Stanley Bing'den 'Roma A.Ş.'

Stanley Bing’in “Roma A.Ş.” isimli kitabındaki tarih okuması, Roma İmparatorluğu ile şimdinin en büyük şirketleri arasında bağlantı kurmaya, benzerlikler yakalamaya dayanıyor.

Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap Eki

Barışı ve savaşı yaratan şirket 
 
Tarihin tüm dönemleri, kendi koşulları içinde değerlendirilir. Peki, bunu esnetmek, işin içine biraz hayal gücü ve mizah katarak geçmişi kimi yönleriyle bugünle eşleştirmek mümkün mü? Daha doğrusu, belli bir dönemin şartlarıyla günümüzünkiler arasında benzerlik kurmak ya da benzerlikler bulmak ne kadar olası? Bu sorular cepte dursun.

Roma İmparatorluğu, geçmişte yaşanan pek çok olaya yön verdi, kendisinden sonra kurulan başka imparatorluklara ve ülkelere esin kaynağı oldu. Bugünlerde hâlâ tartışılan, araştırılan, üstüne kitaplar yazılan ve kendisine atıflar yapılan bir imparatorluktan söz ediyoruz. Hukuktan ekonomiye, siyasal hayattan felsefeye ve edebiyata dek birçok alanda kalıcı izler bırakan ve kurumlar bütünü olan Roma, kendi başına bir tarihti. Şimdi az önceki sorulara geri dönelim.
Roma İmparatorluğu’nu bugünden bakarak; günümüzün koşullarıyla yeniden değerlendirmeye kalkışırsak nasıl bir sonuca ulaşırız? Mesela Roma’yı bir imparatorluk değil de devasa küresel bir şirket gibi düşünsek... Stanley Bing, Roma A.Ş. adlı kitabında tam olarak böyle yapıyor.
 
TÜM DÜNYAYA SATILAN VATANDAŞLIK 

Bing’in tarih okuması, dönemleri birbirine karıştırmamak kaydıyla Roma İmparatorluğu ile şimdinin en büyük şirketleri arasında bağlantı kurmaya, benzerlikler yakalamaya dayanıyor. Yükselişi ayrı, çöküşü ayrı bir konu olan Roma İmparatorluğu’nu, günümüzün küresel ölçekte faaliyet gösteren, büyüyen, dünyanın dört bir yanında kurduğu plazalarla etki alanını genişleten, ardından durgunluğa giren ve sonunda iflas bayrağını çeken bir şirkete benzetiyor.
Bing, Roma’yı bugünün şirket mantığıyla yeniden tasavvur ettiğinde imparatorları CEO, komşuluk ilişkileri kurduğu ve savaştığı diğer devletleri rakip şirket, imparatorluğun yönetim merkezlerini ve günümüze dek ayakta kalan yapılarını da plazalar olarak düşünüyor. Yazarın bu bakışı, mizahi olduğu kadar tarihî gerçeklerin farklı bir okuması da demek.

Bing, imparatorluğu, sürekli büyüyen; bünyesine fethettiği ülkeleri alırken kurumsal ele geçirme benzeri eylemlerle genişleyen bir şirket şeklinde resmediyor. Şirket bakî kalırken zamanla değişen CEO’lar, önüne geleni Romalılaştırmaya uğraşırken geliştirdiği stratejilerle karşısında durmaya çalışanlara da meydan okuyor. Yazar, bu agresif eylemin Roma’nın aile şirketinden çokuluslu bir yapıya doğru gidişinin temellerini attığı görüşünde.

Yalnızca bu da değil; “Romalılar” deyişinin ete kemiğe bürünmesini sağlayan şey, imparatorluğun sunduğu olanaklar: “En başından beri Roma’nın tek bir basit, büyük kurumsal düşüncesi vardı: Roma tarafından fethedilen, şirkete dahil edilen herkes Romalıydı. Ele geçirildikten sonra artık ‘Onlar’ olamazdınız. ‘Biz’ olurdunuz. Roma tüm dünyaya vatandaşlık satıyordu. Dünyanın büyük bir kısmı bataklıkta yaşar ve tehlikeli bir nehrin içinden elleriyle balık yakalamaya çalışarak ölürken bu ne kadar da güzel bir üründü.”
 
SATIN ALAMIYORSAN EZ”

Roma’nın kuruluşu, bugünün şirketlerinde olduğu gibi hem efsanelere hem de ayak kaydırma operasyonlarına dayanıyor. Romus ve Romulus kardeşler, günümüze kadar gelen bir imparatorluğun temelini pek de farkında olmadan attığında, Bing’in ifadesiyle resmen bir aile şirketinin kurucu üyesi haline geliyordu. Romus ve Romulus, başat konularda anlaşmazlığa düşen iki CEO olarak görünürken zamanla birbirinden kopmaya da başlıyordu. Romulus’un “üşütük” dediği Romus, işin hemen başında kardeşiyle koltuk kavgasına tutuşunca rekabetin rengi de değişecekti: “Genel kabullere göre Romus, kardeşiyle dalga geçmiş, bu duruma dayanamayan Romulus da onu onu baş aşağı yere devirmiş.” Romulus’un Roma markasını yaratmasında bu hamlenin önemi büyük; Bing’e göre bu, onun günümüzdeki anlamıyla “kurum kavramını” imparatorluğa hediye etmesinin de önünü açtı.

Devlet inşasına girişen Romulus’un yaptığı en akılda kalan işlerden biri, halkın üretim gücünden yararlanıp soylularla aralarındaki bağlantıyı sağlamaktı. Tıpkı işçi-işveren ilişkisi gibi. Üstelik bunu başarırken günümüzün büyük işletmelerinin dillere pelesenk olan “Biz bir aileyiz” sloganına benzer bir retoriği kullanmayı da ihmal etmiyordu. Yani maaşlı köleliğin ilkel biçimini hayatla geçiriyordu. Erkekler meşguldü, kadınlar ise bu meşguliyetin taşıyıcısıydı. CEO, büyüklük yanılsaması içinde kentleri, orduyu ve Roma’yı ayakta tutacak fetih temelli ekonomiyi inşa ediyordu.

Bing’e göre ekonomi Roma’nın can damarı ya da itici gücü. Heyecan ve büyümeyle ilerleyen imparatorluk, sınıf çatışmalarını bünyesinde barındırdığı gibi çözümler de sunuyordu: “Roma, çokuluslu şirkete ek olarak bu şirketin altyapısını değişime zorlayan bir araç olarak grevi de üretti.”

Roma’nın ekonomik ve siyasi düsturu, ileride kendisine olabilecek şirketleri bünyesine dahil etmeye dayalıydı. “Yenemiyorsan satın al” taktiği, zaman zaman “satın alamıyorsan ezip yok et” haline geliyordu. Roma’nın giriştiği bitmek tükenmek bilmeyen savaşların altında yatan da buydu. Bir diğeri, Roma’yı yöneten ve hayal gücü hayli güçlü çılgın kişilerin tahta geçip durmasıydı.
 
GÜNÜMÜZDEKİ CEO PAPA 

Bing, bu noktadan itibaren kibriyle, cesareti ve kimi zaman akıl dışı hareketleriyle Roma’yı yönetenlerin kişilik envanterini ortaya koyuyor. Aynı zamanda Z Raporları alıp hangisinin, ne gibi katkılar sunduğunu veya imparatorluğu nasıl zor duruma düşürdüğünü sıralıyor. Kodamanlarla anti kodamanları gruplara ayırıyor bir bakıma.  

Güce sahip olma arzusu ve düşmanları yok etme isteği, Roma’da büyük oranda sağduyu karşısında galip gelince imparatorluk topraklarında çılgınlık hâkimiyet kurdu. Bing’in hikâye tadındaki anlatımı, Roma’nın hem bir siyasi oluşum hem de bugünün şirketlerine benzer yapısını ortaya koyarken geçmişin ve günümüzün yöneticileri arasındaki yakınlığı da gün yüzüne çıkarıyor. Örneğin ihtiras, duygusallıktan uzak olma, cesaret, stratejik hareket etmek ve düzenbaz olmak, özlü sözlerle karşısındakini mest edip çalışanlarının motivasyonunu arttırmak ve gururlu olmak bunlardan sadece birkaçı. Bing’in saydığı özellikler sayesinde Roma, yönetim katını desteklemeyenleri de içine alacak şekilde büyüdü. Her aşırı büyümenin sonunda olduğu gibi Roma A.Ş. de iflasın eşiğine geldi: “Roma İmparatorluğu çökmedi. Yüzyıllarca, bin yıllarca hayatta kalmayı arzulayan tüm kurumsal varlıkların yaptığı şeyi yaptı: Kendine yeniden şekil vererek iyi örgütlenmiş, manevi bir birlik içinde, fazlasıyla siyasallaşmış ve müthiş zengin yeni bir küresel varlık olarak çıktı ortaya, bugünlerde bile büyüyüp gelişmeye devam eden bir varlık. Bu varlığın adı Roma Katolik Kilisesi.”

Bing’e göre bugün şirkette rahipler egemen. Güney Amerika’dan Avrupa’ya, Asya’dan ABD’ye kadar, yeryüzünün dört bir yanında Roma hâlâ nefes alıp veriyor. Rahiplerin rapor verdiği üst düzey yöneticiler, yani kardinaller ise büyük patron Papa’ya bağlı. Başka bir deyişle değişen yapısına rağmen yine bir aile olarak son derece etkin konumda. Eskinin yaratıcı ve kötücül yöneticilerinin mirasını bugün elinde tutanlar, Bing’in vurguladığı gibi o kadim şirket geleneğini sürdürüyor. Her ne kadar cinayetlere, savaşlara ve fetihlere sahne olsa da söz konusu gelenek, savaşı ve barışı; çatışmayı ve anlaşmayı da yarattı. İşte Bing’in Roma’yı bir şirket olarak nitelemesinde bütün bunların toplamı etkili.
 
Roma A.Ş./ Stanley Bing/ Çeviren: Rana Alpöz/ Koç Üniversitesi Yayınları/ 174 s.