Soma'nın yalnız çocukları
Soma’da 432 çocuk tam 362 gündür babasız. Üstelik onlar için hayatları boyunca sürecek travma daha yeni başlıyor. İlk günlerdeki aşırı ilginin kesilmesiyle yalnızlık duyguları daha da büyümüş. Onlar için ‘madene giden babalar ölür’.
Damla YurSoma maden katliamı acısının üstünden bugün tam 362 gün geçti. 301 işçiye mezar olan bu facia, arkasında kocalarını madene gömen 301 kadın ve 432 çocuk bıraktı.
Facianın hemen ardından Türkiye adeta Soma'ya koşmuştu. Soruşturma başladı, devlet sözler verdi, çeşitli kurum, kuruluş ve bireyler bağışlar topladı. Oyuncaktan bisiklete, ayakkabıdan gıdaya bölgeye koli yağdı. Yaşanan acı binlerce fotoğrafla, sayısız haberle kamuoyuna duyuruldu. Ancak birçok araştırmaya göre toplumsal hafızamız 54 günle sınırlı. Bizler dava sürecine ya da yeni bir drama kadar bu acının üstünü örterken, 300’e yakın eş, 432 çocuk ve binlerce komşu, arkadaş, akraba ölen madencilerin acısıyla baş başa. Aradan geçen bir yılın ardından çocukları gözlemlemek ve annelerden dinlemek için Soma'dayız.
İSMET AŞIRI İLGİDEN SONRA YALNIZ KALDI
Faciada hayatını kaybeden Hayrullah Baygül'ün 3 yaşındaki çocuğu Enes'i görmek için anne Zemine Baygül'le iletişime geçmiştik. Madene kocasını gömen Zemine Baygün 11 aylıkken beyin felci geçiren ve özel bir odadaki yatakta solunum cihazına bağlı yaşayan Enes’in sağlığına kavuşmasını bekliyordu. Gitmeden önce öğrenmiştik ki, Baygül ailesinin sıkıntısı Enes'in ilaçlarının SGK tarafından karşılanmamasıydı. Soma’ya gittiğimizde ise, hastane önünde bekleyen anne Zemine Baygül'ün minik Enes'in ölüm haberini aldığı âna denk geldik.
Enes uzun süredir burnundan besleniyordu. Hastane bahçesine vardığımızda isyan eden, sinir krizi geçiren anne Baygül'ün yanında, eşini kaybeden diğer madenci eşleri vardı. Anne Baygül gözyaşları içerisinde cenaze işlemleri için Balıkesir yoluna çıkarken de ona 20'ye yakın ölen madenci ailesi eşlik etti. Bu durum, bölgede son bir yıldır artan dayanışma ruhunun Baba evde kal, madene giden ölüyor Fotoğraflar Oğuz Yıldız Emre Döker Damla Yur en önemli göstergesiydi.
Soma’da aşırı ilgi sonrası yalnız bırakılma hissini en kuvvetli biçimde yaşayan çocuklardan biri 14 yaşındaki İsmet Salgın. Faciada hayatını kaybeden İbrahim Salgın'ın üç çocuğundan biri olan İsmet’in çarpıcı bir hikayesi var. Babasının dört yıl önce kahvehanesini kapatıp madene girmesinin sebebi, Akdeniz anemisi olan oğlu İsmet'in on binlerce lira gerektiren tedavisini devlet güvencesine alacak sigortaya sahip olmaktı.
Baba Salgın bir yandan madende çalışıyor, diğer yandan oğlu için uygun ilik arıyordu. Faciada hayatını kaybeden 149 işçi de İsmet'e donör olmak için kan örneği vermişti. Salgın ve 149 işçi madenden sağ çıkamazken İsmet'e umut faciadan 1 hafta sonra Avrupa'dan gelmişti. Bulunan uygun ilik için 10'da 10 uyumlu denmesine rağmen bu umut sadece dört ay sürdü. Eylül ayında naklin gerçekleşmesi beklenirken Almanya'daki donörün liste dışı kalmasıyla İsmet ameliyat olamadı.
Türkiye'ye o dönem umut veren İsmet'in hayalleri medya aracılığıyla tek tek gerçekleşmişti. Fanatik Fenerbahçeli çocuk futbolcularla buluştu, etrafı bireylerden ve kurumlardan gelen oyuncak paketleriyle kuşatıldı. Sağlık Bakanlığı İsmet'in tedavisini takibe aldı, hastane kontrollerine özel araçlar tahsis edildi. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, İsmet'in karnesini istedi, karşılığında bisiklet hediye etti. Karne geri gönderilmedi ve destekler yavaş yavaş kesildi.
ÇOCUKLAR SÜREKLİ MEZARLIĞA GİDİYOR
Anne Aynur Salgın İsmet'in gördüğü aşırı ilgiden sonra tekrar eski hayatına döndüğünde babasız kaldığını fark ettiğini belirterek, "Onun depresyonu üç-dört ay sonra başladı. Önce şımardı, ardından yalnız kalıp içine kapandı. Şimdi dersleri de kötü. Ayda bir hastaneye gidip kan alıyor. Bir yandan ilik aranıyor, ancak sonuç yok” diyor.
Aynur Salgın kızları Gökçe (12) ve Şirin (9) için de endişeli: "Çocuklar hep mezara gitmek istiyor. Ben bir yandan çalışıyorum, nasıl götüreyim? Ayrıca sürekli oraya gidip ağlamaları da onlara iyi gelmiyor. Baba acısı çok zor."
KEŞKE YİNE OKULA BABAM GÖTÜRSE
27 yaşındaki Suna Kılınç da eşini toprağa gömüp, iki çocuğuyla hayata tutunmaya çalışan bir kadın. 9 yaşındaki Cafer ve 7 yaşındaki Arzu da İzmir Kınık’ta babasız yaşamlarına devam ediyor. Kılınç psikolojik destekten ne ölçüde yararlandıklarını anlatıyor: “Sadece Kınık merkezde 8 madenci öldü. Buraya bağlı köylerle beraber 50 aile cenaze kaldırdı. Ama psikolojik destek Kınık’a değil, Soma merkeze kuruldu. Eşlerimiz zor gidiyordu, biz nasıl gidelim? Çocukları bir defa götürebildim. Çok içlerine kapandılar.” Suna Kılınç babalarının cümlesi geçmeden bir gün dahi yaşamadıklarını da ekliyor: “Eşim çocukları öğle yemeğinden sonra okula götürürdü. Mesela bugün bile kızım ‘Keşke babam götürse yine’ dedi.”
ZORUNLU GÖÇ
Yaşanan facia sonrası göç etmek zorunda kalan aileler de olduğunu öğreniyoruz. Bu durumun iki sebebi var. Kadınların kendi anne ve babalarının yanına taşınma zorunluluğu ve çocukların sağlığı için hayatlarından ‘maden’ kelimesini çıkarma isteği. Göç etmek zorunda kalanlardan biri Tomurcuk Sidal. Eşinin de öldüğü faciayı en son duyanlardan. Çünkü o sabah doğum için hastaneye kaldırılmıştı ve eve döndükten birkaç gün sonra durumdan haberi oldu. Bir süre sonra da, eşini ailesiyle beraber yaşadığı o köyden ayrıldı çünkü herkesin altüst olan psikolojisi nedeniyle sık sık tartışma çıkıyordu.
BİR PARKLARI BİLE YOK
İzmir Kınık merkezde bir ilk okulun çıkış saatine denk geliyoruz. Okuldan çıkan çocuklar bizi fotoğraf makinesiyle görünce koşuşmaya başlıyorlar. ‘Ölen madenci çocuklarına gelmişler’ diye bağıran çocuklar parmakla, ‘Abla bunun babası öldü, abla bunun dayısı, amcası...’ diye göstermeye başlıyorlar. Çocukları zar zor susturduktan sonra ise 7 yaşında ve isminin Sıla olduğunu öğrendiğimiz kız çocuğu, “Abla benim babam ölmedi ama madenci” diyor. Sıla’yı, Poyraz, Ali ve birkaç çocuk daha aynı cümlelerle takip ediyor. Kısaca bölgede babası ölen çocuklar parmakla gösterilirken, babası hâlâ madene inen çocuklar da kahraman ilan edilmeyi bekliyor. Öte yandan bölge için onca yardım toplanmasına, ölen madenci ailelerin çoğunlukta olduğu Kınık’ın Fatih Mahallesi’nde çocukların oyun oynayabileceği bir park dahi olmaması da dikkat çekiyor.
CENNETTE CEVABI ARTIK YETMİYOR
Şehit madenci Gökhan Yılmaz’ın eşi İrem Yılmaz da 7, 5 ve 1 yaşındaki üç çocuğunun durumuna ilişkin “Beş yaşındaki kızım ölümü kavrayamıyordu. Şimdi anlamış olmalı ki, ‘Neden gitti madene?’ diye soruyor. Artık cennette cevabım da yetersiz. Bireysel destek çok aldık. Abiler, ablalar geldi çocuklarla ilgilendiler ilk etapta. 3-4 ay sonra kesildi tabii” diyor. Akrabası Duygu Yılmaz’ın çocuklarından 4 yaşındaki Neriman’la kızının zaman zaman, ‘Senin baban madene gidiyor mu? Benim babam gitti öldü’ gibi konuşmalarına şahit olduklarını söylüyor.
ÖLÜMLE HEDİYE ARASINDA BAĞ KURAN ÇOCUKLAR
Faciadan sonra kurulan Boğaziçi Üniversitesi Soma Araştırma Grubu raporunu geçen ay yayımladı. 220 sayfalık raporun bir bölümünde saha gözlem ve yapılan mülakatlara yer verildi. Raporda çocuklara ilişkin şöyle bir bölüm yer alıyor: “Aynı köyden babasını kaybetmiş ve babası sağ kurtulan iki çocuk, iki arkadaş, birine sürekli hediye gelip diğerine hiç gelmemesi üzerine tartışıyor ve babası kurtulan çocuk diğerine ‘Keşke benim de babam ölseydi de ben de bu kadar çok hediye alsaydım’ dedi’.” Soma’daki çocuklar üzerindeki psikolojik travmaya dikkat çekilen raporda, “Çocuklarda hediye, yardım alınmasıyla baba ölümü arasında kurulan bağa” işaret edildi.
YARDIM ALDIK AMA İÇİNDE KOCAM OLMAYINCA YENİ EVİ NE YAPAYIM
Faciada eşini kaybeden Aysel Uslu da benzer sorunlar yaşıyor. 16 yaşındaki Büşra ve 14 yaşındaki Muhammet Enes’in durumunu anne Uslu şöyle anlatıyor: “150 milyar para verildi, evleri yaptırdık. Ne önemi var içinde kocam, çocukların babası olmadıktan sonra. İlk iş aile fotoğrafımızı duvara asmak oldu. İçinde Metin’in olduğu bu fotoğrafa bakıp çocuklarla hep ‘Keşke bunlar yaşanmasaydı’ diye konuşuyoruz. Çocuklara psikolojik destek aldırmadım ama çok iyi oldukları söylenemez. Acımız geçmeyecek, zamanla alışacağız.” Enes’e de ne olmak istediğini sorunca, “Asla madenci olmam “ cevabını alıyoruz. Aynı evde Metin Uslu’nun kardeşi Yaşar Uslu’nun eşi Kezban Uslu ve 5 yaşındaki oğlu Caner’i de görüyoruz. Kezban Uslu ailede facia sonrası kendi eşinin önce iki ay madene inmediğini, ardından tekrar gitmeye başladığını belirtiyor: “Korkuyoruz ancak yapacak bir şey yok. Caner de etraftan duyuyor ve bazen babasına işe giderken, ‘Madene gidenler ölüyor, gitme’ diyor.”