Süleyman Çakır, ölmeyen bir anti kahraman
Süleyman Çakır, perşembe akşamları yayınlandığında İstanbul trafiğini boşalttığı söylenen Kurtlar Vadisi dizisinin kahramanlarından biriydi. o bir anti kahramandı ve bu denli sevilmesi ve unutulmaması ancak klinik deneylerle açıklanabilir.
Elif AktuğSüleyman Çakır, perşembe akşamları yayınlandığında İstanbul trafiğini boşalttığı söylenen Kurtlar Vadisi dizisinin kahramanlarından biriydi. 17 yıl önce 8 Nisan 2004’te öldüğünde yaşananlar hâlâ hatırımda. Bir dizi kahramanı ölmüş, yani rolü icabı ölmüş ve cenaze namazı kılınmıştı. Bu da yetmezmiş gibi mevlütler okutulmuş, taziye ilanları verilmiş, helvalar kavrulmuş, saygı duruşunda bulunulmuş ve mezar taşı yapılmıştı. Bir vatandaşın kalp krizi geçirdiğini yazmıştı gazeteler.
Süleyman Çakır, perşembe akşamları yayınlandığında İstanbul trafiğini boşalttığı söylenen Kurtlar Vadisi dizisinin kahramanlarından biriydi. 2000’ler cesur işlerin yapıldığı yıllardı, ekranda fosur fosur sigara içiliyor, viskiler rakılar buzlanmıyor, yani sansür anlamında buzlanmıyor demek istedim, dizinin kahramanları çapkınlık yapabiliyor, pekçok konu rahatlıkla işlenebiliyordu. Çapkınlık meselesini matah birşey diye söylemiyorum, Çakır çapkındı ama bir türlü başarılı olamıyordu çapkınlık yaparken izleyenler hatırlar, her çapkınlıkta başına gelmeyen kalmazdı. Bugünkü dizilerde karısını aldatan kötü adamlar sevilmiyor.
Dedim ya bir anti kahramandı ve bu denli sevilmesi ve unutulmaması ancak klinik deneylerle açıklanabilir.
Geçen hafta Çakır’ı canlandıran Oktay Kaynarca açıklama yaptı, fanatiklere teşekkür etti zira Süleyman Çakır sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biriydi ve 17. ölüm yılı sebebiyle yeniden hatırlanmıştı.
İZLEMEYENLER ELEŞTİRDİ
Diziyi eleştirenler de çoktu o yıllarda ama ilginç olan, diziyi bir bölüm bile izlemeyenlerin eleştirmesi hatta yerden yere vurmasıydı. Gençlerin takım elbise giyip ellerine tespih almasının sebebi olarak Kurtlar Vadisi gösteriliyordu. Oysa (o yıllarda dizinin yapımcıları ve yazarlarıyla birlikte çalışan biri olarak söylüyorum, bana güvenebilirsiniz) şunu hemen eklemeliyim ki, dizi yazılırken zaten başrol kahramanımız Polat Alemdar şöyle kurgulanmıştı; sıradan vatandaşa benzeyecek, herhangi bir Türk erkeği gibi görünecekti, orta boylu esmer olmalıydı ve kılık kıyafeti de kabadayı/mafya dünyasındakiler gibi olacaktı. Bu bana hep saçma gelmiştir zaten, şehrin arka sokaklarında uzun boylu, yapılı, Boston Celtics forması giyen, basketbol oynayan gençler yoktu ki zaten, ortalık bir anda esmer kumaş pantolonlu erkekle dolsun.
The Sopranos, Godfather, Escobar seven ve hayranlıkla ABD yapımı işleri övüp göklere çıkaranlar için, bizim kahramanlar tu kaka idi. Anti kahramandı bizimkiler bir kere, zaafları olan, hata üstüne hata yapan, silah kullanan, kavga eden, adam öldüren, çapkınlık yapan adamlardı. Tom Cruise bir filminde onlarca kişiyi öldürüp ülkesini kurtarıyor, kimseye tuhaf gelmiyordu, Al Pacino mafya olduğunda ödüller alıyordu ama iş Polat ile Süleyman’a gelince, bunlar ne biçim adamlar deniyordu.
ÇAKIR’IN ÖLECEĞİ DAHA İLK BÖLÜMDEN BELLİYDİ
“Ne güzel İstanbul” diye diye ve bir de önüne gelene sıka sıka İstanbul sefirliğine yükselen; çocukluğunda pilav satarak annesini ve kız kardeşini geçindiren, kardeşini korumak için adam öldürdükten sonra hapse düşen sokak kabadayısı Süleyman Çakır, Polat Alemdar’ın mafyaya girip yükselmesi için bir basamaktı ve daha dizi yazılırken öleceği belliydi. O gün geldiğinde konuşulanlar, uydurulan gerekçeler, senaryodan daha yaratıcıydı aslında.
“Azdan az, çoktan çok gider” lafı dillere pelesenk olmuştu, Hekimoğlu türküsü, Elif dedim türküsü dillerdeydi, iki kişinin bildiği sır değildi, silah ele alınınca mermi bitene kadar sıkmak gerekirdi, derin devlet meselesi herkesin ilgisini çekiyordu. Gündemdeki olayları dizi senaryosuna ustalıkla yediren senaristler Raci Şaşmaz ve Bahadır Özdener’in, gelecekten haber verdikleri bile söylenmişti. Üst düzey bağlantıları olduğu, hatta bu dizinin mafyanın arzusuyla yazdırıldığını bile işittik.
Dünyada eşi benzeri görülmemiş dizinin, eşi benzeri görülmemiş kahramanı Süleyman Çakır için mertçe yaşadı kahpece vuruldu diyor dizinin hayranları, gerçekten de bu sevgiyi izah etmek güç. Benim için değil ama diziyi izlemeyenler için güç. Neticede Çakır bir ABD filmi için yazılmış bir kahraman olsaydı, Al Pacinolu tişörtler yerine Çakırlı tişörtler giyecektik. Vay be adamlar amma güzel dizi yapmış diyecektik; dizinin hikayesi, diyalogları, replikleri, müzikleri, esprileri, birbirinden çatlak kahramanları ne yazık ki silahların gölgesinde kaldı. Bir yanda da öyle komikti ki, ancak izleyen bilir, onca yıl devam etmesine sebep olarak “sadece vurdulu kırdılı iş izleniyor” demek, ancak saçmalık çünkü. Diziydi dizi, gerçek değildi! Bunu izleyene de izlemeyene de söylüyorum, bir rahat olun, bitti gitti, hikâyeydi hepsi, ne göğe çıkarın ne yerden yere vurun.
Elif AKTUĞ