‘Taklit edeceksen bunu et’

İzmir’deki Arkas Sanat Merkezi sezonu ‘Su Manzaraları’ sergisiyle açtı.

Emrah Kolukısa

Alsancak’ta, tam da Kordon’a bakan tarihi bir bina... Konak hatta küçük bir saray adeta... İzmir’in en işlek, en hareketli bölgelerinden birinde, Fransız Kültür Merkezi’nin karşısında bulunan Arkas Sanat Merkezi (ASM) burası. İçine girer girmez farklı bir atmosferin sardığı, tarih ve sanatın elele verdiği dekorasyonunda ince bir zevkin izlerinin süreceğiniz, huzur dolu, sessizliğiyle sizi rahatlatan bir mekân... 6 yıl önce açıldığından bu yana 14 sergiye ev sahipliği yapan ASM bu kez belki de İzmir’e en yakışan sergilerden biriyle karşılıyor ziyaretçilerini: “Su Manzaraları”.

Sergiyi gezmeye başlamadan hemen önce merkezin kurucusu, İzmir’in önde gelen girişimcilerinden Lucien Arkas ile bir araya geliyoruz. Herkesin ona hitap ettiği adıyla Bay Arkas alışılageldik iş insanlarından farklı bir izlenim bırakıyor üstümüzde; heyecanını dizginlemeye çalışmayan, aldığı keyfi etrafındakilerle paylaşan, hatta bulaştıran, sanatla olan ilgisini üstten bir bakışla değil aksine sevdaya tutulmuş bir aşığın alçakgönüllü hevesiyle gösteren biri o.

ASM nasıl kuruldu?

“1970’li yıllarda buraya bir bomba konmuş ve binanın ön tarafı çökmüş. O yüzden uzun yıllardır kullanılmıyordu burası. Fransız hükümetiyle işbirliği yaptık, onlarda da bütçe sorunu var, sadece bizde değil, ve dedik ki buranın restorasyonunu üstlenelim, ama siz de binayı bize kiralayın, ticaret yapmamak kaydıyla sergiler düzenleyelim. Her şey böyle başladı işte, bu binayı kurtamak için. Sonra çok alkış aldık ve bizim gibi başkaları da çıktı. İyi de oldu, taklit edeceksen bunu et” diye anlatıyor Bay Arkas ASM’nin kuruluş öyküsünü.

Bağlantılar

Merkezin bir önemli özelliği de yabancı müzelerle yaptığı işbirlikleri. Söz yine Bay Arkas’ta: “Biz Louvre Müzesi ve diğer bazı Fransız müzeleriyle bağlantı kurduk. Buradaki eski Fransız Kültür Merkezi’nin eski müdürü Mr. Maeso artık bizimle ve o hemen hepsini tanıyor bu müze müdürlerinin. Biz o sayede müze gibi muamele görüyoruz onlardan. Louvre mesela her zaman eser veriyor bize. Hollanda’daki Rijk Museum da eser veriyor. British Museum da öyle. Biz de ona göre muhafaza ediyoruz burayı, ısısı, rutubeti hep gerektiği gibi ayarlanıyor, güvenliği sağlanıyor. Şunu da söyleyeyim, Louvre Müzesi müdürü Mr. Martinez beni yemeğe davet etti. Ve yemekte de konuştuk, ne yapabiliriz beraber diye. Bana Türkiye’de yardımcı olur musun dedi. Hitiler üzerine bir sergi hazırlıyordu, birçok eser de Türkiye’de... İki kişinin gidip orada kalması gerekiyor sergi boyunca ama benim böyle bir bütçem yok, yardım et bana dedi... Peki, sen bana yardım et ben sana... Bu bağlantıları kuruyoruz hep, ekibimiz sayesinde, hepsi bir tarafa koşturuyor. Mimar Sinan’la da anlaştık mesela. Eski filmlerin restorasyonunu üstleniyoruz. Peki sen ne yapacaksın karşılığında?... Verin dedim bana senede iki kere Tophane-i Amire’yi, orada sergi yapayım. Her filme karşılık iki ay sergi... (Gülüşmeler) Böyle formüllerle, kimsenin canını acıtmadan, sadece kendi cebimi... Ama bu bir sosyal sorumluluk bu, istemekle olur ancak.”