'Şu ana kadar iyi neticeler almış durumdayız'
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Tablo gerçekten dünya açısından Avrupa açısından oldukça sıkıntılı ama Türkiye açısından da çok şükür iyi neticeler şu ana kadar almış durumdayız'' dedi.
cumhuriyet.com.trBaşbakan Yardımcısı Ali Babacan, Hürriyet'te düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin 2002 yılından bu yana çok önemli dönüm sürecinden geçtiğini ve bunun devam edeceğini söyledi. Bunun bir siyasi, sosyal, ekonomik dönüşüm olduğunu ifade eden Babacan, 2002 yılının Türkiye'si ile bugünün Türkiye'sinin neredeyse iki ayrı ülke denebilecek kadar farklı olduğuna dikkati çekti.
Babacan, ''Türkiye'den siyasi istikrarın sağlanması, güçlenmesi, demokrasinin daha iyi işliyor oluşu, temel hak ve özgürlükler konusunda elde ettiğimiz başarılar, uygulamalarda meydana gelen iyileşmeler, Türkiye'nin bir hukuk devleti olması için ortaya koyduğumuz çabalar aslında bu başarının temelinde yer alan en önemli unsurlar'' dedi.
Siyasi istikrar olmadıktan sonra ekonomik istikrarın sağlanmasının son derece zor olduğunu ifade eden Babacan, Türkiye'nin yapmış olduğu bu siyasi reformlarda AB'nin hep bir çapa teşkil ettiğini, bugün hala AB konusunda ısrarla, inatla yollarına devam etmek istemelerinin, 20 milyon avro para verip Brüksel'de daimi temsilcilik binası almalarının aslında bu konuda ne kadar kararlı olduklarını gösterdiğini vurguladı.
Ali Babacan, ''Biz şuna inanıyoruz ki dünyanın aslında güçlü bir Avrupa'ya ihtiyacı var. Çünkü, Avrupa'nın değerleri ve Avrupa'nın idealleri aslında Türkiye'nin de rahatlıkla paylaşabileceği, uygulayabileceği ve kendi bölgesinde de daha yaygın hale getirebileceği, hem yaptığı reformlarla hem de dünya için, özellikle içinde bulunduğumuz bölge için ilham kaynağı olması vesilesiyle de son derece büyük önem arz ediyor'' dedi.
Evvelsi gün yayınlanan istihdam rakamlarına baktıklarında, mevsimsel düzeltilmiş rakamlar olarak 2009 Nisan'ında yüzde 14,9 çıkan işsizlik oranının 2011 3. çeyreği itibariyle yüzde 9,6'ya düştüğünü belirten Babacan, ''Krizin en tepe noktası ile iki gün önceki rakamları mukayese edecek olursak işsizlik oranımızda yüzde 5,5'lik düşüş var. Sadece son 12 ayda Türkiye'de 1,7 milyon ilave istihdam oluştu. Krizin en tepe noktası ile bugünü karşılaştıracak olursak da Türkiye'de 3,5 milyon istihdam artışımız var'' diye konuştu.
'Sonuçlara pek çok ülke gıpta ile bakıyor'
Bu sonuçların pek çok ülkenin gıpta ile baktığı sonuçlar olduğuna dikkati çeken Babacan, şunları kaydetti: ''G-20 Zirvesi için Fransa'nın Cannes şehrinde idik. Salona girdiğimizde hemen OECD Genel Sekreteri yanımıza geldi ve dedi ki; 'şöyle bir etrafınıza bakın, burada sizin haricinizde 19 tane lider var ama hiçbirisi gülmüyor, sadece siz gülüyorsunuz. Ben geçenlerde sayın Başbakan yardımcınıza da, Ali Bey'e de söyledim, o da bakanlar toplantısında tek gülen bakan olarak oturuyordu, biraz bu acıyı, biraz bu sorunları paylaşarak, hafif şöyle biraz kontrol ederseniz, bu kadar tebessümle etrafa bakmazsanız iyi olacak, buradaki havaya daha uygun olacak' dedi. Dolayısıyla tablo gerçekten dünya açısından Avrupa açısından oldukça sıkıntılı ama Türkiye açısından da çok şükür iyi neticeler şu ana kadar almış durumdayız.''
'Avrupa'da stres testi yapıyorlar'
Babacan, 2004 yılından itibaren Türkiye'de bankacılığa yatırım yapan uluslararası bankaların ''Çok şey istiyorsunuz'' diye şikayet ettiklerini, bu şikayetleri yapmalarına rağmen Türkiye'ye yatırımları da sürdürdüklerini söyledi. Avrupa'nın ve Amerika'nın Türkiye'ye yatırım yapan bankaları kendi evlerinde ciddi sarsıntı, zorluk çekerken Türkiye operasyonlarının sapasağlam ayakta olduğunu vurgulayan Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Bunların sahibi, ortakları, yöneticileri aynı. Asıl ana şirket sallanıyor, Türkiye'deki operasyon sapasağlam... Bunun sebebi ne; Türkiye'de bizim kurallarımıza, ihtiyatlı çerçeveye uymak zorunda oldukları için... Avrupa'da stres testi yapıyorlar. Biz bunlara 2004 yılında başladık. Hem Merkez Bankası, hem BDDK yapıyor. Her banka için yapıyor. Her ay bankaların tek tek durumuna bakıyor. Çok ileri bir senaryoda eğer bir bankanın bilançosunda bir zafiyet görürlerse uyarıyorlar. Bankalarımız gayet iyi bir işbirliğiyle bunlara uyuyor. Hem Merkez Bankası hem BDDK'nın düzenlemelerine bankalarımız uyum konusunda çok iyi bir performans gösteriyor ve karşılığını da alıyorlar diye düşünüyorum. Ciddi bir karlılık ve çok yüksek bir itibar...''
'Önümüzdeki dönemde sıkı duruş gerekiyor'
Başbakan Yardımcısı Babacan, önümüzdeki dönemde kamu maliyesi ile bankacılıkta sıkı duruş, para politikalarında çok ihtiyatlı ve günün şartlarına kolay adapte olabilen bir duruş gerektiğinin altını çizerek, şöyle devam etti: ''Bazıları 'Merkez Bankası çok sık farklı kararlar alıyor, farklı adımlar atıyor' diyor. Bu kadar şartların sık değiştiği bir ortamda, Merkez Bankası'nın da günün şartlarına uygun bir şekilde politikalarını hızlı bir şekilde adapte edebilmesi çok doğal. Hiç kimse böyle bir ortamda 3 ay, 6 ay yerinde duracak bir para politikası beklemesin. Mutlaka günün şartlarına bunu adapte etmek gerekecek. Biz hem Merkez Bankası, hem BDDK'nın çalışmalarının hep arkasında olduk. Attıkları adımların arkasında olduk. Çünkü bağımsız kurumlar eğer siyasi iradenin kendi arkalarında durduklarını hissetmezlerse, işte o zaman bağımsızlıklarına zarar gelmeye başlar. O zaman kendinden emin olmayarak sağdan soldan gelen rüzgarlara göre, şöyle ya da böyle baskılar altında kararlar almaya başlarlar ki, asıl o zaman problemli bir tablo ortaya çıkar. Dolayısıyla kurumların bağımsızlığı, ama bağımsızca aldıkları kararların arkasında siyasi iradenin sağlam şekilde duruyor olması, bu kurumlarımızın görevini daha iyi yapması için de son derece gerekli bir durum. Kurumların görevlerini yapabilmesi için gerekli bir durum.''
'Önümüzdeki dönemde herkesin çok çok ihtiyatlı hareket etmesi gerecek'
Babacan, Türkiye'de 2002 Kasım'dan bu yana oluşan, halkın desteğini tam arkasına almış güçlü bir irade, güçlü bir hükümetin, ekonomide doğruları da yaparak güzel sonuçlara ulaşıldığını söyledi. Önümüzdeki dönemde herkesin çok çok ihtiyatlı hareket etmesi gerekeceğine işaret eden Babacan, ''Hem hükümetin hem tüm devlet kuruluşlarımızın, hem şirketlerimizin farklı senaryolara hazır olması gerekecek. Hiçbir şey sürpriz olmamalı bu dönemde. 'Ya biz bu kadarını da beklemiyorduk' dememeli kimse, öyle bir dönemden geçiyoruz. Ve içinden geçmekte olduğumuz dönem son yüzyılın hiçbir dönemi ile mukayese edilemeyecek karmaşıklıkta bir dönem'' dedi. Bugün AB'nin temellerinin, ''Avro devam etsin mi etmesin mi?'', bunların sorgulanır hale geldiğini belirten Babacan, değerleri ile pek çok ülkenin örnek aldığı Avrupa'nın ve demokratik sistemin iyi olup olmadığının bile artık bazı ülkelerde sorgulanır hale geldiğini anlattı.
Babacan, şunları kaydetti: ''Geçenlerde Almanya'da katıldığım bir toplantıda Ortadoğu ülkesinden bir temsilci 'Avrupa'ya bakıyorum, fakat şu sonuçlara bak. Ülkemize gidip bunları düşüneceğiz. Demokrasi demek ki iyi sonuçlar vermeye biliyormuş' dedi. BÖyle dillendirilebiliyor. Dolayısıyla baştan da söylediğim gibi biz ne olursa olsun Avrupa'nın başarılı olmasını, güçlü olmasını istiyoruz. Ve Türkiye'nin de içinde olacağı bir Avrupa'nın hele dünyanın barışı, istikrarı ve güvenliği için de son derece hayati bir önem taşıdığını düşünüyoruz. Yoksa 'oranın bir parçası olalım, illa bir kapağı atalım da rahat edelim', öyle bir durum yok. Çünkü biz katkı vereceğiz, kazan kazan sonucu olacak ve daha güçlü bir Avrupa ama daha farklı bir Avrupa olacak. Çünkü Türkiye AB'ye üye olduğu anda artık biraz daha farklı bir Avrupa olur. Ama bu bölge için de dünya için de iyidir.''
Son 6 aydır Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da olanlara baktıklarında, Türkiye'nin tek başına, blok olarak dünyanın en önemli gücü olan 27 ülkeli AB blokundan çok daha etkili olduğuna dikkati çeken Babacan, ''Kendi içine kapanan bir Avrupa zayıflayacaktır ve dünyadaki etkinliği de azalacaktır. Ama bu dünya için iyi olmayacaktır. Dolayısıyla biz bu görüşlerimizi, politikalarımızı bu zor şartlarda dahi açıkça söylüyoruz, konuşuyoruz. 'Ne halleri varsa görsünler' diye bir duruşumuz yok. Çünkü hep beraber koordinasyon içinde politikalar uygulandığı zaman ancak dünya bu sıkıntılı ortamdan çıkabilir'' dedi.
G-20
Dünyada şu anda koordinasyonda, işbirliğinde de ciddi problem olduğuna işaret eden Babacan, şöyle devam etti: ''Sayın Obama'nın iki gün önceki konuşmasına bakın, Çin ile ilgili söylediklerine bakın, dünyanın birinci büyük ekonomisi ile ikinci büyük ekonomisi arasında çok ciddi görüş ayrılıkları var. Böylesine bir kriz ortamında, 'arkadaş bakın hep beraber uçuruma doğru sürükleniyoruz, gelin hep beraber ortak bir tavır takınalım da biraz toparlayalım şu işi' hala denemiyor. G-20 zirvesinde ilk 4 saat sadece 'Yunanistan'da referandum' diye bir şey ortaya atmışlardı, o tartışıldı. Dünya ekonomisinin yüzde 99'u masa etrafında oturuyor ve 4 saat boyunca dünya ekonomisinin binde üçü şöyle mi olsun böyle mi olsun tartışıldı. Ben hatta sayın Başbakan'ımıza dedim; 'Şu 20 ülke masaya biraz para koysa Yunanistan zaten çözülür. Önümüze bakalım, daha büyük meseleler var, arkadan başka şeyler de geliyor, İtalya geliyor, Fransa geliyor'... Yunanistan'a çözüm üretemeyen G-20, bir AB, daha büyük meselelere nasıl çözüm üretecek? Dolayısıyla gerçekten şu anda uluslararası işbirliği ve politika koordinasyonu da son derece önemli. Eğer bunlar olmazsa önümüzde daha sıkıntılı bir tablo, daha farkı bir dünya konjonktürü de görebiliriz.''
Tedbir paketleri
Babacan, Türkiye'de ekonomide kaydedilen gelişmeler ve özellikle 2008 krizi sonrasında alınan tedbirlere değinirken, Avrupa'da ''tedbir paketleri'' diye açıklanan paketlerin hepsinin bütçe açığını artırıcı yönde paketler olduğunu söyledi. Babacan, ''Adeta sürü halinde Avrupa'da pek çok ülke belli bir yöne giderken, biz kendimize ayrı bir yol seçtik. Çünkü şuna inanıyoruz; eğer bir ülkenin kamu borcu piyasalar tarafından endişe, risk kaynağı ise ülkelerin daha fazla açık vererek, borçlarını daha çok çoğaltarak güveni, büyümeleri sağlamaları mümkün değil'' diye konuştu.
Birçok Avrupa ülkesinin açıklarını kapatmak için bugün daha sert tedbirlere başvurmak zorunda kaldığına işaret eden Babacan, ''Bir yandan büyümeyi sağlayamamanın getirdiği siyasi sıkıntılar, bir yandan da acı reçete ve zor tedbirleri uygulamanın getirdiği yıpratma hükümetleri teker teker iktidardan indiriyor. Bizim, güveni baz alan politikalarımız ve devlete güveni temel alan ekonomi programımız hem 2008'e kadarki yıllarda, hem kriz döneminde olumlu sonuçlar verdi. Çünkü dünya finans sisteminin oturduğu temel ve dayanak ülkelere, devletlere olan güven, devletlerin kredibilitesi...'' yorumunu yaptı.
'Bankacılıkla ilgili problemler hala kökünden çözülemedi'
Avrupa'da bankacılıkla ilgili problemlerin hala kökünden çözülmediğinin altını çizen Babacan, şöyle devam etti: ''Diyeceksiniz ki 'Merkez bankaları para basıyor. Bu şekilde devletlere, o ülkenin hazinesine yardımcı oluyor.' Ancak bunun ilelebet yapılması mümkün değil. Çok daha farklı, çok daha kötü yan etkilerinin ilerde çıkacağını maalesef göreceğiz. Devlete güvenin esas olduğu, tüm finans sisteminin oturduğu bu temel yapının mutlaka korunması gerekiyor. Biz AB'nin bütün toplantılarında, G-20, OECD toplantılarında bunu açıkça dile getiriyoruz. Son G-20 toplantısında ben bunu açık dillendirdim; 'Ne pahasına olursa olsun, maliyeti ne olursa olsun avro bölgesinde hiçbir ülkenin düzensiz bir şekilde temerrüte düşmesine izin verilmemeli.' Çünkü bir ülke temerrüte düşerse, ki hele hele bu ülke finans, ticaret kanallarıyla gelişmiş ekonomilere bağlı bir ülkeyse, bu dünyada bambaşka bir dönemi başlatacaktır. Bu dönem artık avro bölgesine girmiş bir ülkenin dahi borcunu ödeyemeyebileceği, iflas edebileceği bambaşka bir dönem demek. Bunun AB ve avro bölgesi açısından, avronun istikrarı açısından son derece riskli olduğunu Avrupalı meslektaşlarla açık açık paylaştım.''
'Mali politikalarda neden egemenlik meselesi oluyor?'
Avrupa'nın temel probleminin bir yandan ortak para birimi kullanırken, öte yandan her ülkenin farklı maliye politikaları uygulayabilmesi olduğuna değinen Babacan, bu kapsamda Maastrich kuralının yaptırımlarının zayıf kaldığını, kuralı ilk delen ülkelerin Almanya ve Fransa olduğunu söyledi. Kağıt üzerindeki yaptırımların uygulanmadığını ve birbirinden çok farklı maliye politikalarının Avro bölgesinde yaygın hale gelmeye başladığını ifade eden Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Dendi ki 'Bu egemenlik alanıdır. Bütçe, ulusal egemenlik alanıdır. Dolayısıyla her ülke kendi bütçesini kendi yapar.' Peki 'Para politikalarında tek bir para birimine geçildiğinde, 17 ülke Avrupa Merkez Bankası'nın para politikasına tabi oluyor da, bu egemenlik meselesi değil de, mali politikalara gelindiğinde neden egemenlik meselesi oluyor' diye sorulduğunda, her ülkenin bütçe konusunda titiz olmaması, ya da bütçe konusunda tedbir alma zamanı geldiğinde hükümetlerin isteksiz davranması... Şu anda AB'de yapılması gereken Avro Bölgesi için mutlaka, güçlü ortak maliye politikası mekanizması olması... Bunu yapmadıkları takdirde, avronun sürdürülebilir para birimi olmasını açıkçası ben zor görüyorum. Çok açık veren ülkeler, az açık veren ülkeler üzerinden suni bir refah yaşıyorlar. Hak etmedikleri bir refah yaşıyorlar. Buna bir yıl, iki yıl, geçici süreler için izin verilir, ama 'bunu ilelebet yapacağım' dediğinizde, az açık veren ülkelerin vatandaşları 'dur kardeşim ne yapıyorsunuz' derler. Bugün Almanya'da yapılan kamuoyu yoklamalarında, halkın yarısından fazlası Avro Bölgesinden çıkılmasını istiyor. Böyle bir ortamda bunu nasıl sürdüreceksiniz, nasıl kamuoyuna açıklayacaksınız? AB'de pek çok ülkede reform ihtiyacı var.''
'Avrupalı şirketler de daha çok Türkiye'ye bakacak'
Ali Babacan, Türkiye'nin böyle bir ortamda özellikle ticaret kanalıyla Avrupa'ya bağlı olmasının bu bölgeyi yakından izlemenin en önemli nedeni olduğuna dikkati çekerek, ''İhracatımızın yarısını Avrupa'ya yapıyoruz. Önümüzdeki dönemde mutlaka bizim ihracatçılarımızın, ortaklık ve iş yapma arayışındaki pek çok şirketin Avrupa'dan başka yerlere bakması gerekecek. Avrupalı şirketlerin de daha çok Türkiye'ye bakacağını bekliyoruz, görüyoruz. Çünkü kendi ülkelerinde, kendi hitap ettikleri pazarlarda işleri iyi gitmediğinde haliyle başka yerlere bakıyorlar'' dedi.
Kurulan teknokrat hükümetlere de işaret eden Babacan, ''Umuyoruz ki bu sistem çalışır. Halkın oyuyla seçilmiş, başbakanın ikna edemediği meclisleri teknokrat hükümetler ikna edecek. Bir ülke, toplum o reformları sahiplenmiyorsa, o reformların yaşama, uygulama şansının çok düşük olduğunu düşünüyorum. Mutlaka halkın sevdiği, beğendiği kişilerce bu reformların yapılmasının çok daha kalıcı modeller getireceğine inanıyorum. Yunanistan, İtalya modelini izleyeceğiz. Ümit ederim ki çalışır'' şeklinde değerlendirme yaptı.
'Çok farklı senaryolarla karşılaşılabilecek dönem olacak'
Başbakan Yardımcısı Babacan, Türkiye'de zamanında korkmadan doğruların yapılmış olmasının ise güzel sonuçlar getirdiğini vurguladı. Önümüzdeki dönemin hem Avrupa'daki konjonktür açısından, hem de Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgede belirsizliklerin son derece yüksek olduğu, siyasi ve ekonomik tablonun son derece karmaşık olduğu, çok farklı senaryolarla karşılaşılabilecek bir dönem olacağının altını çizen Babacan, ''AB ile ilgili maalesef nasihatten başka yapacak çok bir şeyimiz yok. Doğruları anlatıyoruz, anlatıyoruz, tekrar anlatıyoruz. Korkarım ki ciddi bir şok yaşanmadan, köklü bir tedbir almakta Avrupalı liderler isteksiz davranacaklar'' dedi.
Türkiye'nin açıkladığı orta vadeli programa değinen Babacan, reformların ülke için büyük önem taşıdığını, cari açığı azaltmak için yapısal tedbirler, yapısal reformlar gerekeceğini, ancak bu sorun uzun vadede çözülecekse, bunun, Türk insanının tek tek aha yüksek katma değer üretmesiyle mümkün olacağını, daha yüksek katma değerin de daha iyi eğitilmiş nüfusla mümkün olabileceğini kaydetti.
'Özellikle Almanya ve İtalya'da pek çok şirketin ciddi arayışa girecek'
Babacan, Hürriyet Gazetesi'nde birçok sektörden temsilcinin katılımıyla düzenlenen toplantıda, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu ve katılımcıların sorularını yanıtladı. Enis Berberoğlu'nun ''Bazı dönemler var para kazanılır, bazı dönemler var para korunur. Önümüzdeki dönem hangisine daha yakın olacaksınız?'' şeklindeki sorusuna karşılık, ticaretin, iş hayatının, şirket yönetmenin risk olduğunu, son 10 yılda siyasetin de bir risk olduğunu gördüğünü söyledi.
Babacan, ''Dolayısıyla burada mutlaka iyi hesap edilmiş risk almak ve ölçülü bir şekilde hareket etmek, önümüzdeki dönem için iyi bir politika olur diye düşünüyorum. 'Nasıl olsa işler iyi gidecek' diye hareket etmek, bu sefer de olumsuz bir senaryo karşımıza çıkarsa kuruluşlarımızı sıkıştırabilir. Her an manevraya, farklı senaryolara hazır, bir yandan da ölçülü risk alan ve işine devam eden bir Türk iş dünyası iyi bir sonuç alacaktır diye düşünüyorum'' dedi.
Özellikle Almanya ve İtalya'da pek çok şirketin ciddi arayışa gireceğini ifade eden Babacan, şunları kaydetti: ''Özellikle bizim bu ülkelerle iş yapan, bu ülkeleri az çok tanıyan firmalarımızın hızı bir şekilde ortaklıklar kurmaları... Bu şirketlerin know how'ları, teknolojileri, pazarları var, Türkiye'de de genç bir nüfusumuz var, Türkiye'nin rekabet gücü var. Bu ikisi birleştiği anda çok hoş sonuçlar ortaya çıkabilir ve bu karmaşadan Türkiye önemli ölçüde istifade edebilir. Ciddi bir arayış var. Kendi devletlerine, hükümetlerine ve siyasi sistemlerine güvenemedikleri için, 'ne yapayım, ne edeyim, işimin bir kısmını hangi ülkeye taşıyayım' diye bulundukları ülkenin biraz dışına çıkma arayışı var. Bu noktada bizim şirketlerimizin, firmalarımızın gözlerini ve kulaklarını açık tutmaları, bunlarla sık temasta bulunmaları, firmaların mali durumlarını incelemeleri ve sadece mal alma satma değil ortaklıkları nasıl geliştirebiliriz diye bakmalarında da büyük fayda var. Özellikle İtalya ve Almanya için ben bunu söylüyorum.''
''Almanya ekonomisinde bir şey yok'' denebileceğini söyleyen Babacan, ancak bütün bu maliyetlerin dönüp dolaşıp Almanya'nın sırtına şöyle ya da böyle, ya enflasyon ya borç olarak kalacağını, Avrupa'nın sıkıntılı olduğu bir ortamda Almanya'nın rahat etmesini ve farklı bir performans göstermesini çok olası görmediğini, sıkıntının Avrupa'nın genelinde olduğunu belirtti. Babacan, ama özellikle KOBİ'lerin, yüksek teknolojinin ve iyi pazarların olduğu iki ülkede önemli fırsatların olabileceğini düşündüğünü ifade etti.
Büyüme
Orta vadeli programdaki 2012 büyüme hedefinin ve vergi geliri artışı hedeflerinin nasıl gerçekleşeceğine ilişkin soruya karşılık da Babacan, ekonomik büyümenin vergi gelirlerini artırdığını, yine 2012 bütçesinde yeniden yapılandırma gelirlerinin gelecek yılki taksitlerinin de belli bir yer tuttuğunu, bunun milli gelirin binde üçü kadar olduğunu söyledi. Babacan, şunları belirtti: ''Bu yıl milli gelirimizin binde 5'i ama gelecek yıl binde 3'ü olacak. Dolayısıyla oradan da ilave katkı söz konusu. Ancak 2B ve bedelli askerlik gibi bu tür uygulamalardan gelecek gelirleri biz sıfır kabul ettik. Bütçemizde hiçbir şey öngörmedik. Parametreler belirli olmadığı için hiçbir şey koymadık. Mesela bu yılki bütçemize de yeniden yapılandırma gelirlerimizi koymamıştık. Yüzde 4'lük büyüme Avrupa'daki problemlerin şöyle ya da böyle yönetileceği varsayımı ile ortaya koyduğumuz bir rakam. Avrupa'da işler çok daha kötüye gitmeye başlarsa, Avrupa ekonomileri öngörüldüğü gibi yüzde 1-2 büyüme değil de sıfıra yakın büyüme ya da bir resesyon, ki şu anda ihtimal de belirmiş durumda, böyle bir durumda tabii bizim büyüme rakamımız da biraz daha olumsuz etkilenecektir, ama her halükarda Avrupa ortalamalarının çok üzerinde bir rakam şöyle ya da böyle Türkiye'de olacaktır diye bekliyoruz. Bu büyüme bizim bir miktar belki ihracat toparlanıyor, ama yine de dış ticaretin büyüme katkısının negatif olarak devam edeceğini biz bekliyoruz. Tüketim, yatırım harcamaları Türkiye'de yine önemli bir büyüme kalemi olmaya devam edecek. Özel sektörün yatırım harcamaları ve özel sektörün tüketim harcamalarının yine büyümenin temel dinamiğini teşkil edeceğini söylemek lazım.''
'Sermaye piyasalarının geliştirilmesiyle ilgili reform paketi üzerinde çalışıyoruz'
Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Başkanı Işık Gökkaya'nın konut sektöründe ikincil piyasaların oluşturulmasına ilişkin bir sorusu üzerine de Babacan, bunun yapısını çok dikkatli kurmak ve zamanlamasını da iyi yapmak gerekeceğini vurguladı. Babacan, ''Özel sektörün risk yönetimi aynı zamanda riski piyasalarda dağıtan, belli noktalarda konsantre etmeyen bir yapı arz ediyor. Devletin şöyle ya da böyle, direkt ya da en direkt ya da kötü senaryolarda mecburen içine sürükleneceği bir yapıyı kurmak ta bu aşamada ülke riskini çoğaltır diye düşünüyoruz. Türkiye'nin ülke olarak riskinin mutlaka düşük seviyelerde seyretmesi ve kredibilitesinin devlete olan güvenin içeride ve dışarıda sağlam şekilde korunması lazım. Ama üzerinde çalıştığımız, kafa yorduğumuz, teknik ayrıntılarına baktığımız bir konu'' dedi.
Türkiye'de sermaye piyasalarının daha geliştirilmesinin çok çok önemli olduğunu, bununla ilgili bir reform paketi üzerinde şu anda çalıştıklarını, hedeflerinin İstanbul'u 2023 yılında dünyanın en önemli 10 finans merkezinden birisi haline getirmek olduğunu söyleyen Babacan, bunun için de güzel adımlar olacağını, bunun ilk adımı olarak da kanun hükmünde kararname ile İMKB'nin yönetim yapısını biraz değiştirdiklerini, geçiş döneminde kontrolü ellerine alıp, reformları yapıp, sonra tekrar piyasanın mekanizmalarına bırakmak istediklerini kaydetti. Babacan, Türkiye'nin büyüme hızına sermaye piyasasının henüz ulaşamadığına da işaret etti.
Kayıt dışılıkla ilgili strateji dokümanı...
Kayıt dışılıkla ilgili yeni bir strateji dokümanı hazırladıklarını ifade eden Babacan, ''Ekonomik Koordinasyon Kurulu'nda bitirdik. Sayın Başbakan'ımıza sunduktan sonra da bunu açıklayacağız. Kayıt dışılıkla mücadele strateji belgesi. Bir Başbakanlık genelgesi şeklinde'' dedi. Babacan, burada yaptırımlarla ilgili bir çalışma başlatmak gerektiğini, kayıt dışılıkla mücadelede vergi kaçıran yakalandığı zaman eğer cezalar yeterli değilse o zaman vergi kaçırmanın bir caydırıcılığı kalmadığını söyledi.
Vergi mevzuatının da çok açık olması, gri alanları kapatmak, iş dünyasını ve yatırımcıları ikilemde bırakmayacak şeffaf açık bir sistem olması gerektiğini ifade eden Babacan, vergi anlamında Türkiye'nin gerçek anlamda bir hukuk devleti olması gerektiğini kaydetti. Sigortacılık sektöründeki stratejilere ilişkin bir soruya karşılık da Babacan, ''Özellikle bireysel emeklilik ve hayat sigortası alanı tasarruf oranlarının artması için gerçekten önemli bir alan. Bu alanla ilgili de yeni bir tedbir, iyileştirme paketi üzerinde çalışıyoruz. İnsanlarımızı nasıl daha çok oraya yönlendirebiliriz diye'' dedi.
Babacan, ''Pek çok gelişmekte olan ülkelerde yüzde 30'larda olan tasarruf oranı Türkiye'de yüzde 12. Bizim mutlaka cari açıkla mücadele adına da sigortacılık sektörümüzü geliştirmemiz lazım. Sektöre uluslararası sermayenin de çok yoğun ilgisi var'' diye konuştu.
Herkesin ayağını yorganına göre uzatması gerektiğini belirten Babacan, Türk hane halkının yüzde 45'inin her ay ortalama kazandığından daha fazla harcadığını söyledi.
Babacan, ''Tüketici kredileri geçen sene 43 milyar lira arttı, bu yıl BDDK'nın en son rakamına baktım Kasım'ın 14'ü rapor tarihi, bugüne kadar bir 43 milyar lira daha artmış ve daha yıl da bitmedi. Halkımız henüz kazanmadığını çok ciddi şekilde harcıyor. Neden? geleceğe güveniyor, ülkedeki istikrara güveniyor. Güven ortamının sonucu bu. Ama yine de hesaplı kitaplı gitmekte fayda var'' şeklinde konuştu.
'Cari açık konusunda artık en kötü geride kaldı'
Ali Babacan, son aylarda gittikçe artan oranlarda cari açığın daha uzun vadeli sermaye ve doğrudan sermaye girişleri ile finanse edilmeye başladığını, cari açık konusunda en kötünün geride kaldığını belirtti. Kendi para birimi ile ticaret ve swap anlaşmalarının çok önemli olduğuna işaret eden Babacan, ''İran ile buna başladık. İran'dan aldığımız malların parasını artık Türk Lirası ile ödüyoruz. Rusya ile Türkiye arasında şu anda görüşmeler var bu konuda ve Çin ile Türkiye arasında var. Merkez Bankası'ndan da taslak anlaşma geldi aslında. Bizim arkadaşlarımız bakıyorlar. Detaylarında mutabık kalındığı anda imzalanacak. Bizi finansman açısından rahatlatacak bir de Türk Lirası'nın artık yavaş yavaş bir dünya parası haline gelmesini de sağlayacak önemli adımlar bunlar'' diye konuştu.
Hükümetin hangi sektörleri desteklemede öne çıkaracağına ilişkin başka bir soru üzerine Babacan, ''Aslında biz de henüz çözmüş değiliz, ama şu anda çalışıyoruz. Yoğun şekilde ithalat yaptığımız ürünler ve sektörlere şu anda bakıyoruz. Bu ürünlerden hangilerinde Türkiye'nin sürdürülebilir bir rekabet gücü var bunu tespit etmeye çalışıyoruz. Bu sürdürülebilir rekabet gücü olduğuna inandığımız sektörlerle ilgili yatırım teşviklerimizi biraz daha yoğunlaştıracağız'' dedi. İnsani gelişmişlik endeksinde Türkiye'nin oldukça alt sıralarda bulunduğuna da dikkati çeken Babacan, bunun en önemli sebebinin eğitim problemi olduğuna işaret etti.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bir öğrencinin devlete maliyetinin 3 bin lira olduğunu, özel okullarda ise öğrenci başına 3 bin liradan fazla devlete vergi ödendiğini savunan bir katılımcının, bu konuyla ilgili bir çalışma yapılıp yapılmadığı yönündeki sorusu üzerine şunları kaydetti: ''Var. Ama henüz önümüze gerçekçi, uygulanabilir, yan etkileri olmayan bir çalışma gelmedi. Yeni dönemde Ömer Bey (Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer) ile tekrar çalışıyorlar. İnceleyeceğiz. Akılcı gibi geliyor. 'Devlet bu işi yapacağına, öğrenci başına bir ödeme yapılsın özel sektör yapsın.' Ama başka mahsurları da ortaya çıkabilir. Dikkatli tasarlanması gerekir.''
Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı da Türkiye'nin bu coğrafyada tek ciddi büyüyen ülke olduğunu, güvenin ekonominin merkezine konulduğunu ve bütün bunlar neticesinde krizin Türkiye'yi o kadar etkilemediğini belirtti.