Sonsuz zamanda bir serüven (20.05.2020)
Madeline Miller, ‘Ben, Kirke’de; Odysseia’da kendine oldukça küçük bir yer edinebilmiş, bir titan ile bir nymphanın kızı olan, soydaşları tarafından sürekli horlanan, babasının sarayında bile kendisini ait olduğu yerde hissedemeyen Kirke karakterini alıp ona kendi sesini kazandırıyor. Bir kadının mücadelesini ortaya koyuyor.
Ece ÇavuşluAtaerkil düzenin
en sağlam dayanakları her zaman tarihi, dinsel ve mitolojik eserler üzerinde
yükselir. Bu eserler arasından belki de en dikkat çekenlerden biri Homeros’un
Odysseia’ya destanıdır ve geçtiğimiz yıllarda ilk kez bir kadın çevirmen, Emily
Wilson, tarafından İngilizceye aktarılması edebiyat camiasında büyük yankılar
uyandırmıştır.
Madeline Miller da
bu mitoloji anlatısında daha kapsamlı bir bakış açısı sunmak için, Odysseia’da
kendine oldukça küçük bir yer edinebilmiş Kirke karakterini alıp ona kendi sesini
kazandırır.
Bir titan ile bir
nymphanın kızı olan Kirke, ailesinin kara koyunudur. Ölümlüler gibi ince sesi,
Prometheus’un cezalandırılması karşısındaki merhameti ve diğer soydaşları
tarafından sürekli horlanması, babasının sarayında bile kendisini ait olduğu
yerde hissedememesiyle sonuçlanır ve o da sonunda gözünü ölümlülere çevirir.
SÜRGÜN EDİLEN
KURBANIN AZMİ
Sıradan bir
balıkçıya âşık olmasıyla, tanrılara dahi yasak olan büyünün kapıları önünde
açılır. İlk kez kadere müdahale edebilme gücünü avuçlarında tuttuğunda aldığı
tüm yanlış kararlar, sonsuza kadar tek başına yaşamak zorunda kalacağı bir
adaya sürgün edilmesine sebep olur çünkü ne âşık olduğu adam ne de babası kendi
erkine karşı onu tercih eder ve Kirke’nin asıl hikâyesi belki de burada başlar.
Mitolojik ve
fantastik anlatının bir ürünü olmasının yanında, Ben, Kirke aslında adım adım
kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenen bir kadının zamana yayılan serüvenidir.
Tecavüz ve
öldürülme tehlikesiyle burun buruna geldiğinde kurban konumunda kalmaktan çok
daha fazlasını yapabileceğini ve bunu ne pahasına olursa olsun yapması
gerektiğini öğrenmesi, sonraki yaşamında erkeklerle olan her ilişkisini
etkiler. İntikam, güç savaşları ve sevginin gerçek doğası gibi temalar bu
süreçte çok yönlü olarak ele alınır.
Madeline Miller,
bunca asırdır erkeklerin erkeklere anlattıkları hikâyelerde kendine ancak
birkaç satır yer bulabilen, bulduğunda da yine bir erkek üzerinden
tanımlanabilen kadın karakterlerden birini bütün doğasıyla ele almasıyla
bambaşka bir işe imza atmış ve günümüz kadın sorunlarına da incelikle
değinmekten hiç imtina etmemiş.
ÖLÜMSÜZLÜĞÜN
ÜZERİNDEN KADININ YERİ
Ben, Kirke’nin bu
kadar sevilmesinin altında yatan neden de bu olsa gerek çünkü herkesin okuma
listesinde bulunan ama zamanla geriye düşmüş Homeros destanlarının bir muadili
olarak görülmüyor. Yazarın o kadar şiirsel bir dili var ki klasik bir eserin
yeniden anlatısı olmanın hakkını sonuna kadar veriyor.
Pek çok farklı
düzlemde okuma yapmaya imkân veren bu kitap, Kirke’nin ölümsüzlüğü üzerinden
aslında kadının toplumdaki yerinin gelişimini izliyor.
Cadılığın
karalanması Ortaçağ’ı, cinselliğin kötülenmesi geçtiğimiz yüzyılı ve romanın
sonunda meydana gelen değişimler ise günümüzde yaşanan hak kazanımlarını
vurguluyor.
Birilerinin kızı,
sevgilisi, karısı ve annesi olabilmiş Kirke, kadınlığın sancılarını yaşarken
gitgide daha cüretkâr oluyor. Pek de sürpriz olmayan sonu ise, okura derin bir
soluk aldırıyor.
İthaki
Yayınları’ndan basılan ve Seda Çıngay Mellor çevirisiyle dilimize kazandırılan
Ben, Kirke, mitolojiyle ilgisi olsun olmasın herkesin okuyup rahatlıkla takip
edebileceği bir eser olarak geçtiğimiz yılın en çok satan kitapları arasındaki
yerini bu sene de koruyacak gibi görünüyor.
Ben, Kirke / Madeline Miller / Çeviren: Seda Çıngay Mellor / İthaki Yayınları / 408 s.