'Sorun olmayan sıfır komşu'/2

‘Sıfır sorun politikası’nda ciddi bir revizyona ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Prof. Dr. Fuat Keyman, öncelikle içerde demokratikleşmenin gerektiğine vurgu yapıyor

cumhuriyet.com.tr

Erdoğan yönetiminin “Arap Baharı” sürecindeki en büyük yatırımı olarak görülen Mısır’daki Müslüman Kardeşler iktidarının askeri darbeyle devrilmesiyle dikkatler Ankara’nın Sünni merkezli mezhepçi siyasetinin faturasının ne olacağına çevrilmiş durumda.

Sabancı Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler üzerine çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Fuat Keyman, başta Körfez olmak üzere ve küresel çevrelerde Mısır-Türkiye ekseninde Erdoğan-Mursi yakınlaşmasının başkanlık sistemiyle Müslüman Kardeşler liderliği yapısına dönüşmesi çabalarının kaygı yarattığını söylüyor. “Arap Baharı”yla bölgede ivme kazanan Türkiye modelinin sona erme riskine işaret eden Keyman’a göre başkanlık yerine parlamenter sistemin güçlendirilmesi gerekiyor.

- Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun politikası”nın şu anki karnesi ne durumda?

FUAT KEYMAN - Mısır’daki darbeden sonra, Suriye, Irak, İran ve Mısır, tabii buna İsrail’i de eklersek Türkiye’nin komşularıyla sıfır politikasında çok ciddi bir revizyona gerek ver. Daha da ötesinde, Türkiye modeli de bitti mi tartışmalarının yapıldığı bir döneme girmiş olduk.
Mısır’da yaşananlara darbe demek doğru olmakla birlikte hükümetin hâlâ Mursi’yi cumhurbaşkanı olarak tanıması, yeni hükümetle ilişkilerini ciddi anlamda bozuyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı sıfatıyla Baradey’in Başbakan Erdoğan’ı telefonla araması, Erdoğan’ın onu hangi sıfatla kabul edeceğim eleştirisini çok açık olarak kamuoyuna yapması... Bugün Mısır’la sadece ilişkiler değil tanınma düzeyinde bir sorun olduğu ortaya çıkıyor. Öyle olunca da tabii ki oradan da tepkiler geliyor. Tepkilerle gerilen ülke hem İsrail-Filistin sorunu hem de “Arap Baharı” bağlamında kilit ülke.

 

Model Türkiye algısı bozulabilir

Suriye, İran, Irak ve ardından Mısır’la da sorunların ortaya çıkması bölgedeki Türkiye algısının, model, ilham kaynağı, laik yapısı, Müslüman nüfusu, ekonomik girişimciliği bağlamında, ciddi anlamda bozulma riskiyle karşı karşıya olunduğunu bize gösteriyor.

- AKP’nin Müslüman Kardeşler’e yönelik desteğine Körfez ülkelerinin tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Türkiye-Mısır ilişkilerinin Müslüman Kardeşler temelinde bölgede ve küresel düzeyde algılanışında iki türlü endişe dile getiriliyordu. Bunlardan biri hem Erdoğan’ın hem Mursi’nin başkanlık sistemi içinde gücü ellerinde bulundurma istekleridir. Bunun bölgesel istikrara zarar verebileceğini düşünüyorlar. Müslüman Kardeşler altında Mısır-Türkiye yakınlaşması, Mursi-Erdoğan yakınlaşması temelinde başkanlık sistemi olarak sembolize edilmesi, Arap Baharı’ndaki ülkelerdeki seçimleri Kardeşler’in kazanmasına tepkilerle düşünülünce bir endişe yarattı. Körfez ülkelerinde, Erdoğan-Mursi’nin tarzı bir liderliğin, bölgeye, kendilerine zarar verebileceği kaygıları vardı. Washington’ın da bu anlamda sorunu olduğunu görüyoruz. Önemli bir nokta, bir İslam demokrasi tartışmasının medeniyetler çatışması türü kültürel temelde değil başkanlık sistemi, liderlik yani gücün yoğunlaşması temelinde yapılması.

- Suriye ve Mısır AKP hükümetinin bölgesel güç olma çabasını nasıl etkiler?

- Türkiye’de çözüm sürecinin başarıyla devam etmesi, yani ölümlerin olmaması, aktörlerin hem Türkiye hükümeti hem de Kürtler temelinde irade göstermesi bağlamında Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Foreign Policy dergisinde dış politikada sıfır sorun hem yaşıyor hem de etkinliğini sürdürüyor diye bir makalesi çıkmıştı. Makale çıktığı zaman İsrail’in özüründen sonra bir normalleşme olabilir yorumları yapılıyordu.

 

Sıfır sorun başarısız oldu denebilir

Çözüm sürecinde Türkiye-Kuzey Irak ilişkileri, Suriye Kürtlerinin bu sürece eklenmesi önem kazanmıştı. Hem Türkiye’nin içindeki demokratik yönetim hem de dış politikadaki kilit ülkeler İran, Mısır ve Rusya ile ilişkiler önemliydi. Mısır burada en rahat olarak gözüküyordu, İran ve Rusya ile ilişkilerde sorunlar vardı. Ama Gezi olayları ile birlikte ülke içinde demokratikleşme bağlamında yaşanan sorunlar, Mısır’daki darbe, Erdoğan’ın Gezi olaylarına, Mısır’a bakışı ve çözüm süreci temelinde göstermiş olduğu farklı tepkilere bakarsak o zaman Türkiye modeli algısının bölgede bozulmasının nedenleri olduğunu görebiliriz.

- “Türkiye modeli” bitti mi?

- Türkiye modelinin bittiğini söylemek için çok erken. Ama, ister komşularla sıfır sorun politikası temelinde olsun, aktif dış politikanın ve Türkiye modelinin özellikle siyasi boyutta yeniden yapılanmaya ihtiyacı var. Komşularla sıfır sorun politikası bir ilkeydi ama şu anda ciddi anlamda etkinliği yok. Etkinliğinin olmaması başarısızlık olarak da değerlendirilebilir. Sıfır sorun ile Atatürk’ün yurtta sulh, cihanda sulh politikasında bir paralellik var. Bunda demokratikleşme, laiklik, toplumu kucaklamak, vizyonerlik önemli. Atatürk’ün en büyük liderlik vizyonlarından bir tanesi çok pragmatik olarak doğru stratejilerle, doğru adımları atmasıydı. Ben bugün baktığım zaman sadece sıfır sorun politikasının etkisizleşmesini değil, sürecin bu şekilde belli olumsuzluğa doğru kayması halinde Türkiye modelinin çok büyük riske girebileceğini düşünüyorum. Oysa, Arap Baharı’na baktığımız zaman Türkiye gibi bir referans noktasına ihtiyaç var.

 

Gazze’ye gitmesi çok zor

- Washington bir dönem AKP’yi övüyordu, şimdi nasıl bakıyor?

- Övüyordu ama gerek ABD’deki düşünce kuruluşlarındaki tartışmalara gerekse dış basındaki yorumlara, ABD’li yetkililerin temaslarından çıkardığımız sonuca baktığınızda iki şey çıkıyor. Her ne kadar ABD ziyaretinde Erdoğan VIP düzeyinde muamele görse bile hem Gazze olayında ve başkanlık sistemi temelinde AKP’nin çok hoşuna gitmeyecek gelişme olmuştu. Başbakan’ın artık Gazze’ye gitmesi çok zor. Gezi olayları sonrasında AKP hükümetinin son 11 yıllık yönetiminde ilk defa uluslararası toplum yani ABD, Avrupa ile büyük bir kopuş, meşruiyet sorunu ortaya çıktı. 2008’de uluslararası toplum AKP’nin kapatılmasına karşı açık tavır almışlardı. 5 yıl sonra ise bunun tam tersi ilişkilerin kötü, kopuk olduğu gözüküyor. “Acaba AKP demokrasiye dönecek mi, yeni anayasa yapacak mı, başkanlık sisteminden vazgeçecek mi” üzerine bir tepki ve endişe var. Gezi olayları sonrasında uluslararası toplum perspektifine baktığımız zaman AKP’ye karşı bir sorgulamanın olduğu ortada. AKP de bence kendi içinde sorunların farkında. Başbakan’ın faiz lobisinde olduğu gibi açıklamalarında kimi u dönüşleri ya da Cumhurbaşkanı Gül’ün Mısır elçisiyle görüşmesi bunun göstergesi. Erdoğan ve Gül cephesinde bir ayrışma olduğunu görüyoruz.

 

AKP çözüm sürecinde somut adımlar atmalı

- Kürt Bölgesel Yönetimi, Suriye ve Türkiye’deki Kürt taleplerine baktığımızda yakın gelecekte bölgede birleşik bir yapı görüyor musunuz?

- Çözüm sürecinin iki amacı vardı, birincisi çatışma döneminin sona ermesi, ölümlerin olmaması. İkincisi de ilk defa bir devlet projesi olarak Türkiye ile Kürtler arasında bölgesel değişime bağlı olarak bir birliğin, güvenlik, ekonomi kalkınma sağlanması kararının alınmasıydı. Bu işbirliğinin Türkiye içindeki Kürtler kadar K. Irak ve Suriye’deki Kürtler ayağı da vardı. Böyle olunca da Kürtler de AKP hükümeti de bu işbirliğini destekledi. Suriye’deki Kürt PYD demokratik özerklik istiyoruz diyor, Türkiye’dekiler demokratik reformlar bağlamında somut adımların atılmasını talep ediyor. Bu adımlar atılmazsa, sorun olabilir. Kürtlerden güçlü ikaz var, tepki göstermek yerine AKP’nin çözüm sürecine, yeni anayasa konusunda daha iradeli somut adımlarla yaklaşmasında fayda var.

 

Çok aktif olmamalıydı

- Eleştirileriniz en çok hangi konularda?

- Siyasi olanla başlayayım, komşularla sıfır sorun ya da Türkiye modeli başkanlık sistemi ile birleştiği zaman olumsuz algılanıyor. Bu yüzden de aktif dış politikanın ve komşularla sıfır sorunun Türkiye içinde demokratikleşmenin çok net olarak ortaya konulması temelinde gitmesi gerekiyor. Türkiye’de parlamenter demokrasinin, ifade özgürlüğünün güçlendirilmesi lazım. Demokrasinin pekişmesi çok önemli ve buradaki tercihin parlamenter demokrasi temelinde yapılması gerek, başkanlık sistemi ile değil, böyle bir revizyona ihtiyaç var. İkincisi de hem Suriye hem de Mısır, Müslüman Kardeşler olayında Türkiye’nin stratejik olarak kendini çok fazla ön plana koyan ve aktif rol oynayan bir yapıda olmaması gerekiyor. Suriye’de muhalefet temelinde çok fazla angaje olması Türkiye’yi yalnız bıraktı.

 

Stratejik 3 hata yapıldı

- Sizce AKP mezhepçi bir politika izlemenin bedelini mi ödüyor? Yapılan hatalar neler?

- Esad rejiminin uzun sürebileceğini hesaplayamamak. Bir taraftan haklı olarak mültecilere kucak açarken diğer yandan Suriye muhalefetiyle çok fazla içli dışlı olmak sorun yarattı. Mursi-Erdoğan yakınlaşması bir taraftan mezhep bir taraftan Sünni eksen gibi tartışmalarda Türkiye’nin çok ön plana çıkartılması bence stratejik bakımdan hatalıydı. Çünkü Arap Baharı’nın başında olsun, son 10 yılda olsun Türkiye’nin gücü 3 yerden geliyordu: Ekonomik, girişimcilik anlamında dinamizm, Müslüman bir toplumda laiklik ve demokrasi bağlamında iki ileri bir geri gitse bile demokratik, laik yapısı. Arap Baharı başında Erdoğan bu ülkelere gidip devlet laik olsun demişti. Üçüncüsü de Türkiye’nin AB ile ilişkileri. Gezi olaylarından sonra AB’den sert eleştiriler geldi. Bu üç alanda da sorun çıktı, Türkiye stratejik bir hata yapmış oldu. Mısır’ın şu anda bir yönetimi var. O yönetimle en geç bir yıl içinde seçime gidilecek, Türkiye bu ülkenin var olan yönetim yapısıyla bir ilişkiye girmek durumunda. Baradey aradığı zaman o telefonu almak ve konuşmak da önemli.

 

Yeniden model olmanın yolları

- AKP hükümeti nasıl bir yol izlemeli?

- Türkiye yeniden demokratikleşmesine döner, anayasasında hamle yaparsa, çözüm sürecini götürebilirse, AB ile ilişkilerinde belli bir düzenlemeye gidebilirse, Ortadoğu ile ilişkilerinde ekonomik girişimcilik, dinamizm, laiklik yapısını ön plana çıkartabilirse tabii ki yeniden model kalabilir. Türkiye’nin özellikle Başbakan temelinde içeride demokrasiye u dönüşüne, toplumu kucaklayıcı olmaya, doğru strateji ve ilkelerle fazla angaje olmayan dış politikasına geri dönmesi gerekiyor.