Spike Lee’den tarih dersleri (28.09.2018)

Vizyona giren “BlacKkKlansman” gerçek olaylardan hareketle çekildi. Film, Cannes Film Festivali’nde Büyük Ödül’ü kazanmıştı.

Emrah Kolukısa

 

Bir siyahi, bir Yahudi ve bir neo-nazi... diye başlasam fıkra anlatıyorum sanırsınız, değil mi? Ama hayır, Spike Lee’nin son filmi “BlacKkKlansman - Karanlıkla Karşı Karşıya” tam da bu cümledeki gibi sahnelerle ve hatta daha fazlasıyla bezeli ve fıkra falan da değil. Üstelik her şey gerçek olaylardan hareketle çekilmiş. Genç siyahi bir polis memurunun 1970’lerde gizli görevle ırkçı ve şiddet yanlısı Ku Klux Klan örgütüne sızmasını anlatan film ilk gösterimini Altın Palmiye için yarıştığı Cannes Film Festivali’nde yapmış ve festivalin en önemli ikinci ödülü olan Büyük Ödül ile taçlandırılmıştı.

Sürükleyici ve sert

Irk meselesine, özellikle de siyahilerin ABD’de uğradığı haksızlıklara, zulme filmlerinde sık sık yer veren, hatta bu uğurda bir hayli militanca bir tavır geliştiren Spike Lee kurmaca ve belgesel sinemada gitgide artan üretkenliğinde politik bir çizgide işler vermeye devam ediyor. Organize suç örgütlerine sızan gizli polis mevzusu olarak ele alındığında birçok benzerini izlediğimiz (“Donnie Brasco”, “The Infiltrator” vb.) “BlacKkKlansman - Karanlıkla Karşı Karşıya” (dilimize çevrilirken KKK vurgusu yapabilmek adına tercih edilmiş bu isim) çok sağlam bir politik film olarak da izlenebilir ve Lee’nin bunu tercih ettiğini düşünmek de zor değil. Filmin merkezindeki Ron karakterinin (John David Washington) bir başka polisle yaptığı ve gelecekte ABD’ye Ku Klux Klan Ulusal Direktörü David Duke gibi birinin başkanlık edebileceğine dair sohbetin de aslında bugünlere nereden gelindiğine dair bir Spike Lee analizi olduğunu da burada belirtmek gerek sanıyorum. Bu sohbet gerçekten oldu mu olmadı mı bilemeyiz ama Spike Lee bu sahne ve filmin bitimindeki belge niteliğindeki görüntülerle (geçen yıl gerçekleşen Charlotsville olaylarının görüntüleri çok çarpıcı hakikaten) 45 yıl öncesinden günümüze attığı çengelle belki biraz didaktik kaçsa da önemli bir noktayı vurguluyor ve “geçmişini bilmeyen geleceğini de bilemez” sözünü hatırlatırcasına adeta bir tarih dersi veriyor.
“BlacKkKlansman” hem eğlenceli, sürükleyici, hem de sert, hüzün yüklü bir film. Yer yer bir hayli karanlık, yer yer de absürt derecede komik. Denzel Washington’ın oğlu John David Washington ile Adam Driver’ın başrollerini üstlendiği filmde özellikle iki sahnenin çok etkileyici olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Bunların ilki Ron Stallworth’ün ilk gizli görevinde gittiği Kara Panterler buluşmasında Kwame Ture’nin konuşmasını izlediği sahne. Bu sahnede bir yandan Ture’nin konuşmasından pasajlar verirken bir yandan da dinleyicilerin yakın plan yüzlerini gösteren Spike Lee hem Ron’un yeni bir bilinç düzeyine geçişinin altyapısını hazırlıyor hem de aslında izleyiciyi de o salonun bir parçası haline getiriyor. İkinci etkileyici sahne ise filmin sonlarına doğru kısacık Jerome Turner rolünde karşımıza çıkan efsanevi siyahi müzisyen Harry Belafonte’nin bir linci anlattığı bölüm olarak geliyor perdeye.

Haftanın en iyilerinden

Yoğun bir hüznün hâkim olduğu bu sahne de absürt anların yaşandığı bir başka sahneyle paralel olarak kurgulanınca izleyicinin katharsisten uzaklaştırıldığı ilginç bir bölüme dönüşüyor. Her iki sahne de Spike Lee’nin ustalığının birer göstergesi olarak hafızlarda kalıyor sonuçta. Laura Harrier, Robert John Burke, Alec Baldwin, Topher Grace gibi isimlerin de rol aldığı “BlacKkKlansman” haftanın en iyilerinden.