Tanpınar’ı anlamak

2017’nin sonlarında açılan Tanpınar Edebiyat Araştırmaları ve Uygulama Merkezi ülkemizde benzerlerine pek rastlamadığımız bir kurum. Merkezin müdürü Prof. Dr. Handan İnci ile hem Tanpınar’ı hem de merkezin amaç ve ilkelerini konuştuk.

Emrah Kolukısa

- Tanpınar Merkezi’nin amacından başlayalım mı? Neden böyle bir oluşuma gerek duyuldu ve burada neler yapılacak?

Tanpınar, üzerine çok yazılıyormuş, sık sık kitap yayımlanıyormuş gibi görünen -evet bir bakıma öyle- ama malum tekrarlar dışında dişe dokunur bir şey söylenmeyen yazarlarımızın başında geliyor bence. Bu tür görece “aşırı yayın”ın en büyük sakıncası, nitelikli araştırmalar yapılması için iştahı kaçırmak da olabiliyor. Sevilen yazarların hamasi bir belagatla sahiplenilmesi ve bu sevginin haklarında yapılması gereken eleştiri ve araştırmaları dondurması gibi bir tehlike var edebiyatımızda. En azından Tanpınar için bunu kırmak istiyoruz. Tanpınar Merkezi, öncelikle iyi çalışmaları, araştırmaları görünür kılmak, yeni araştırmalar için ortam hazırlamak isteğiyle kuruldu. Tanpınar’ın nesnel ve eleştirel bir bakışla ele alınması, sadece sınırlı bir tarihsel sürecin sosyolojik argümanlarına indirgenmiş olarak değil, bir dünya yazarı olarak, daha geniş bakış açıları ve ayrıntılı okuma biçimleriyle değerlendirilmesi gerekiyor artık. Merkezin birinci işlevi bu. Ancak burası bir “edebiyat araştırmaları merkezi”. Sadece Tanpınar’la sınırlı kalmayacak. Tanpınar’ın zihinsel üretimi divan edebiyatını ve Batı edebiyatlarını da geniş bir kavrayışla içine alarak çağına kadar gelir. Biz de merkezdeki programda aynı çizgiyi izleyeceğiz. Tanpınar Merkezi’nin, divan edebiyatından, Batı edebiyatlarına kadar genişleyen ve günümüze kadar gelen bir çerçevede, konferanslar, seminerler, atölyeler, panel ve sempozyumlarla kültür dünyamızı besleyecek nitelikli işlere mekân olması için çalışacağız. Merkezin çalışma programı www.tanpinarmerkezi.com adresinden de takip edilebilir.

- Tanpınar arşivi denince, tam olarak neleri içerecek bu arşiv tamamlandığında?

Ölümünün ardından ailesinin İ. Ü. Türkiyat Enstitüsü’ne bağışladığı elyazmalarının, başka bir ifadeyle “Tanpınar arşivi”nin kültür hayatımıza kazandırılması merkezimizin en görünür işlerinden biri olacak. Böyle bir arşivin yıllarca bağışlandığı enstitüde kutular içinde kalması ve hiç değerlendirilmemesi hakikaten çok üzücü. Türkiyat Enstitüsü’nün izniyle bu arşivi dijitalleştirdik ve koruma altına alınmasını sağladık. Şimdi de merkez olarak tasnif ve yayın sürecine başladık. Tanpınar’ın telif hakları bildiğiniz gibi Dergah Yayımlarında. Bu evrakı katalogladıktan sonra kitaplaşmaya uygun olanları oradan yayımlayacağız. Kitaba uygun olmayan malzemeyi de sitemizde erişilebilir hale getireceğiz. Bu büyük bir proje. Binlerce sayfa var işlenmesi gereken. Bunun için ilgili kurum ve kuruluşlardan destek arayışındayız. Proje tamamlandığında Tanpınar’ın bütün romanlarının elyazmalarındaki farklarla işlenmiş edisyon kritikli baskıları da olacak. Ayrıca çeviriler, mektuplar, gezi notları, makale taslakları, şiir çalışmaları, piyes ve senaryolar da var arşivde. Bunlar da uygun bir yayın süreciyle okurlara ve araştırmacılara ulaştırılacak.

Tanpınar’ın sorusuna yanıt Pamuk’tan geldi

- Açılış konuşması da Orhan Pamuk’tan geldi. Pamuk bu merkezde aktif olarak yer alacak mı?

Danışma kurulumuzda yer alan Orhan Pamuk, başından beri Merkezimizin en büyük destekçilerinden biri oldu. Biliyorsunuz, Tanpınar’ın yurtdışında tanınması ve çevrilmesinde Pamuk’un çok büyük bir etkisi vardır. Açılış töreninde yaptığı konuşmayı merkezin sitesinde yayımladık. Pamuk, konuşmasını biraz daha işleyip geliştirdikten sonra yazılı olarak da basacağız. Dinleyen herkesin ortak görüşü, konuşmanın edebiyat tarihimiz için çok değerli saptamalarla dolu olduğuydu. Bence en önemli nokta, Tanpınar’ın 1930’larda sorduğu “Türkiye’de bir roman var mı?” sorusuna seksen yıl sonra Pamuk tarafından verilen cevap oldu. Orhan Pamuk, Tanpınar’ın kendisi üzerindeki etkisini de ayrıca vurguladı. Bu etki üzerinde daha çok durmamız gerektiğini de düşünürüm. Tabii bu konuşmanın çok önemli bir başka cümlesi “yazarlarımızı bu kadar kolay harcamamamız” gerektiğiydi. Maalesef Tanpınar ve Atay örneklerinde de gördüğümüz gibi, biz edebiyatımıza mesafe kaydettirmiş yazarlarımıza yaşadıkları dönemde hak ettikleri kadar iyi davranmış bir millet değiliz. Bunun günümüzde Pamuk için de geçerli olduğunu düşünüyorum.

Tanpınar ansiklopedisi

- Tanpınar ilginç bir şekilde Türkiye’de farklı kesimler tarafından paylaşılamayan, belli ki farklı okumalara da açık bir yazar. Siz nasıl görüyorsunuz bu durumu?

Çok haklısınız, biz daha çok, günün moda ifadesiyle, “mahallelerin” birbirleriyle yarıştırdığı yazarlara alışığız. Tanpınar’da durum farklı. Onun her mahalleden okuru, sahip çıkanı var ama farklı nedenlerle. Herkes kendine göre bir Tanpınar portresi çiziyor ve çizdiğine inanarak yorumluyor Tanpınar’ı. Günlüğünde kendisi de “Gariptir ki eserimi sathi okuyorlar ve her iki taraf da ona göre hüküm veriyorlar” diye şikâyet eder bu durumdan. Bu ilgiye ve çekişmeye rağmen Tanpınar’ın yeterince okunduğu ve anlaşıldığı düşüncesinde değilim. Bunun için sadece onun metinlerini değil kaynaklarını da iyi okumuş ve değerlendirmiş olmak gerek. Tanpınar hakkında yorum yapılırken, yüzeysel okumalardan uzaklaşmak, onun referanslarını da kavramak şart. Merkezin çalışmalarından biri, Tanpınar metinlerini daha anlaşılır kılmak ve rahat okunmasını sağlamak için bir Tanpınar ansiklopedisi hazırlamak olacak.

Merkezin renkli alanı: Akademi...

- Biraz da akademiden bahsedelim...

Tanpınar Akademisi, bence arşiv yayınından sonra merkezin en etkili faaliyet alanı olacak. Okurlarının bildiği gibi Tanpınar’ın sadece düşünce yazılarında değil, romanlarında da çok zengin ve geniş bir referans ağı vardır. Tanpınar edebiyatının kaynakları çok çeşitlidir. Divan edebiyatından, Batı resmine ve edebiyatlarına, felsefeden, geleneksel sanatlara kadar sözünü ettiği alanlarda yeterince bilgisi olmayan bir okuru zorlar Tanpınar. Bu nedenle onun metinleri donanımlı okur ister. Akademi, bu konular etrafında kendini yetiştirmek isteyenler için çeşitli seminerler ve atölyeler düzenleyecek. Felsefe, eleştiri, mimari, resim, sinema… gibi başlıklar altında temel bilgilerden başlayarak ilk orta ve ileri düzeylerde dersler verilecek.