Tank Palet tartışmasının gölgesinde kalan Altay projesinin tüm süreçlerini emekli General Er anlattı: Rant değil, devlet projesidir
Emekli General Ali Er, iktidar ve muhalefet arasında uzun süredir en tartışmalı konu olan Tank Palet Fabrikası ve Altay tankı konusunda, diğer ülkeler gibi Türkiye’nin de sonuna kadar kıskanç davranması gerektiğini vurguladı.
Sertaç EşEr, “Tank, bir ülkenin savunma sistemlerinde geldiği en ileri noktalardan biri olarak görülür. Bu anlamda bir ortaklık kurulacaksa, ‘İki devlet tek millet’ anlayışının hâkim olduğu Azerbaycan’dan başka bir ortak düşünemiyorum” dedi. Altay tankı üretim takviminde çok geç kalındığını belirten Er, “Sağlanan birikimiyle, altyapıya her kurumdan verilen destekle tam bir devlet projesidir. Rant projesi gibi görülmesinden büyük üzüntü duyuyorum” diye konuştu.
Aynı zamanda tankçı bir subay olan emekli General Er, Tank Palet’in durumu nedeniyle en çok üzülenlerden biri. Altay projesinin geçmişini sorduğumuzda kendi mesleki geçmişine de dalıyor. Milli tank fikrinin Atatürk’e dayandığını, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin Türkiye ile İsrail’in ortak girişimini engellediğini, 1973’te Arifiye Tank Palet Fabrikası’nın kuruluşunu anlatıyor. Er, “Bu fabrikanın biz tankçıların gönlünde özel bir yeri vardır” diyor. Er, sorularımızı şöyle yanıtladı:
- AKP iktidarının Altay projesindeki rolü nedir?
Bugün gündemde olan Altay Tankı Projesi tanıtılırken AKP’nin projesi olduğu iddia edilerek TSK’nin 1995’lerde başlayan ve ilk resmi adı “TANK-2000” projesi olan “Milli Tank Projesini” AKP fiilen sahiplenmiştir. Aslında bu projenin taktik ve teknik ihtiyaçlarının tanımlandığı ve sonuçlandırıldığı yani ihale için hazır olduğu safhada AKP iktidara gelmiştir. Bu konuda AKP iktidarının takdir edilecek tarafı yok mudur? Tabii ki vardır; Milli Tank projesinin ihaleye çıkılmasında siyasi irade AKP iktidarıdır.
- Türkiye’nin tank ihtiyacı günümüzde nedir?
Biz tankçılar bu sorulardan hoşlanmayız, kafa da yormayız. Önemli olan birbiri ile uyumlu zırhlı muharebe platformları ailesi içinde nasıl teşkilatlandırıldıklarıdır. Ancak sizin sorunuza cevap vermem gerekirse, açık kaynaklara göre bugün TSK’nin envanterindeki en modern tankları bir kenara koyarsak, ilk etapta 1000-1500 civarında eski nesil tankların envanterden çıkarılmasının zamanı geldi geçiyor. Altay tankları ile uyumlu zırhlı muharebe araçları da projeye dahil edilmelidir ki söz konusu tank sayısının en az iki katı zırhlı muharebe platformu ihtiyacı ortaya çıkar.
‘ÇOK GECİKTİ’
- Altay üretiminde geç mi kalındı?
Bence çok gecikti. Mevcut proje yönetim anlayışı içinde yakın bir gelecekte bu gecikmenin giderilebileceğini düşünmüyorum. Çünkü TSK’nin proje yönetim sistemi 5 ve 10 yıllık stratejik hedef planları içinde çok yönlü koordinasyon ile yürütülür. Asıl hedef, projeden kimin ne kazanacağı değil, sürdürülebilir üretim süreci ve envantere girişi ile ömür boyu lojistik akışın planlamasıdır. Ancak bugün öncelikle üretimi hangi şirketin yapacağı ve dolayısıyla kimlerin ne kazanacağı gibi dar bir perspektife sıkışmış görünüyor.
- Üretimin geç kalması yanlış sistem uygulamaktan mı kaynaklanıyor?
Bakın TSK’nin ihtiyaçlarının alışveriş kataloglarından seçilmediği, her türlü kısır siyasi ve ticari “kâr saikinden” uzak, sadece ülke güvenliği ve savunmasının ön planda tutulduğu bir süreç içinde sonuçlandırılması gerektiği bilinmelidir. Savunma projelerinde Silahlı Kuvvetler’in kendi kaynakları kullanıldığı gibi bütün bakanlıkların olanakları ve üniversitelerin bilimsel, teknolojik altyapıları ve katkılarından da bu sistemin bir parçası olarak yararlanılır. Bu sistematik yapı içinde 1990’ların ortalarında başlatılan proje TSK’nin uzun erimli stratejik projesidir. Ancak bugün Altay tankı projesinin bir “rant projesi” gibi görülmesinden büyük üzüntü duyduğumu vurgulamak isterim.
‘KISKANÇ OLUNMALI’
- Yabancı ortaklığı nasıl değerlendirmeliyiz?
Hani son günlerde moda olan “devlet projesi” diyorsanız işte Altay tankı bir devlet projesidir. Tank modernizasyonlarından sağlanan kazanımlar önemlidir. Projenin her safhasında hiçbir karşılık beklemeden bilimsel katkıda bulunan üniversitelerimiz ve çok değerli bilim adamlarının yıllara sâri alın teri döktüğü unutulmamalıdır. Bu milletin ve devletin olanakları ile ortaya çıkmış milli bir projedir. Dolayısıyla bu projede öncelik kimin kâr edeceği değil, sürdürülebilir bir yönetimle Altay tankının envantere alınması ve uzun yıllar harekât etkin kullanılmasını sağlayacak lojistik sistemin kurulması olmalıdır. Tank üretimi ülkelerin savunma teknolojisindeki seviyesinin göstergesidir. Ülkeler bu teknolojilerinde kıskançtırlar, parayla satmazlar.
Bu birikimin yabancı ortaklı bir şirketle paylaşılması ne denli kabul edilebilir? Bence bu sorgulanmalıdır ve geç değildir. Ortaklığın temeli de ticari ya da kâr odaklı olmamalıdır. İki ülke arasında stratejik ortaklık temelinde teknoloji işbirliği sağlanabilir. Bu çerçevede “Türkiye kiminle yapabilir” sorusuna, bölgemizde “Tek Millet iki Devlet” anlayışına sahip olduğumuz Azerbaycan dışında işbirliği yapabileceğimiz bir ülke aklıma gelmiyor.
UĞUR MUMCU’NUN SÖZÜYLE YANIT
- Gelişen ve etkinleşen hava savunma sistemleri, örneğin İHA/SİHA’lar tank ihtiyacını ortadan kaldırır mı?
Hava savunma sistemlerindeki gelişmeler nedeniyle tank ihtiyacının kalktığı fikrini ileri sürmek rahmetli Uğur Mumcu’nun sözleriyle “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaktır”. Hava savunma sistemleri ordunun kuvvet çarpanıdır. Tank ihtiyacını azaltmaz, tankların gücünü ve etkinliğini artırır.
Tank ihtiyacını ülkenin arazi yapısı başta olmak üzere savunma konsepti ve milli stratejik askeri hedefleri belirler. Türkiye’nin de konvansiyonel bir harp ortamında Zırhlı Birlik ihtiyacı vardır, öngörülebilir orta vadede artarak devam edecektir. Hava savunma sistemlerinin gelişmesine bağlı olarak tank ihtiyacı tartışılabilir bir konu değildir. Tartışılması gereken Altay tankının modern tankın gerektirdiği teknik yeterliliği ve yetenekleri olmalıdır.