Taliban'la anlaşma: ABD Afganistan'da hezimete mi uğradı?
Başkan Trump'ın Afganistan'daki savaşı bitirme iradesinin ardından ABD ile Taliban arasında Eylül 2018'den bu yana aleni görüşmeler yürütülüyor. Ancak Afganistan'da barış için muazzam bir çaba gösterilmesi gerekiyor. Gazeteci Fehim Taştekin'in analizi.
BBC TürkçeAFPDoha'da yapılan son tur görüşmeler 16 gün sürdü ve 12 Mart'ta sona erdi
11 Eylül saldırılarının ardından 136 ülkenin desteğiyle Afganistan'a giren ABD, 18 yıl sonra bölgeden çıkmak için artık kendi hasımlarının da eline bakıyor.
Başkan Donald Trump'ın Amerikan tarihinin en uzun savaşını bitirme yönündeki iradesinin ardından özel temsilci Zalmal Khalilzad, Afgan sorununa etki edebilecek ülkeler arasında mekik dokumaya başladı.
Khalilzad, Eylül 2018'den bu yana Taliban'la aleni olarak beş tur görüşme yaptı. Rusya'ya göre bunlar dışında temmuzdan beri Doha'da 10 gizli görüşme gerçekleşti.
Doha'da 12 Mart'ta biten son tur 16 gün sürdü. Khalilzad'ın karşısında Taliban'ın iki numaralı ismi Molla Abdulgani Baradar oturuyordu.
Önceki görüşmelere Taliban heyetine 5 dil bilen eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Şer Muhammad Abbas Stanekzay başkanlık ediyordu. Khalilzad, Taliban heyetinin etkisini artırmak için 8 yıldır Karaçi'de tutuklu bulunan Baradar'ın ekimde bırakılmasını sağlamıştı.
Taliban'ın hiyerarşisinde Baradar, Molla Ömer ve Molla Ubeydullah'tan sonra üçüncü sıradaydı.
Baradar, Ubeydullah'ın 2010'da Karaçi'de hapishanede ölmesi üzerine Kuetta Şurası'nın başına geçmişti.
Molla Ömer 2013'te öldüğünde, Baradar hapiste olduğundan liderlik postuna Molla Ahtar Mansur oturdu. Baradar'ın eski yardımcısı Mansur, 2016'da öldürüldüğünde liderliği Mevlevi Hibatullah üslendi.
Başmüzakereci olarak Doha'daki siyasi büronun başına geçen Baradar, Taliban içinde Hibatullah kadar etkili. Khalilzad'ın Baradar'ın bırakması için ağırlığını koymasının nedeni bu.
Süreci kilitleyen konular
İlerleme sağlandığı söylense de müzakereleri düğümleyen noktalar var:
ABD, Afganistan'ın terörist örgütlere sığınak olmayacağının garanti edilmesini, Taliban'ın Afgan hükümetiyle görüşmesini ve ateşkes istiyor.
El Kaide gibi örgütlerle bağını keserek ilk şartı prensipte kabul ettiği söylenen Taliban'ın diğer iki talebe karşılık tek şartı var: Yabancı güçlerin tamamen çekileceğine dair takvimin net olması.
Pentagon'un Afgan güçlerini eğitme amacıyla 8 bin 600 askeri sahada tutmayı ve 5 yıl içinde tamamen çekilmeyi öngören bir planı New York Times'tan sızdırılmıştı.
Amerikalı komutanlar, koalisyonun desteği olmadan Afgan güçlerinin başarılı olamayacağına inanıyor. Taliban ise yabancı güçler gitmeden ne ateşkese ne de 'kukla' dediği Eşref Gani yönetimiyle görüşmeye yanaşıyor.
Taliban ayrıca ellerindeki 3 bin esire karşılık 25 bin mahpusun bırakılmasını ve seyahat yasağı gibi yaptırımların kaldırılmasını talep ediyor. Amerikalılar şu aşamada bunları konuşmak istemiyor.
Devlet Bakanı Gani ise seçilmiş hükümeti dışlayan müzakerelerden çıkacak sonucu geçersiz sayacaklarını vurguluyor.
Amerikan tarafı ise sürecin Gani'nin bilgisi ve desteği dahilinde sürdüğü mesajı veriyor.
ABD Dışişleri, Pentagon ve Ulusal Güvenlik Konseyi'nden yetkililerin eşlik ettiği Khalilzad müzakerelerde gelinen noktayı rapor etmek için Washington'a döndü ve yeni turun mart sonunda başlaması bekleniyor.
Tablo karamsar: Ülkenin yarısı kontrol dışı
Taliban, Afganistan'da Sovyet destekli iktidar ve Rus güçleri karşısında CIA'in organizasyon, Pakistan'ın lojistik ve Suudi liderliğindeki Körfez'in maddi-fikri yardımlarıyla zafere kavuşan mücahitlerin kendi aralarındaki iktidar savaşına tepki olarak ortaya çıkmış, Washington'ın göz yummasıyla Pakistan tarafından desteklenmiş ve 1996'da Kabil'i ele geçirerek kontrolü ele almıştı.
11 Eylül 2001'deki saldırıların ardından uluslararası koalisyon oluşturan ABD, El Kaide lideri Usame bin Ladin'e barındırdığı gerekçesiyle Afganistan'a girip Taliban'ı devirmişti.
Taliban işgalden önce suçlamaları reddedip görüşme önermiş ama Bush yönetimi savaş kararından vazgeçmemişti.
Amerikalıların "Taliban'ı yeniyoruz" efsanesi çökeli çok oldu. Trump'ın selefi Barack Obama, Irak'taki stratejiye benzer şekilde 2011'de Afganistan'daki Amerikalı asker sayısını 30 binden 100 bine çıkartarak Taliban'ın belini kırıp çekilmeyi hedeflemişti. Asker sayısı NATO ortaklarının katkısıyla 130 bini aşmıştı.
Obama, 2016'da Beyaz Saray'a veda ederken asker sayısı 8 bin 500'e inmiş ama Taliban sahada gerilememişti. Trump'ın Ağustos 2017'de açıkladığı yeni strateji de, azami baskıyla Taliban'ı masaya oturtmak ve çekilmek üzerine kuruluydu.
Bu çerçevede asker sayısı 14 bine çıkarıldı ve saldırılar ikiye katlandı.
CENTCOM'un verilerine göre 2018'in ilk 11 ayında 6 bin 823 bomba bırakıldı. Bu rakam 2017'de 4 bin 361 idi. Fakat sonuç değişmedi.
Afganistan'ın Yeniden İnşası İçin Hususi Genel Müfettiş'in 31 Ocak'ta Kongre'ye sunduğu rapora göre, Afgan güçlerinin kontrol ettiği bölgelerin oranı 2018'de yüzde 56'dan yüzde 53,8'e düştü.
Bir başka ifadeyle 407 bölgeden 74'ü hükümet güçlerinin kontrolünde, 145'i hükümet güçlerinin etkisinde.
Bu, hükümetin bir yılda sekiz bölgeyi kaybettiği anlamına geliyor.
Taliban'ın kontrolünde 12, etkisi altında 38 bölge bulunuyor. Yüzde 33,9'a tekabül eden geri kalan 138 bölge ise çekişmeli.
Ancak Taliban'ın hesabı farklı: Sözcü Zabihullah Mücahid, 31 Aralık'taki açıklamasında, 2018'deki çatışmalarda 407 bölgeden 61'ini geçirdiklerini belirterek, "Afganistan'ın yüzde 50'si bizim kontrolümüzde" dedi.
Müzakere sürecinde Taliban pazarlık gücünü artırmak için saldırılarını daha da tırmandırdı. Taliban yaşattığı 'bozgun' ile Amerikalıların tamamen çekilmesini garanti eden bir anlaşmaya oynuyor.
Anlaşma olmadan yabancı güçler çekildiği takdirde ABD'nin yılda 4 milyar dolar harcadığı Afgan güçleri daha da gerileyebilir.
Taliban'ın direnme kapasitesini, haliyle geri dönme potansiyelini göstermesi bakımından Eşref Gani'nin ocakta Davos'ta çizdiği tablo sarsıcıydı.
Afgan lider göreve geldiği Eylül 2014'ten bu yana 45 bin asker ve polisi kaybettiklerini söyledi. Kayıplarla Afgan güçlerinin mevcudu 308 bine düştü.
Ortaya çıkan tablo Molla Ömer ve Molla Mansur gibi liderlerini yitirdikten sonra da Taliban'ın gerilemediğini gösteriyor.
Bu savaş ortamında en şaşırtıcı şey de Molla Ömer'in sanıldığı gibi Pakistan'da değil, Zabul kentindeki Amerikan ana üssüne 5 km mesafede yaşadığının ortaya çıkması oldu.
Bu bilgiyi Hollandalı gazeteci Bette Dam, 'Op Zoek Naar De Vijand' (Düşmanı Aramak) adlı kitabında Taliban liderlerine atfen yazdı.
Ölüm haberi iki yıl boyunca saklanan Molla Ömer'in oğlu Muhammed Yakup, babasının Hepatit C'den mustarip olup Afganistan'da öldüğünü açıklamış ama kimse inanmamıştı.
Taliban'ı asıl zorlayan Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi rakip yapılanmaların ortaya çıkması oldu. Hatta bu durum, çekilme stratejisini komutanlarıyla tartışan Trump'a şunları dedirtti:
"Taliban bizim düşmanımız, IŞİD de bizim düşmanımız. Birbiriyle savaşıyorlar. Biz niye araya giriyoruz? Bırakalım savaşsınlar."
Neticede 18 yıl sonra yabancı güçler çekip gittiğinde Taliban'ın Kabil'e dönebileceğine dair öngörüler Washington'ı 'barışarak çekilme' seçeneğine itiyor.
Taliban'ı siyasal realite olarak kabul etmek ABD için her hâlükârda yenilgi sayılır.
Gerçi 'diyalog kurmak kaçınılmaz' olur diye Taliban'ı terör örgütleri listesine almayarak öngörülü çıktıkları da söylenebilir.
4 Mart'ta Dışişleri Bakanı Mike Pompeo "Şu an sahada Taliban teröristleriyle müzakere etmeye çalışan bir ekibim var" deyince "Taliban ne zaman terör listesine alındı" diye şaşkınlığa yol açmıştı.
Hasım güçlerin yardımı
ABD yeni strateji ile çıkış stratejisinin koşullarını tek başına oluşturacağını düşündü.
Ancak çok geçmeden terörle savaşı ağırdan aldığı suçlamasıyla askeri yardımları kestiği Pakistan, çökertmeye çalıştığı İran, rekabeti tırmandırdığı Rusya ve Çin'den katkı umar hale geldi.
Rusya ve İran'ın paralel girişimleri 'rol çalmak', Pakistan'ın çabalarını 'vazgeçilmez ortak olduğunu hatırlatmak' diye yorumlanabilir. Ancak meselenin çetrefil tarafları bu ülkeleri sürece dahil etmeyi zorunlu kılıyor.
Taliban'ın ortaya çıkışındaki 'dış el' pozisyonundaki Pakistan, Afgan cihadının yerli mahsulü Tehrik-i Taliban'la savaş halinde.
Kuzey Veziristan bölgesinde sınır geçişlerini kapatma çabaları da sürüyor.
Trump'a içerleyen ve Pakistan olmadan barışın sağlanamayacağını düşünen İslamabad, kendini ispat edercesine aralıkta Taliban'ı Abu Dabi'de ABD, Suudi Arabistan, Pakistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden yetkililerin karşısına çıkarttı.
Öncesinde Rusya da 9 Kasım'da Afganistan, Hindistan, İran, Kazakistan, Kırgızistan, Çin, Pakistan, Tacikistan, Özbekistan ve ABD'nin katılımıyla bir konferans düzenledi.
12 ülke burada ilk kez Taliban'dan beş temsilciyle masaya oturmuş oldu. ABD, 2017'de Moskova'nın konferans davetini reddetmişti.
Rusya daha sonra eski savaş ağaları, aşiret liderleri, eski valiler, siyasetçiler, aydınlar ve aktivistlerden oluşan 40 Afgan temsilciyi 5-6 Şubat'ta Moskova'da 10 Taliban temsilcisiyle buluşturdu.
Taliban heyetinin başkanı Şer Muhammad Abbas Stanekzay ile eski Devlet Başkanı Hamit Karzai yan yana oturdu. Afgan hükümeti temsilci göndermedi. Hatta Rusya'ya "BM'nin seyahat yasağı koyduğu kişileri nasıl ağırlarsın" diye çıkıştı.
Gani'nin danışmanı Emrullah Salih, Taliban'la buluşanları "Kullanışlı aptallar. Biz kabileler şebekesi değil devletiz" diye de aşağıladı. Bununla birlikte Gani, Yüksek Barış Şurası'nın katılımını engellemedi.
Rusya bu buluşmayı Khalilzad'ın yürüttüğü sürece katkı olarak sundu. Afgan gazeteci Sami Yusufzay'a göre toplantı Taliban açısından Gani'nin tecrit edilmesi için bir fırsattı.
Ayrıca farklı temsilcilerin Taliban'la buluşması "Ülkenin yarısı Taliban'ın yarısı Afgan hükümetinin arkasında" algısına da darbeydi.
Taliban sözcüsü Zabihullah Mücahid, Moskova toplantısına atfettikleri önemi şöyle anlattı:
"İslami Emirlik şeriata dayalı duruşunu açıklık getirmek ve işgalin bitirilmesi, barışın güçlendirilmesi, İslami yönetim sisteminin tesisi konularında politikasını anlatmak için bu toplantıyı fırsat olarak değerlendiriyor."
ABD'ye 2001'de yardım etmiş olan İran da 30 Aralık'ta bir Taliban heyetini Tahran'da ağırladı. Bu hamle, Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şamkhani'nin Kabil ziyaretinin ardından geldi.
Amerikan-Taliban anlaşması barış için kâfi mi?
Peki, ABD, Taliban'la anlaşırsa sorun çözülür mü?
Bir sürü karanlık nokta var.
Her şeyden önce Taliban'ın Afgan hükümeti ve diğer bağımsız güçlerle nasıl bir araya geleceği ciddi bir soru.
Kendisini 'Afganistan İslam Emirliği' olarak etiketleyen Taliban şeriata dayalı düzen istiyor ve demokratik mekanizmaları reddediyor.
Bir tarafta bir anayasa temelinde şekillenen yeni bir düzen ve ona bağlı 308 bin silahlı güç var.
Sadece hükümet ile restleşme olsa iyi. Taliban'la kanlı bıçaklı gruplar var. Binlerce Taliban üyesini öldürmüş Özbek General Raşit Dostum bunların başında geliyor.
Yani Amerikalılardan önce Afganlıların Afganlılarla barışı temel mesele.
Bu konuda Yüksek Barış Şurası kuruldu ama aradaki mesafeleri daraltamadı.
Taliban 'kukla' diyerek Gani'yi muhatap olarak kabul etmiyor. En azından yabancı güçler gidinceye kadar.
Gani hükümetle müzakereleri yürütmesi için Kabil'de ofis açmasını önerdi. Yanıt, "Ofis için kukladan izne ihtiyacımız yok" oldu.
Yüksek Barış Şurası Başkanı Muhammad Davudzay şu sıralar siyasetçiler, aydınlar ve eski mücahitlerle birlikte hükümetin önünü yol haritası koymak üzere Loya Jirga'yı (Büyük Halk Kongresi) toplamaya çalışıyor. Anlamlı bir sonuç için de "Taliban da katılmalı" diyor.
Beri taraftan 2001'den beri daha özgürlükçü ortamda büyümüş ve Taliban'ı kabul etmeyecek yeni bir kuşak var.
Taliban ülkenin bir yarısında ama diğer yarısında 1994'de olduğu gibi bir ivme yakalamasının koşulları yok. Taliban'ın yeni realiteleri kabul etmesi halinde "Uzlaşma küfürdür" diyen radikal kanatlar barışın önünde ciddi bir tehdit.
Bu kanatlar özellikle Pakistan sınır hatlarında ağırlıklı.
IŞİD de uzlaşmayı reddedenlerin zemininde yükseliyor.
Hasılı 40 yılını savaşla geçiren Afganistan'da barış muazzam bir iç ve dış çabayı gerektiriyor.