Söyleyecek sözüm yok, çekecek filmlerim var

Muhsin Bey, Fahriye Abla, Banker Bilo, Çiçek Abbas, İffet, Eşkıya... Yavuz Turgul'un senaryolarını yazdığı ve yönettiği unutulmaz filmlerden ilk akla gelenler. Şimdi yeni filmi "Av Mevsimi" beyazperdede. Onun dışında herkes bu filmi heyecanla bekliyor. Turgul, "Ben mucizeler yaratan bir adam değilim" diyor, "ahkâm kesmekten de keyif almıyorum. Söyleyecek sözüm yok, yalnızca çekecek filmlerim var."

cumhuriyet.com.tr

Yavuz Turgul, yönetmen ve senarist. Hepimizin içine dokunan pek çok filmde onun imzası var. Muhsin Bey, Fahriye Abla, Banker Bilo, Çiçek Abbas, İffet, Tosun Paşa, Erkek Güzeli Sefil Bilo, Hababam Sınıfı Güle Güle, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Gölge Oyunu, Gönül Yarası, Kabadayı ve elbette Eşkıya... Unutulmaz onlarca film, ulusal ve uluslararası ödüller. O, Türk sinema tarihinin en önemli figürlerinden. Şener Şen ile ortaklığından sinema harikaları yaratan Turgul, son filminde de Şen’le birlikte. Onlara Cem Yılmaz yoldaşlık ediyor. “Gönül Yarası”ndan tam altı yıl sonra yönetmen koltuğuna oturan Turgul, filmin senaryosunu altı yılda tamamladı, 51 günde çekti. Av Mevsimi’nde Şen ve Yılmaz’ın yanı sıra Çetin Tekindor, Melisa Sözen ve Okan Yalabık rol alıyor. Filmde bir cinayet araştırması sırasında hayatları altüst olan üç polisin hikâyesi anlatılıyor.

Yavuz Turgul zor bir adam. Onunla konuşmak cesaret istiyor. Ama tersliğinden değil sert tavrı, ona göre bu bir mizaç meselesi. Hem derdini filmlerinde anlattığını ve ahkâm kesmekten hoşlanmadığını söylüyor. Alçakgönüllü, iltifatları terslercesine geri çeviriyor. Aksiliğine rağmen içten ve samimi… Filmi üzerine az konuşup yorumu izleyiciye bırakmak gerektiğini anlatıyor. Ama çok başka ve şaşırtıcı bir filmle karşılaşacağımızı da söylemeden edemiyor.

- Her kuşağın yönetmenisiniz. Muhsin Bey, Fahriye Abla, Banker Bilo, Çiçek Abbas, İffet, Eşkıya... Bu liste uzar gider. Senaryolarını yazdığınız ve yönettiğiniz unutulmaz onlarca film… Bazen uzun aralar da verseniz sinemaya devam ediyorsunuz. Şimdi de Av Mevsimi heyecanla bekleniyor. Ne çıkacak karşımıza?

- Niye bu kadar heyecanla bekleniyor ben de bilmiyorum. Ben mucizeler yaratan ya da çok izlenir işler yapan bir adam değilim aslında.

- Beklenti sizi sıkıyor mu yoksa bu alçakgönüllülük mü?

- Bir Spielberg değilim! Neyse tamam, bekleyelim heyecanla ve görelim.

- Türk sinemasında korku ve polisiye filmlerden bahsetmek mümkün değil. Teknik ve gişe başarısı açısından da yapılanlar ortada. Av Mevsimi de bir polisiye. Derdiniz nedir?

- Teşhisi doğru koyarsanız çözümü bulursunuz. Ne yazık ki böyle bir amaç olmadığı için en azından korku sineması adına başarısız örnekler izlemeye devam edeceğiz. Öykümü yalnızca polisiyeye dayamanın doğru olmadığını düşünüyorum. Bu hikâye kuru bir polisiye, flu bir anlatım değil. Bazen daha fazla lezzet duymak istersin. Derdim işte buydu. Karakterlerle ilgili olarak başka noktalara yolculuklar yapmayı denedim. Eğer istediğim tadı yakalayabildiysem tatmin olacağım. Bunları anlatıyorum ama yine de ne filmden öncesini ne de sonrasını konuşmayı sevmiyorum.

- Çok az röportaj veriyorsunuz. Sizinle konuşurken de her şeye hazır olmam konusunda beni uyardılar. Bu huysuzluk mu, isteksizlik mi? Neden korkuluyor sizden?

- Mizaç meselesi bu. Ahkâm kesmekten keyif almıyorum. Ne anlatmak istediysem filmde var. Gün geçtikçe daha çok zorlanıyorum bu konuda. Çünkü herkes her şeyi biliyor. Ben de merak ediyorum, bana benimle ilgili bilmediğin ne sorabilirsin ya da okuyanı şaşırtacak neler yazabilirsin. Söyleyecek sözüm yok, yalnızca çekecek filmlerim var.

- Film afişlerinizde “Bu Bir Yavuz Turgul Filmi” cümlesi hiç olmadı. Şimdi her filmin altında bu cümle güzel fontlarla dalgalanıyor. Sizinki bir tepki mi?

- Kendini olduğundan farklı görmek ya da önemsemek tehlikeli ve marazlı bir zihniyet. “Bir”le başlayan bu cümle, slogan, işe ayrıcalık katıyor. Ama ayrıcalığı seyirci verir. Sen oraya öyle yazdın diye de film iş yapmaz.

- Sinema cesaret işi ya da sinemada istediğini yapabilmek cesaret işi. Sizin filmleriniz ne kadar size, ne kadar izleyiciye ait oldu. Yani tam olarak istediğinizi yapabildiniz mi?

- Yeşilçam'ın en canlı döneminden başlayan bir yolculuk yapmışsanız benim gibi, orada da seyircinin filmin içinde olması gerektiğini görmüşseniz, aksinin olamayacağını biliyorsanız, birden bire seyirciyi tamamen kendinden uzağa düşürüp, “ben istediğim filmleri yapacağım, beni anlayan anlar, anlamayan anlamasın” derseniz o iş yürümez. Biz seyirciyle bir yerlere gitme alışkanlığından geldik. Onlara gerekli saygıyı göstermek zorundayız.

Sektörün gerçek kahramanı ben değilim

- Gazetecilik eğitimi aldınız, Ses dergisinde çalıştınız, sonra sinema geldi. Sinema olmasa ne yapardınız?

- Yaratıcılığın olduğu alanları tercih ederdim. Ses dergisinde yazı işleri müdürüyken de böyleydim. Huylarınız ve alışkanlıklarınız sizi bırakmaz. O yüzden değişemezsiniz. Sinema yapmasaydım da kalemim hep elimde olurdu.

- Sinema kaygan bir zemin. Omuzlarınızın düştüğü anlar hiç olmadı mı?

- Bu konuda şanslıyım çünkü darbe yemedim. Uzunca bir dönem Arzu Film’de Ertem Eğilmez ile çalıştım. Sektör sallanmaya başlayınca reklamcılık yaptım. İlk filmimi çektiğimde dört yıllık reklamcıydım. Nimetlerinden sinemada çok yararlandım. O sallantıda omuzları düşen ama yıkılmayan adamlar sektörün gerçek kahramanları, ben değilim.

- Reklam duayeni Jacques Seguela “Anneme reklamcı olduğumu söylemeyin... O beni bir genelevde piyanist sanıyor!” diyordu. Reklam piyasası tam bir cadı kazanı ama size can simidi olmuş...

- Hep istediğim filmleri yaptım, o yüzden uzun aralar verebildim. Sözün özü şımarıklık yapabilecek lükse sahiptim. Soluklandığım zamanlarda rahattım. Bu rahatlık bana çok okuma, çok araştırma ve bilgi depolama şansını verdi. Mesela bu filmin tohumları 2004 yılında atıldı, çekimi 2010 yılına uzadı. Altı yıl! Düşünsenize bu rahatlığı. Hızlı olmaktan kaynaklanan savrukluk o yüzden hiç olmadı bende. Hep demimi iyi aldım. Bana bu özgürlüğü reklamdan kazandıklarım sağladı. Reklamcılığın sıkıcılığından, terbiyesiz müşterilerin baskılarından boğulduğumda da sinema bana huzur verdi. Her tarafta makul zaman geçirmek gerekli. Çünkü ikisinden de nefret ettiğiniz zamanlar oluyor. Her şey dengede gizli.

Altı yılda yazdım, 51 günde çektim

- Çektiğiniz filmlerin senaryoları size ait. Biri gelip “senaryomu çeker misiniz?” dese, çeker misiniz?

- Bakışıma, felsefeme, ideolojime uygun bir senaryo getirirse büyük keyifle, bayıla bayıla çekerim. Ben “Av Mevsimi”ni altı yılda yazdım, 51 günde çektim. Biri altı yılda yazsın, ben iki ayda çekerim.

- Sinema dışında hayatınızda ne var?

- Bu filmin hikâyesi bir fizyoterapiste, Yavuz Tanyeli'nin bir resmine bakarken çıktı. Aklıma tohumları desenini görünce ekildi. Sonra bir müzik, birkaç haber filmime aktı. Sinema hayattan besleniyor, farkında olmadan onları topluyorum. O yüzden ilgilendiğiniz alanlar ne kadar genişlerse o kadar çok şey öğreniyorsunuz.

- Yani soruya inat hayatınızdaki her şey sinemanın içinde?

- Ben hayatımın içindeki boşlukları doldurmaya çalışıyorum. Haftada ortalama 20 sinema filmi izlerim. Bu çok büyük keyif. Keşke ben hep izlesem, hiç çekmesem.

- Tecrübelerinizi gençlere aktarmak gibi bir fikir yok mu aklınızda?

- Ben bir tek şey bilirim, o da senaryo yazmak ve film çekmek. Proje adamı olamadım, beceremedim. Sosyal alanların ele avuca gelmez insanları vardır, ben onlardan hiç olamadım. “Hadi çocuklar size senaryo yazmayı öğreteyim” diyemem. Ama birileri beni çekiştirirse seve seve yaparım. Hatta çocuklara, gençlere değil yaşlılara da öğretirim.