Suçlu bina, mağdur İstanbul
Yandaki fotoğraf Moda’da inşaatı süren Corner Otel’in nasıl bir kent suçu işlediğini anlatmaya yetiyor. Yalnız da değil; Gökkafes, Kızkulesi restorasyonu, kentsel dönüşüm projeleri, Four Seasons Oteli... İstanbul’un siluetini bozan, kamusal alanları işgal eden yapılaşmaların sayısı sürekli artıyor. Sanık sandalyesinde, ulusal ve uluslararası büyük sermaye grupları var. Sessiz kaldığımız sürece hepimiz bu suçun ortaklarıyız...
cumhuriyet.com.trAdımımızı attığımız her yerde bir suça tanıklık ediyoruz. Mağduru İstanbul, sanıkları ise uluslararası ve ulusal sermaye grupları, siyasiler, yerel ve merkezi yönetimler... İstanbul’un siluetine, dokusuna aykırı yapıların sayısı her geçen gün artıyor. Gasp edilen kamu ve yeşil alanlarda alışveriş merkezleri, oteller yükseliyor. Sulukule gibi köklü mahallelerin sakinleri şehir çeperlerine atılıyor. Yüzyıllık geçmişine rağmen Haydarpaşa Garı’nın yerinde gökdelenler yükseltmek için uğraşılıyor. Liste uzun. Şimdilerde ise Moda sahilinde yükselen otel daha dokunulmamış izlenimi veren Kadıköy’ün tarihsel dokuyla bağını çözüyor... Neyse ki bu kent suçlarına karşı İstanbullular da boş durmuyor, örgütleniyor, eylemler yapıyor, davalar açıyor. Bu karşı duruşa son örnek, Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu (TÜRÇEK) bünyesinde kurulan “Moda Sahili’ne Hançer, İmar Yağması Dev Corner Otel’e Hayır Platformu”. Moda’da Taşyapı’nın yaptığı Corner Otel inşaatının durdurulması için 4 ve 6 Kasım akşamlarında mumlu ve fenerli eylem yapılacak, 5 ve 7 Kasım’da ise saat 20.00’da ışıkları söndürme eylemi yapacaklar. Mimarlar Odası İstanbul Şubesi de 2005’ten beri inşaatı engellemek için uğraşıyor. Otelle ilgili açılan dava ise hâlâ sürüyor.
Kent suçu, eski bir tanım, ancak Türkiye’de yağmalamanın, talanın, tarihi dokuyu bozmanın adı olarak yeni yeni kullanılıyor. Biz de Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Eyüp Muhcu’yla İstanbul’a karşı işlenen ve bir hayli kabarık olan suçları konuştuk... “Moda Sahili’ne Hançer, İmar Yağması Dev Corner Otel’e Hayır Platformu” sözcüsü Kerem Ateş mücadelelerini anlatırken konunun hukuksal boyutunu, İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı avukat Ömer Aykul’dan dinledik. İlgilenenleri Yıldız Sarayı’nda “Kent Suçları” adında bir de sergi bekliyor. Söz önce Mimar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Eyüp Muhcu’da.
- İstanbul son yıllarda büyük bir şantiye alanı gibi. Üstelik bunlar öyle basit yapılaşmalar da değil, rezidanslar, alışveriş merkezleri, yalıtılmış siteler, gökdelenler... Bunca uygulamadan hangisinin kent suçu olduğuna nasıl karar veriyorsunuz?
Bu kavram, imar hukukuna, şehirciliğe, bilime, tarihi ve doğal çevrenin korunmasına aykırı; kente ve kentli haklarına karşı işlenmiş suç niteliğindeki bazı uygulamaları ifade ediyor. Bu uygulamalar, çevreyi, doğayı yok ediyor, tarihsel değere ya da İstanbul’un siluetine zarar veriyor. Kamusal ve toplumsal hakların gasp edilmesi de kent suçuna giriyor.
- Aslında İstanbul’a karşı bu hoyratça yaklaşım yeni değil, ancak yıllara ve uygulayıcılarına göre şekil değiştiriyor ve kente karşı giderek daha da acımasızlaşılıyor.
Evet, 80 öncesinde de kenti tahrip eden uygulamalar söz konusu, ancak bunlar sistemleşmemiş, daha ziyade kimi sorunların ve plansızlığın sonucu ortaya çıkmıştı. Özellikle yoğun göç, hatalı yatırım planları, karayoluna indirgenmiş ulaşım anlayışından kaynaklılardı.
İstanbul’a karşı işlenen suçlar...
İstanbul değişiyor. Gökdelenlerin, rezidansların, korunaklı sitelerin, alışveriş ve iş merkezlerinin sayıları günden güne artıyor.
Kentin tarihi ve doğal dokusu açısından imara açılmaması gereken alanları bile bir şantiye. Kısacası, İstanbul’un dört yanında suç işleniyor, hem de bizi ortak ederek... İşte şehrin yeni yüzü...
Özal hükümetlerinden sonra süreç oldukça farklılaştı. Kentsel sorunların çözülmesi yerine istismarına dayalı kararlarla kent suçları işleniyor. Bunun aracı olarak kullanılan imar afları, mevzi imar planları, turizm kararlarında olduğu gibi noktasal planlar, ayrıcalıklı yapılaşmalar bu dönemin özellikleri. Yerel yönetimlerle ilgili yasal değişiklikle planlama süreci bütün olmaktan uzaklaştı, ilçe ölçeğinde plan kararlarının alınması rant anlayışını egemen kıldı. Gökkafes, Park Otel, Maslak hattındaki yüksek yapılaşmalar bu dönemin ürünleri. 94’ten itibaren de el koyma yöntemiyle yeşil ve kamusal alanların yapılaştırılması hızlandı.
- Belediyeler artık sadece yeşil ve kamusal alanlara el koymakla kalmıyor, kentsel dönüşüm ve yenileme projeleriyle yerleşim alanlarını da kamulaştırıyor, kentin dokusunu bozuyor.
İstanbul’da yapılan ya da yapılması planlanan kentsel dönüşüm projelerinin rant değeri, 200 milyar doların üzerinde. Yani Türkiye’nin yıllık bütçesinin iki katı, İstanbul Belediyesi’nin iştirakleriyle birlikte 10 milyar dolarlık yıllık bütçesinin 20 katı. Dolayısıyla bu dönemde geçmişten farklı olarak sistemli şekilde kamu ve yeşil alanların, kent ortak donatı alanlarının yok edilmesine, küresel sermaye ve yerli ortaklarına pazarlanmasına tanık oluyoruz. Kartal ve Küçükçekmece Kentsel Dönüşüm Projeleri, Haydarpaşa, Galata ve Kazlıçeşme gibi yerlerdeki kentsel dönüşüm projeleri... Marmaray ve metronun dağıtım istasyonları ve transfer merkezlerinde yapılan ticari fonksiyonlu yapılaşmalar da kent suçu. Zincirlikuyu’daki İETT Garajı, Mecidiyeköy’deki likör fabrikası, Bomonti’deki Tekel fabrikası, Karayolları 17. Bölge hizmet alanı, Beşiktaş’taki Tekel deposu gibi kamu alanları da ayrıcalıklı imar hakları ile satıldı. Tarihi Yarımada’daki Sulukule, Fener, Balat, Süleymaniye, Sultanahmet ve çevresi gibi yerlerdeki kentsel yenileme girişimleri ise bu bölgenin dokusunu yok eden, kentin silüetini bozan, rant getirisi olan diğer projeler.
- Görülen o ki iktidarlar için hemen hemen her semt bir suç mahali. Kentliler bunun farkında mı?
Bu süreç katılımcı bir anlayışla gerçekleştirilmediği için en son kentlilerin haberi oluyor. Bilgi edinme kanununa dayalı başvurular bile yanıtlanmıyor. Kararlar kamu yöneticilerinin, politikacıların ya da yatırımcıların talebiyle ortaya çıkıyor. Deşifre edildiklerinde de özel yasa çıkarıyor, engellemek isteyen koruma kurullarının üyelerini değiştiriyor, hatta sivil toplum örgütlerinden taraftarlar bulmaya çalışıyorlar. Tarihsel ve doğal değerleri korumak için çaba harcayanlar, çağdaş teknolojiye, gelişmelere karşı olmakla suçlanıyorlar.
- Yine de pek çok mahallede Moda’daki gibi muhalif oluşumlar kurularak, eylemler yapılıyor.
Projelerle, mahalleliler birden varsıllaşacak, yaşam kaliteleri yükselecekmiş gibi yanıltıcı propagandalar yapıldığından, başlangıçta insanları bilgilendirmekte zorlanıyoruz. Ancak gerçek yüzleri gözükünce, örgütlenmeler başlıyor. Biz de teknik ve hukuki destek veriyoruz. Kadıköy, Haydarpaşa, Tarlabaşı, Maltepe Başıbüyük, Çeliktepe, Küçükçekmece, Kartal gibi yerlerin yenileme adı altında yağmalanmasına karşı mahalleli dernekleri oluşturuldu. Dava açma süreçlerinin kaçırıldığı mahallelerde, bizim açtığımız davalara müdahil oluyorlar.
- Peki, neden Corner Otel’e hayır demeliyiz?
Kadıköy sahilinin ve Moda’nın kendine özgü bir yapılaşma karakteri var, beş altı katlı, 12.50 yüksekliği geçmeyen bitişik ya da bahçe düzenli yapılar… Otelin de 18.50 metre yüksekliğini geçmemesi gerekiyordu, ancak Büyükşehir Belediyesi Planlama Müdürlüğü’nün olumsuz görüşüne rağmen, İmar Komisyonu’nun önerisi ve Belediye Meclisi’nin oybirliğiyle plan tadilatı yapıldı ve imar planları değiştirildi. Böylece bu imar suçu “yasal” hale getirildi; konut fonksiyonu otel fonksiyonuna dönüştürüldü; bina yüksekliği 50 metreye, bina kullanım alanı ise on katına çıkarıldı. Buna karşı bütün başvurularımız ret edilince 2005’te dava açtık, hâlâ da sürüyor. Betonarme yükselince bölge halkı da itirazlara başladı. Planı onaylayan kimi kamu yöneticileri de böyle devasa bir kütle olacağını bilmiyorduk, diyerek özür dilediler, ancak bu özür kabahatlerinden de büyük.
- Kendisine karşı suç işlenen tek kent İstanbul değil...
Kentsel dönüşüm projelerinin uygulandığı bütün kentlerde TOKİ ve belediyelerin şirketleri aracılığıyla suç işleniyor; ya bir kamusal alan yapılaşmaya açılıyor, ya da yeşil alan yok ediliyor. TOKİ yapılaşmalarının 4708 sayılı yapı denetimi yasasından muaf tutulduğundan, yapı güvenliği bilinmiyor. Kamu alanlarının özel şirketlere aktarılmasında TOKİ aracılık yapıyor. Yapılan ihaleler, ihale kanununa; planlama süreçleri planlama ilkelerine ve hukuka aykırı. TOKİ zengini tekeller oluşturulurken bu siyasi bir nitelik taşıyor, yeşil sermaye büyük ölçüde bu rantın üzerine oturuyor.
- Küresel sermaye kendine hizmet alanları açıyor, yeni küresel merkezler yaratmak için kentleri yağmalıyor. Başka hangi ülkelerin kentleri bu yağmalamayla karşı karşıya?
Özellikle sosyalist deneyimi yaşamış ülkeler bugün sistemli bir kent yağmasıyla karşı karşıya. Bu ülkeler geçmişte tarihi kent merkezlerini çok iyi korumuşlar. Örneğin Prag’da örnek restorasyonlar yapılmış. Bratislava, Budapeşte, Berlin gibi kültür mirası, tarihsel varlıkları ve doğası iyi korunmuş kentlerde şimdi küresel sermayenin sistemli müdahaleleri başladı, bazı markalar, oteller, zincirlerine yenilerini ekliyor. Avrupa kültür başkenti seçilen şehirlerde de bu yağma meşrulaştırılıyor. Küresel krizin yaygınlaştığı ve derinleştiği bu süreçte kamusal alanlara el koyarak elde etme anlayışı küresel ve ulusal şirketleri harekete geçiriyor. Tamamen AKP kontrolündeki İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti çalışmaları da İstanbul’un geleceği için tehdit.
İstanbul, binalar, davalar...
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, kent suçlarıyla ilgili şimdiye kadar 70’i ana, diğerleri de bunlarla bağlantılı olmak üzere 120 dava açtı. Çoğunu kazansalar da, kararlar türlü bahanelerle uygulanmadı, hâlâ da uygulanmıyor. Kente karşı işlenen suçların başını, turizm için yapılan yüksek yapılar ve Tarihi Yarımada’daki kentsel yenileme projeleri çekiyor. Proje sahiplerinin ortak özellikleri hükümete yakın olmaları. Finans sorunlarını ise yabancı sermaye aracılığıyla çözüyorlar, özellikle de Amerika ve Ortadoğu kaynaklı ortaklıklarla. İşte kent suçlarından bazıları...
Piramit İş merkezi: Fenerbahçe koyunda 1992’de kurulan iş merkeziyle ilgili 2002’de yıkım kararı çıktı, ancak kararın uygulanması için iki yıl beklendi.
Park Otel: 1989’da yapımına başlanan ve 24 kat, 87 metre yüksekliğinde inşaa edilen otelle ilgili, kent estetiğine uygun olmadığı gerekçesiyle dava açıldı. Otelin 20 katı, 1994’te yargının verdiği kararla yıkıldı.
Gökkafes-Ritz Carlton Otel: En uzun süredir işlenen kent suçu. 24 Mayıs 1983’te, Devlet Planlama Teşkilatı’na (DPT) başvurarak Dolmabahçe’de otel inşa izni alan Süzer Grubu, İstanbul 1 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’ndan tarihi Taşkışla binasının boyunu aşmamak kaydıyla, 24 metre ya da sekiz kat yüksekliğinde bir inşaat onayı aldı. Daha sonra projesinde yapılan değişiklikle Gökkafes’in boyu 134 metreye, işyeri oranıysa yüzde 80’e çıkarıldı. Kentin siluetini bozduğu gerekçesiyle hakkında 15 dava açıldı, davalar kazanılsa da Gökkafes yıkılmadı. Aslında 2. Abdülhamit 1908’de tapuya, güvenlik nedeniyle, “otelin bulunduğu arazide yapı yapılamayacağı” şeklinde bir şerh koymuştu. Bu şerhin silinmesi üzerine Yargıtay’da açılan dava sonucunda, “inşaat yapılamaz kaydı” yeniden tapuya işlendi. Bunun üzerine arazide söz sahibi olan İTÜ, otelin yıkılması için 2005’te bir dava daha açtı. Şişli 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, tapudaki “yapı yapılamaz” şerhini kaldırdı. Gerekçesi, 1949’dan sonra bölgenin kentsel kullanım kararlarının değiştiği, askeri güvenlik nedeniyle yapı yapılmasını kısıtlayacak bir kamusal amaç kalmadığıydı. Karara itiraz edildi. Davalar devam ediyor.
İSKİ içme suyu havzaları koruma ve kontrol yönetmeliği: Kamuoyunun üzerinde en az durduğu kent suçu. Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na gelmesinin ardından içme suyu havzalarıyla ilgili İSKİ Yönetmeliği yeniden ele alındı ve havzalardaki yapılaşmayı teşvik eden 1995 Yönetmeliği devreye girdi. Bunlara karşı açılan iptal davaları birbirini izledi. Davalardan kaçınmak için yeni yönetmelikler çıkarıldı, yargı süreci hâlâ sürüyor.
Four Seasons Oteli: 1. derece arkeolojik sit alanındaki otelin ek bina inşaatları çevre dokusuna en çok zarar veren kent suçu. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın hukuka aykırı plan kararıyla, “arkeolojik park ve sergi alanı” olarak gösterilen alan “arkeolojik park, turizm ve kültür alanı”na çevrilince, inşaat da başlamıştı. Bu plan tadilatının iptali talebiyle dava açıldı, Danıştay 6. Dairesi yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Kızkulesi: Yapılan restorasyon projesinin Kızkulesi’nin tarihsel ve kültürel boyutuna uygun olmadığı gerekçesiyle iptali istendi. Mahkeme, projeye onay veren 3 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararını iptal etti.
Beykoz Serdaroğlu Ormanı: Buradaki yapılaşmayla ilgili yüksek yargı 2005’te yıkım kararı verdi, ancak karar hâlâ yerine getirilmedi.
Hazine arazilerinin satışı: Bakanlar Kurulu’nun, İstanbul’daki Hazine arazilerinin satışı için aldığı kararın iptali için dava açıldı. 2002’de yürütmenin durdurulması istemi, 2003’te ise dava kamu yararına aykırı olmadığı gerekçesiyle reddedildi. Karar temyiz edildi.
Formula 1 Tesisleri: İçme suyu havzalarına temel atıldığı iddiasıyla dava açıldı. Yargılama sürüyor.
Haydarpaşa Port: Haydarpaşa Gar, kıyı ve Liman Alanına yapılmak istenen Haydarpaşa-Port ve Dünya Ticaret Merkezi, 50 milyar dolarlık maliyetiyle uygulanması planlanan en büyük bütçeli kent suçu. 2004’te açıklanan projeye, kent dokusunu bozacağı gerekçesiyle davalar açıldı. 2006’da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nca Haydarpaşa Garı ve çevresi Kentsel ve Tarihi Sit olarak tescil ettirildi. Proje karşıtı imzalar toplanarak meclise gönderildi, eylemler yapıldı, hâlâ da yapılıyor.