Sorunlar Alanlarda Konuşulanlar Değil

cumhuriyet.com.tr

Bugünkü manzarayı 1950’den bu yana biliyoruz. Anayasanın bir parti önerisi, bir güreş olmadığını bir ‘uzlaşma’ (concensus) belgesi olduğunu ve bunun toplumdaki değişik hakları açıkça kollayan bir temel yasa olduğunu öğrenmeden, halk, ‘evet-hayır’a indirgenmiş bir horoz dövüşüne davet ediliyor.

Kimse referandumun konusunu anlayacak kadar bilgili olmadığı, genelde hukuksal önerilerin yaşamlarına nasıl etkili olacağını anlamakta zorluk çektiği ya da tümden karanlıkta olduğu için, nüfusun büyük bir yüzdesinin, içeriğini anlaması söz konusu olmayan referandum amacı dışında çarpık bir oylamadır.

Sonuçta AKP’li ya da AKP karşıtı olmaya indirgenen oylama, soruların yanıtı olmayan, bir evet-hayır sorgulamasına dönüştü. Halkın Türkiye anayasasını ya da anayasal haklarını bildiği yok. Pratikte politikada ‘o’ ve ‘ben’e indirgenmiş bir bölünme aracı olarak kullanılıyor.

Bu ikilik Cumhuriyetten sonra da Halk Partisi ve karşıtları olarak vardı. Sonunda Demokrat Parti ile aptal bir particilik kavgası sağlıklı ve gerçekten demokratik bir parlamento yaşamına ulaşmayı engelledi. Seçimlerde sonuçlar değişebildiğine göre halk ikiye ayrılmıyor. Fakat politikacı olanlar bütün politik görüşlerini iktidar ve muhalefet karşıtlığı üzerine kuruyorlar. Nedense halkın sağduyusu parlamentoya yansımıyor, cehaleti yansıyor. İkilik hevesi, iktidarın cehaleti ile ilgili olarak güçleniyor. Seçim döneminde toplumun kuşkulu uygulamalardan biraz haberi oluyor. Sen ve benin kavgaları cemaziyülevvel’li karanlık olayların peçesini kaldırabiliyor. Bu bağlamda Türkiye’de politikacı kimliği ağırlıklı bir sorun.

Horoz dövüşü

Ne var ki toplumun asıl sorunları bunlar değil. Devlet kimin elinde olursa olsun, toplumun geleceğine ilişkin yanıtlanması gereken sorunlar değişmiyor. Bugünkü manzarayı 1950’den bu yana biliyoruz. Anayasanın bir parti önerisi, bir güreş olmadığını bir ‘uzlaşma’ (concensus) belgesi olduğunu ve bunun toplumdaki değişik hakları açıkça kollayan bir temel yasa olduğunu öğrenmeden, halk, ‘evet-hayır’a indirgenmiş bir horoz dövüşüne davet ediliyor.

Halkın bir şey anlamaması bir yana, ipsiz sapsız laflarla taraf tutanlar da bir şey bilmiyor. Hukukçuların büyük bir özveriyle çalışıp halka doğru olanı duyurması süreci çalışmıyor. Çünkü demokratik bir bilgi kirliliği var. Demokratik(?) yalanlar var. Cahil bir toplumda demokrasi olmayacağını Jefferson 18. yüzyılda söylüyordu. Biz hangi bilgilenme aşamasına geldik de cahillikten kurtulduğumuzu savlayacağız? Toplumu cahil görmekten üzücü ne olabilir?

Halkın sağduyusu

Bu süreçte AB ve ABD kendi tarihlerinden bildikleri gerçeğe boş vermeleri Türkiye’yi hangi statüde gördükleri ve eski deyimiyle ‘zımnen’ bizi demokrasiye layık görmediklerini kanıtlıyorlar. Kimi açıkgöz görevlilerin liberalizm ve demokrasi çığırtkanlığı yapmaları tozu dumanı büsbütün arttırıyor. Dümeni kırılmış, pusulasız geminin bir kayalığa kendinden çarpacağını bir yana bırakıp, mademki anayasa sorununu bilmiyoruz ve sorunu partiler karşıtlığına indirgiyoruz, öyleyse halkın anlayacağı gerçek sorunlara partilerin yanıt vermesi istenmeli. Toplumun tek kozu yine halkın sağduyusudur. Yoksa bu olan biten havanda su dövmektir. Havanda su döverken doğru yoldan sapılabilir. Kanımca halk aşağıdaki sorunlara bir tarafından bulaşmıştır. Ve yanıtlarını da anlayabilir.

1. Türkiye neden yeteri kadar buğday üretemiyor? Fiziksel olanak mı yok, yoksa ithalat kimilerine para mı kazandırıyor? Rusya, Ukrayna, Türki Cumhuriyetler hatta İsrail, şu veya bu nedenle buğday vermez ya da veremezse, halk ekmeğe kaç para ödeyecek, buna yanıt arayan, ve halka anlatan biri var mı?

2. Türkiye teknolojide neden İsrail’den geri? Biz de Amerikan dostu değil miyiz? İsrail 5.5 milyon, altmış yıllık bir devlet ve sürekli savaşta ve geliri adam başına yılda 23 bin 500 dolar. Bu utanç verici bir durum değil mi? Bizimkini kimse doğru dürüst bilmiyor.

3. Türkiye neden enerji açığı bir ülke? Su var, güneş var, rüzgâr var. Neden bütün gelişmiş ülkeler gibi alternatif enerjiyi vakit varken geliştirmiyoruz?

4. Türkiye’de benzin neden bütün ülkelerden daha pahalı?

5. Hükümet neden ordu ile, hukukçularla, işçilerle, çiftçilerle, emeklilerle ve üniversitelerle kavgalı?

6. Türkiye neden dünyanın en borçlu ülkelerinden biri?

7. Halkın anlayacağı en önemli gösterge yıllar içinde gelirle soğan fiyatı arasındaki ilişkinin doğası. Ekmek, soğan, patates, zeytin, pirinç fiyatı her şeyden daha açık olarak toplumun ekonomik durumunu açıklıyorsa neden soran ya da sormayanların söylemine yansımıyor?

8. Eğer teknolojide, bilimde, öğretimde, üretimde geri kalındığı zaman buna önce gelişmemişlik, sonra fakirlik deniyorsa ve bunun gelecekte köleliğe dönüşmesinden başka bir alternatif yoksa bizim gibi bütün Müslümanlar her şeyden önce bunu düşünmek zorunda değiller mi?

9. Kuran dünyanın en seçilmiş halkına köleliği mi uygun gördü? Yoksa gelişmiş ülkelerin istedikleri kıvamdaki ülkelerde yaşayanlar mı insanların en seçilmişi? Kuran’ı bazıları yanlış yorumluyor kuşkusuz. Hiç olmazsa AB ve ABD gibi yorumlamasınlar. Hiç olmazsa bu fakir halka 15 yıl sonra, çocuğu okula gitmeye başladığı zaman emperyalizmin kölesi olmayacağımızın kanıtlarını versinler.

Çağdaş bir İslam devleti, olayını hatırlatayım: İran, köpek besleyenleri suçlu sayan bir yasa (ya da başka bir şey) çıkarmış. Kimileri İran’a benzemeye çalışırken köpeklerin mekruh mu, tahir mi olduğunu incelemeli. Ashab-ı Kiram ne düşünüyor acaba?