir türlü aklında tutamadığı numarasını, ressam oğlu kocaman rakamlarla bir kâğıda yazıp telefonunun arkasına bantlamıştı. Kaybetmesin diye ailesinin silgisini iple boynuna astığı çocukları hatırlatan bu ‘imaj kaygısız’ sahnenin benzerleri, sonrasında sıkça yaşanacaktı. Hakkında ne düşünüldüğüyle ilgilenmeyen, insanlar üzerinde algı yaratmakla uğraşmayan, şöhreti hayatının merkezine koymayan bir oyuncu Birol Ünel… Kaldırımda yatmadan önce de öyleydi, daha sonra da öyle olacak.
Parasını hep dağıtacak
Telefonlaşıp röportaj için buluştuğumuzda da alkollüydü, büyük ihtimalle oğlu numarasını telefonuna bantlarken de... İnsanların kafasındaki aktör yaşantısı olmadı ve çok açık ki bundan sonra da olmayacak. O yeri gelecek içki içtiği mekanda bira kasalarını taşıyacak, yeri gelecek yan masadan tek dal sigara isteyecek. Kışları Cihangir’de, yazları Çeşme’de yaşamayacak. Cumhurbaşkanı iftarlarına davet edilmeyecek. Eline geçen parayı ihtiyacı olanlara dağıtacak ve tabii ki alkole yatıracak.
Birol Ünel 18 Ağustos 1961, Mersin doğumlu. 1968 yılında Almanya’ya göç eden altı çocuklu ailenin altıncı çocuğu. Ailesinde oyuncu yok. “Kendim başardım her şeyi” diye anlatmıştı: “Önümde bir örnek yoktu. Oyuncu olmaya karar verdim. Okula gittim ve 3 bin 600 başvuru arasından seçildim.”
Uzun süre Almanya’nın Bremen kentinde yaşayan Ünel, Hannover’a giderek burada Tiyatro ve Müzik Yüksek Okulu’nda okudu.
Sinema kariyerine 1987 yılında ‘Yolcu’ (Der Passagier) filmiyle başladı. 1992 yılında Berlin Tiyatrosu’na katıldı. Anthony Quinn’i örnek aldığını söyleyen Ünel, 2000 yılında Fatih Akın’ın yönettiği ‘Temmuzda’ (Im Juli) filmiyle tanınmaya başlandı. 2004 yılında ‘Duvara Karşı’yla ise şöhretini beşe katladı.
İşte tam bu zamanlar Türkiye’de de ‘Duvara Karşı’ fırtınası koparken Birol Ünel nam-ı diğer ‘Cahit’, Cihangir’de kalıyor ve her gece sokak çocuklarını eve dolduruyordu. Bazı sabahlar evde adım atacak yer olmadığını anlatıyordu. Dışarda gördüğü sokak çocuklarına da kahvaltı götürüyordu. Magazin basınının ve kadınların ilgi odağıydı, Cihangir’deki mekânlarda görüntüleniyor ama evde sokak çocuklarıyla içmeye, sohbet etmeye devam ediyordu. Cihangir ona böyle bir ilham vermiş, sokak çocuklarıyla ilgili kendi filmini çekmeye karar vermişti. Mutlaka hâlâ bu filmi gerçekleştirmek istiyordur. Tam da bugün hakkında konuşulanlara yanıt verir gibi sokağa nereden baktığını özetliyordu: “Sokak çocuklarının potansiyelini kullanmak gerek. Çocuklar çok büyük potansiyel. Sokak çocuklarının kötü gösterilmelerine karşı savaşmak istiyorum” diyordu.
‘Sokağa düştü’ haberleri
Medyadan büyükbaba şefkati beklemek saflık olur tabii ama günlerdir “Birol Ünel sokağa düştü”, “Perişan halde”, “Yazııık” şeklinde başlık atmak; bomba haberi patlatmak uğruna acımasız ve saygısız olmayı göz ardı etmekten başka bir şey değil. (Alman gazeteleri sınırı aşmayıp bu haberi “Bir yıldız burada yatıyor”, “Birol Ünel sokakta mı yatıyor?” gibi toparladılar. )
Bazı insanlar kimsenin yüzünü dönmediği, görmezden geldiği dünyalarda yaşar ya da yaşamayı tercih eder. Süzgeçten haber değerini geçirirken insani değerleri de elememek gerek.
‘100 bin’i bir günde harcar
Sokak çocuklarını gösteriş olsun diye değil, gerçekten anlatmak isteyen bu adamın sokakta yaşaması, evsiz kalması hikâyesinde, emin olun “Yazık” denecek tek nokta varsa; o da maalasef insanın az çok parasını yönetmek zorunda olması gerçeğidir. Yıllar önce eski kız arkadaşının “100 bin doları bir günde harcar. Bir saniye bile üzülmez. Parasını dağıtıyor zaten” dediğini çok net hatırlıyorum.
Almanya’da ünlü bir oyuncunun yaşadığı alkol sorunu, parasızlık, evsizlik sana sokakta “Şöhreti kaldıramadı”, “Düştü”, “Bitti” şeklinde geri dönmez. Sanatçının kimliği toplumsal yapılar içinde biçimlenir. Özellikle Berlin’de, paradan önce insanlığın önemli olduğu bir şehirde bu durumda olduğu için Ünel adına sevinmek gerek.
Almanya’da bu tarz konuları çalkalamayı çok seven Bild gazetesinin Birol Ünel’i kaldırımda görüntülemesiyle başlayan hikâye Köln’de yaşayan yönetmen Hüseyin Yiğit’in oyuncuyu evine almasıyla noktalandı. Sonrasında yapılan haberler ise “ağız tadıyla Birol Ünel’i duvardan duvara çarpamadan ev buldu” burukluğundaydı.
O bir Kafka hayranı
Başkalarının acısından şükür konusu çıkararak alttan alta keyif alan, yolda önüne çıkan kazaya iyice bakmadan geçemeyen, sinemasının en önemli yönetmenlerinden birine ‘Nuri Bilge Ceylan hırkası’ polemiği yaratarak ağırlık yükleyen, sanat algısı olmayan, görüntü düşkünü bir millete Birol Ünel’in aslında mutsuz olmadığını, bu durumun bir tercih olduğunu anlatmak zor.
Alelade çekilen bir fotoğrafta, sersefil bir halde yatarken bile hâlâ iyi görüntü veren Birol Ünel, çok bilinmese de bir Kafka hayranı… İnsanların psikolojilerini çeşitlendirdiği için önemli bir yazar olduğunu düşünüyor. Ünel, Kafka’nın “Tanrı bize fındık verir ama kabuklarını kırmaz” sözünü de en çok bugünlerde hatırlıyor olmalı.