SÜPERPAK GREVİ...

Fabrikaların, atölyelerin topluca bulunduğu ortamlar içimde hep hüzün verici bir ıssızlık duygusu uyandırır…Gerçeküstücü resimlerdeki, sessiz sinema döneminin kimi siyah beyaz filmlerindeki gibi bir ıssızlık duygusu…

Ataol Behramoğlu

 

YOLCU YOLUNDA GEREK

Bursa(Orhangazi) Cargill fabrikasının grevci işçileriyle vedalaşıp yola çıktığımızda saat öğleden sonra iki olmuştu. Bizi alkışlarla uğurlayan grevcilere, karşılaşır karşılaşmaz kaynaşıp dost olduğumuz bu arkadaşlara, onlardan ayrılırken söylediğim gibi, grev çadırını arkada bırakıp giderken insan kendini suçlu gibi hissediyor.Çünkü orada yanan direniş ateşinin sadece kendileri ve tam grev çadırının girişine asılı bez afişteki fotoğraflarında güzelim gülüşleri ışıldayan çocukları için değil, bu ülkenin bütün emekçileri ve bütün çocuklar için yanmakta olduğunu biliyorsunuz… Fakat yolcu yolunda gerek… Aynı gün içinde , İzmir-Aydın yolu üzerindeki Torbalı Yazıbaşı Mevkinde bulunan Süperpak Fabrikasının grevci işçileriyle buluşma sözümüz var…

SERVİLERİN KOMŞULUĞUNDA

Fabrikaların, atölyelerin topluca bulunduğu ortamlar içimde hep hüzün verici bir ıssızlık duygusu uyandırır…Gerçeküstücü resimlerdeki, sessiz sinema döneminin kimi siyah beyaz filmlerindeki gibi bir ıssızlık duygusu… Süperpak Fabrikasına yaklaşmadayken geçtiğimiz in cin top oynayan yan ve ara yolların ıssızlığı ve akşam alacakaranlığının inmekte oluşu bu duyguyu yeniden uyandırıyor. Ve yanı sıra da Süperpak fabrikasının bulunduğu anayol kıyısınca sıralanmış, Menderes’in diktirdiğini öğrendiğimiz, uzun ve karanlık servi ağaçları… Fakat çadırdan topluca çıkarak bizi karşılamaya gelen grevci arkadaşlarla, enerji yüklü bu genç adamlarla tek tek tokalaşıp tanıştığımızda, sözünü ettiğim hüzün duygusunun yerini bir kez daha dayanışma ateşinin, direnme duygusunun sıcaklığı alıyor… Yine küçük bir sobanın çıtırtılarla yanmakta olduğu grev çadırındaki toplantı masasının çevresinde omuz omuza oturup söyleşmeye başladığımızda ise, yine aynı haksızlık, adaletsizlik, baskı, yalan, şantaj ve bütün bunlara karşı direnme öyküsünün insanı çileden çıkaran bir başka versiyonuyla karşı karşıyayız… Yani emekle sermaye arasında, bitmek şurada dursun, daha da gerginleşerek sürmekte olan kavga…

SÜPERPAKTA OLAN NE?

Otuz Yıl önce kurulan Süperpak fabrikası, bugünkü adıyla Süperpak Ambalaj Sanayi ve AŞ’nin 2008’de %6o payı, 2012’de ise tamamı Türk patron tarafından Avusturya sermayesine devredilmiş. Yani günümüzdeki patron ya da patronlar Avusturyalı. Fabrika arada bir değişen Türk genel müdürlerce yönetiliyor. Bunlar İşçinin , grev sözcüsünün, sendikanın her konuda muhatabı olan işveren temsilcileri… Bu iş kolunda temsil yetkisine sahip sendika ise Türk-İş bünyesindeki Selüloz-İş. Kim koyduysa, güzel bir isim bu süperpak. Yani çok temiz, en temiz… Bu söz ,gıda üzerine ambalaj, karton kutu vb. türünde ürün üreten fabrikanın ürünleri bakımından doğru da olsa, onları üreten emekçinin hakları bakımından gerçeği yansıtmıyor… Sendika ve iş veren arasında ilk toplu sözleşme 2012’de imzalanmış. Bu toplu sözleşmeyle 12 saatlik iş günü 8 saate inmiş… Tahmin edilebileceği gibi pek kolay olmamış bu. Müdürler 2011 yılının son çeyreğinde , kuşkusuz göz korkutmak için, sabah saat dörtte fabrikaya gelerek vardiya değişimi sırasında üç işçinin işine son vermişler. Fakat işçinin sendikalaşmasına engel olunamamış. Hepsi bir ağızdan, fabrikaya sendikanın girişiyle söz hakkına sahip olduklarını söylüyor ve bu hakkı kaybetmeye de hiç niyetleri yok. Sadece bu iş yerindeki işverenin değil, gördüğümüz bütün grev ve direniş çadırlarında anlatılanlardan bu izlenim kolayca ediniliyor. İşçi artık eski işçi değil, hem kendisinin hem ailesinin insanca yaşamasını istiyor, mücadelesini bunun için yapıyor.

GREVİN NEDENİ

Torbalı, Karaman ve Gaziantep Süperpak fabrikalarında grev 20 Haziranda başlamış. Toplam 240 işçi greve katılmış. 4. dönem toplu sözleşme görüşmelerinde uzlaşmaya varılmayışın nedeni, 350 TL.lik zam talebinin brüt(kesintili) değil, net olarak ödenmesinin işveren tarafından kabul edilmeyişi. İşveren(ya da müdür) brüt 280 TL. zam öneriyor. Bu arada bu müdür değişiyor ve yeni müdür sıfır zam ve iki yıl süresince de zam yapılmasının söz konusu olmayacağını bildiriyor. Üstelik 2017’ye kadar yapılan zamlar net olarak ödenmekteyken bu tarihte iş veren sözleşmeyi tek taraflı bozarak brüte geçiyor ve bir yıl süresince de brütte kalıyor. 380TL.nin USA doları karşılığı yaklaşık 75 dolar. Euro olarak karşılığı ise yine yaklaşık 60 Euro kadar…. 60 Euro bugün Batı ülkelerinde orta düzeyde bir öğle yemeği parası. Avusturyalı işveren bu ücret artışını Türkiye’deki işçisinden esirgiyor. Bu arada buradaki işçinin bir saatlik ücretinin karşılığı 1,5 Euro iken örneğin Avusturya’da aynı iş kolunda çalışan işçinin bir saatlik ücretinin 15 Euro, yani buradakinin 10 katı olduğunu öğrendim. Grevdeki arkadaşlardan birinin sözleriyle, biz artık Avrupa’nın Çin’i, yani ucuz iş gücü olarak görülüyoruz… Dört ay süresince işverenden hiçbir pazarlık önerisi gelmiyor. Sonra, bu karmakarışık öyküde anlatılanları doğru anladıysam, bir kere daha müdür değişikliği oluyor ve işçiye bu kez (enflasyonun da altında) brüt olarak ödenecek 175 TL zam öneriliyor… Bugün bu iş kolunda ödenen ortalama aylık ücret, asgari ücretin ve sosyal yardımların toplamı olarak 2200 TL. olduğuna göre, işveren buna yaklaşık ancak yüz TL daha eklemeyi kabul ediyor… İşçinin istediği ise bunun en çok iki, iki buçuk katı…

BİR KEZ DAHA İŞİN ÖZÜ

Bizim görüştüğümüz Torbalı Süperpak fabrikasının 89 sendikalı işçisi grevde… Lokavtın verdiği hak gereği beş işçi makinelerin bakımıyla ilgili olarak (onların deyimiyle, içerde) yani fabrikadalar… Bu arada işveren temsilcilerinin fabrikaya taşeron işçi soktuklarını, buna karşın grev süresince cironun(üretimin ve kazancın) düştüğünü öğreniyoruz. Ziyaret ettiğimiz her yerdeki ortak görüş burada da tereddütsüz dile getiriliyor: Amaç sendikayı bitirmek, işçiyi bir kez daha köleleştirmektir. Grevi kırmak için provokasyonlara, iftiralara da başvuruluyor. Çevredeki yurttaşlar arasında, bunlar sonunda yabancı patronu korkutup fabrikayı kapattıracaklar türünden söylentiler de yayılıyor… Sendikanın hem maddi, hem erzak olarak elinden gelen yardımı yapmasına, Torbalı Belediyesinin de yardımcı olmasına karşın, aylardır sürmekte olan grevin maddi manevi sıkıntıya yol açması elbette kaçınılmaz. Kimi arkadaşlar kredi vb. borçlarını ödemekte güçlük çekmedeler. İşveren temsilcilerince iki makinenin fabrikadan gizlice çıkartılarak Gaziantep’teki fabrikaya gönderildiğini öğreniyoruz. Bunun amacı gerçekten de buradaki grevi kırmak, belki de Torbalı Süperpak’ı kapatmak mı? Bilinmiyor… Fakat benim görebildiğim, bütün içtenliğimle söylediğime inanın, Torbalı Süperpak grevcilerinin de,tıpkı Flarmardaki, Reysaştaki ,Cargilldeki arkadaşları ve bir gün sonra görüştüğümüz Üçüncü Havalimanın hapisten çıkıp bizimle görüşmeye gelen direnişçileri gibi, burada da çelikten bir duvar ördükleri, insanca yaşama taleplerinden bir milim geri adım atmayacaklarıdır. Bu gerçeği yerli yabancı, asıl ya da ikincil bütün işverenler, onların gardiyan rolündeki bütün işveren temsilcileri ve grev kırıcılığına çanak tutan bütün bürokratlar görmelidir. İşçinin sendikalaşmasına bu ülkede artık hiçbir güç engel olamaz. Yurttaşlara, emek dostu ve akıl-vicdan sahibi bütün kişilere ve kurumlara da bir çift sözüm var: Sadece kendilerinin ve çocuklarının insanca yaşama hakkı için değil, bu ülkede gerçek anlamda bir demokrasinin gerçekleşmesi için özveriyle mücadele eden bu yiğit insanlara sadece lafla değil, somut olarak, bütün olanaklarınızla destek olun. Bu bir yurttaşlık, yurtseverlik ve insan olma görevi ve sorumluluğudur.

<haber-yatay:1180093,1180729,1182163,1183196,1179895,1181145,1182224,1183196>