Tahtacıların yurduna dokunmayın
Son söz olarak Hasankeyf, Munzur, Zerattepe, Ünye, Kaz Dağları, Salda Gölü ve daha nice doğa harikası yerlerimiz sizin babanızın malı değil. Bu ülkenin ortak tabiat varlıkları. Çekin ellerinizi oralardan. Torunlarınızın yüzüne bakacak yüzünüz olsun.
Miyase İlknur
Ocakları suyla dolduruyorlar...
2. Dünya Savaşı yıllarında, devletin eğitim için Avrupa’ya gönderdiği 20 kişilik öğrenciden biri olan Tulun Himam, Almanya’da maden mühendisliği okuduğu yıllarda savaş çıkınca devletin yurtdışında eğitim gören öğrencilerine harcırah gönderememesi üzerine Bremen’den bir gemi ile İngiltere’ye geçerek öğrenimlerini bu ülkede tamamlayarak yurda dönüyorlar. Artık bir maden mühendisi olarak ülkesine hizmet verecek olan baba Tulun Himam’ın ilk görev yeri de kapitülasyonlar sonrası, Fransızların terk ettiği Bergama altın madeni. Ancak, Fransızlar, galeri sistemi ile işletilen madenlerin Türkler tarafından işletilmesini önlemek için ocakları su ile doldurup öyle terk ediyorlar. Madenlerin tekrar işletmeye açılması o günün teknolojsiyle mümkün olamıyor.
İşte Gömeç Belediye Başkanı Mehmet İrem Himam’la, konuyu iki yönünü de bilen biri olarak konuştuk. Zeytinin bu bölgenin en değerli altını olduğunu ve aralıksız her yıl ürün verdiğini belirterek “Altın yumurtlayan tavuğu kesmenin tek açıklaması ya tavuğu kesen burnunun ucunu göremiyordur ya da babasını sevmiyordur” diyor.
Sarı Kız Festivali...
Gömeç’ten sonraki durağımız Edremit. Edremit’te belediye binasının önündeki kazlarıyla birlikte Sarı Kız’ın heykelinin önünde durup seyre daldık bir süre. Sarı Kız efsanesi Kaz Dağları’nı, Kaz Dağları da Sarı Kız’ı anımsatır bizlere. Belediye başkanının makamına girdiğimizde köy muhtarları ile yaptığı toplantı da Sarı Kız ile ilgiliydi. 16 Ağustos’ta başlayacak Sarı Kız Festivali’nin programı tartışılıyordu. Önceleri sadece Tahtacı Türkmenlerin Kaz Dağları’nın tepesinde yaptığı törenler şimdi büyük kitleler tarafından sahiplenilmiş. Belediye Başkanı Selman Hasan Arslan, milli park ilan edilmemiş olsa o bölgenin de madencilerin yağmasına uğrayacağını belirtiyor.
Bölgede maden arama ruhsatı için yerli firmalar başvursa da sondaj sonrası rezerve rastlanınca hemen arkasından uluslararası bir firma devreye giriyor. Çoğunlukla da ruhsatı alınan madenler Kanadalı şirketlere devrediliyor. Dünyanın pek çok yöresinde olduğu gibi. Maden konusunda Güney Afrika’dan Şili’ye, Meksika’dan Türkiye’ye “altına hücum” eden bu Kanadalı firmaların alameti farikası nedir? Arkasında hangi güçler bulunuyor?
Gömeç Belediye Başkanı Himam:
O TAVUĞUN ADI ZEYTİN
Granitin olduğu yerde altın vardır. Bu matematik kuramı gibi bir şey. Bu dağlar granit dolu. Ama Alp Dağları da granit. Alp Dağları’nda böyle bir faaliyet yok. Dolayısıyla bizim sorunumuz, bizim yönetim sorunumuz haline geliyor. Yönetim bizim altınımızı dış mihraklara peşkeş çekiyor şeklinde yorumlamak istiyorum. Hakikaten mantıksız bir şey. Zaten bizim olan bir şey, zaten altın yumurtlayan bir tavuk var ortada o tavuğun adı da zeytin. Hem de her sene veriyor.
Ya ağır metaller
Az veriyor, çok veriyor. Bu tavuğu kesmenin ve karnındaki altına ulaşmanın bir mantığı yok. Çünkü karnındaki altın kaynağı sınırlı. Bu altın yumurtlayan tavuğu kesen çiftçinin oğlu ya kördür ya burnunun önünü göremiyordur ya da babasını sevmiyordur. Biz elimizde olan ve her sene bize ürün veren zeytinin, dağların, turizmin ortadan kalkmasını istemiyoruz. İş, çünkü altınla bitmiyor. Çalışma yapılan o maden sahasında sadece altın yok. Altının olduğu yerde başka ağır metaller var. Tamam altını çıkarttınız, ama o tozlar, o ağır metaller her bir yere yayılıyor. Bunlar da çok zararlı maddeler. Bir de devletin bundan öyle büyük bir kârı da yok. Yüz milyon dolarlık yatırım yapmışlar 850 milyon liralık teşvik alıyorlar.
Kaz Dağları’nın Gürpınar denilen bölgesinde ağır metaller var ve kanser oranı yüksek. Bu bir gerçek. Gürpınar’ın kuzeyine, Truva’ya doğru çok büyük fosfat yatakları var. Bu da bir gerçek. Ama eğer burdan toryum veya uranyum çıkartmak isterseniz, burayı yok edersiniz.
Edremit Belediye Başkanı Arslan:
RUHSATLAR BİTİRECEK
Biz Tahtacı Türkmenleriz. Çocukluğumuzda ve gençliğimizde her yaz Kaz Dağları’na çıkar, orada bir ay boyunca konaklardık. Kaz Dağı bizim yaşam biçimimiz. Atalarımız 6 yüzyıldan beri bu bölgede. Türkmenler için en önemli gelir kaynağı ormandan kestiği kerestelerdi. Sonra bölge milli park ilan edildi. İyi de yapıldı. Milli park ilan edildiği için maden ruhsatı verilmiyor Allah’tan. Ancak madenciler o milli parklarının etrafını çevirmiş durumda. Bizim bugün Ege ve Marmara Çevre Belediyeler Birliği eskiden Kaz Dağları Belediye Birliği’ydi. Bu dağların bir saldırıya uğrayacağını öngördük. UNESCO’ya başvurarak kültür ve doğa mirası listesine alınmasını istedik ama olmadı.
İçi sızlar...
Vicdanı olan insan bu talana duyarsız kalamaz. İktidar oraya gelse içi sızlayacaktır. Bunun iktidarla, muhalefetle ilgisi yok. Devasa alanları çevrelemiş ruhsatlar vermişler. Bir farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Buna siyasi bir gözle bakmıyoruz. Kaz Dağları ülkemizin ortak değeridir. Bir maden altı yıl çalışıyor. Altı yıl sonra her şeyi bırakıp gidecek. Orda artık bir şey olma imkânı yok.
Eski haline gelecek deniyor hikâye. Yangın olduğunda ağaç tekrar yetişiyor ama maden sahasında olma şansı yok. Kanadalı kendi doğasına dokunmuyor gelip bizim ormanımızı talan ediyor. Ne insan sağlığını, ne bitki örtüsünü ne florayı, ne su kaynaklarını düşünen var. Bu kıyıma son verilmesi gerekiyor. Biz Ege ve Marmara Çevre Belediyeler Birliği olarak bir eylem planı yaptık. Bizim asıl eylem planımız Kanada büyükelçisine bir mektup yazmak, birlik olarak. Kamuoyu oluşturmazsak verilen ruhsatlar Kaz Dağları’nı bitirecek.
KANADALI ŞİRKETLERİN SIRRI
Bu konuda Yüksek Jeoloji Mühendisi Tahir Öngür, yıllar önce sol.org’daki bir yazısında çarpıcı bilgiler veriyor.
“Dünyadaki borsalara kayıtlı aramacı ve işletmeci madencilik şirketlerinin yüzde 60’ı Kanada’da kurulu. Kanada Maden Arama ve Geliştirmeciler Derneği yöneticisi Tony Andrews’e göre Kanada borsalarında kayıtlı dış yatırımcılar arasında en büyük payı madenci şirketler tutuyor ve bunların şimdi 100’den çok ülkede 8 bin kadar yatırımları var. Bunların çoğu Latin Amerika, Ortadoğu ve Asya’da. Türkiye, başını Meksika’nın çektiği ülkeler dizisinde Kanada’nın ilgisini çekebilen ancak 16’ncı ülke.
Kanada 1997’de, o yıl dünyada maden aramaya ayrılan kaynağın yarısı olan 7 milyar dolar harcamıştı. 2005 yılında dünya maden arama yatırımlarının yüzde 45’ini Kanada şirketleri yaptı. Bu kapsamda 22 milyar Kanada dolarlık harcamanın 12 milyarı buradan geldi.
Kimsenin umurunda değil
2000’den sonra Kanada içindeki harcamalar da düzenli olarak arttı, 2006’da bir önceki yıla göre yüzde 32 artarak 1.72 milyar dolara çıktı. Bunun 1.12 milyar dolarını küçük şirketler yaptı. 2007 yılı içinde Kanada topraklarında 734 proje için harcanan kaynak 2 milyar dolara yaklaştı.
Kanadalı madenci şirketler iki grup. Aralarında Teck Cominco, Inco, Placer Dome, Falconbridge vb. bulunan büyükleri, senyörler aramadan işletmeye kadar büyük projelerle ilgileniyor. Ancak küçük, girişimci, junior madenci şirketlerin sayısı bunların 8 katı. Bunlar genellikle azgelişmiş ülkelerdeki arama projelerini yürütüyor. 2005 yılında Kanada’da kurulu 730 küçük madencilik şirketinden yalnızca 2’si beşten çok ülkede çalışıyordu.130 şirket iki ülkede ve 571 şirket de yalnızca tek ülkede çalışan şirketlerdi. Kanada borsalarıyla, borsalarda paralarını büyütmeye çalışan emekli ve sigorta fonlarıyla, orta sınıf yatırımcıları ve spekülatörleriyle, madencilik makine donanım ve malzeme yapımcılarıyla, araştırma geliştirme kurumlarıyla, hükümetiyle, finans ve dış satım örgütleri ile büyüklü küçüklü madencilik şirketleriyle küresel emperyalizmin bir yanında önemli bir yer tutuyor. Gidilen ülkede yaratılan çevre yıkımı, zarar verilen insan sağlığı, tüketilen ve kirletilen su kaynakları, yerlerinden edilen insanları, az sayıda erdemli Kanadalının dışında kimsenin umurunda değil.”
BİTTİ