Sütçü geldi aşka
Emir Kusturica hayranlarının beklentilerini karşılayan bir film: ‘On the Milky Road / Aşk ve Savaş’
Sungu Çapan1980’lerde, çıkış yaptığı ilk filmi “Dolly Bell’i Hatırlıyor musun?”, özellikle katı Stalinci Marksizm zihniyetini eleştirmesiyle gönülllerde yer etmiş, Altın Palmiye ödüllü “Babam İş Gezisinde” ve hem şen şakrak hem de hüzünlü müzikleriyle hâlâ anımsanan, güzelim “Çingeneler Zamanı”yla mimlediğimiz, 1990’lardaysa ABD’de çektiği “Arizona Dream”le “Kara Kedi Ak Kedi” gibi pek de beğenilmeyen iki filminin arasına sıkıştırdığı, bütün şiddeti ve korkunçluğuyla o dehşetengiz Bosna savaşını konu edinerek, Cannes’dan 2.Altın Palmiye’sini getiren, unutulmaz başyapıtı “Underground”uyla alkışladığımız ama sonrasında kendini tekrarladığı filmlerle oyalanmakta olan, dünün parlak- günümüzün sönen ‘yıldız’ sinemacısı, 1954 Saraybosna doğumlu Sırp yönetmen- senarist (aynı zamanda müzisyen) Emir Kusturica’yı, 2005’te Müslümanlıktan dönüp Nemenja Kusturica adıyla ortodoks Hıristiyanlığı kabullenince doğrusu biraz defterden silmiş ve çağrılı olduğu Antalya festivalinden de apar topar kovalamıştık hatta. Yılllardır gitar çaldığı çingene rock grubu ‘No Smoking’in çıktığı müzik turlarında yaşananları anlattığı, 2007 Chicago festivalinden ödüllü o ilginç “Süper 8 Hikâyeleri” belgeselinin dışında 2000’li yılları “Hayat bir Mucizedir”, “Bana Söz Ver”, “Elveda” gibi eski coşkusundan uzak filmlerle geçirmekte olan Kusturica, 7-8 yıllık suskunluğun ardından, “Aşkımız” adlı, kızı Dunja’yla yaptığı kısa bir filmden yola çıkarak senaryosunu yazıp yönettiği ve son Venedik festivalinde yarışan, bugün de bizde gösterime giren yeni filmi “On the Milky Road-Aşk ve Savaş”la bir kez daha çıkıyor benim gibi eski hayranlarının karşısına.
Kaçak ve gizemli
Oyunculukta da iddialı Kusturica’nın bizzat canlandırdığı sütçü Kosta adındaki ayyaş birinin hayatındaki üç dönemini hikâye ediyor “Aşk ve Savaş”: Kosta’nın Balkan coğrafyasını değiştiren o dehşetengiz Bosna savaşı sırasında havada vız vız uçuşan kurşunlara aldırmaksızın eşeğinin üstünde cepheye taze süt taşıdığı günlere, karısını Nevesta’ya olan aşkı yüzünden öldürmüş, NATO subayı bir İngiliz generalinin körkütük sevdalanarak peşine adam taktırdığı, annesi İtalyan olan Nevesta (Monica Bellucci) adındaki kaçak ve gizemli bir çekici kadınla, savaş halinin getirdiği onca ölümcül tehlike altında, ‘süt yolu’nda yaşadığı tutkulu aşka ve münzevi bir keşiş olarak sonunu getirmekteki sefil hayatını düşündüğü, dünya nimetlerinden el ayak çekip tepeye çuval çuval taş taşıdığı zamanlara odaklanan film, klişe deyişle ‘acıyla sevinci, dramla mizahı, savaşla aşkı’, tragedyayla büyüleyici gerçekçiliği ince ince harmanlıyor başarılı bir görsellikle.
Başarılı olduğu, eski dönemlerindeki formda havasını yakalamak niyetindeki hayvansever ve çevreci yönetmen Emir Kusturica’nın çoğu bildik eski, abartılı numaralarını yineleyerek, barış-huzur arayan, Bosnalı, hep iyi kafadaki, gariban sütçü Kosta’nın hikâyesi içine o sevimli eşek, kaz, koyun, keçi, şahin, tavuk, domuz, kelebek, süt içen yılan ve tüyleri domuz kanına bulanmış, kara sinek sağanağına yakalanmış kaz görüntülerini sığıştırdığı ve koyunların telef olduğu finaldeki mayın tarlası gibi kalabalık sahnelerle yer yer Fellinivari, delidolu bir seyir cümbüşüne dönüştürdüğü film, dramdan kara komediye, savaş aksiyonundan gülmeceye gide gele perdeye bağlıyor seyircisini 2 saat süresince.
Kusturica’nın anarşistimsi bir humor’la bezeli matrak, bol şamatalı o kakafonik üslubuna döndüğü film, zaten ötedenberi tutkulu bir yedinci sanat sevdalısı olagelen yönetmenin, kesik kulak sahnesiyle hemen akla gelen David Lynch klasiği “Blue Velvet”, Mihail Kalatazov’un 1958 Sovyetler Birliği yapımı, siyah beyaz “Leylekler Geçerken”, uzun motosikletleriyle belleklere kazınmış “Easy Rider” ya da müzik-dans üstüne “Flashdance” gibi filmlere yaptığı göndermelerden de geçilmiyor.
Beyaz perdeyi hâlâ dolduran, İtalyan geçkin taze Monica Bellucci-sütçü romantik âşık Emir Kusturica çiftinin yanısıra, kadrodaki Milena adında, Kosta’yla evlenme derdindeki eski Yugoslavyalı şampiyon cimnastikçi kızı oynayan Sloboda Micalovic’le, adı nerdeyse “Underground”la özdeşleşmiş olup Milena’nın ağabeyi olarak kendini oynayan usta aktör Predrag Miki Manojlovic’in de öne çıktığı, müziklerini de yönetmenin oğlu Stribor Kusturica’nın imzaladığı, kameraman Goran Volarevic’in görüntülediği bu “Aşk ve Savaş” haftanın ilgiye, seyre değer filmlerinin başında geliyor kanımca.