Soma'da hala o maske

301 işçiye mezar olan madende hâlâ o eski karbonmonoksit maskeleri kullanılıyor.

Erk Acarer/Cumhuriyet

301 kişiye mezar olan 432 çocuğu öksüz bırakan “cinayetin” işlendiği madenin sahibi Soma Holding’e bağlı Işıklar Ocağı’nın açılmasından bir gün sonra, “kömür karası” beldeye giriyoruz. Yakında diğer ocağı Atabacası da açılacak. Facianın yaşandığı Eynez ocağının akıbeti belli değil, bir süredir söküm yapıldığı söyleniyor. Bu iş için hiçbir emekçi zorlanmasa da işlem yasal değil! Çünkü hâlâ yanmakta olan bir ocakta her ne koşulda olursa olsun, değil çalışmak bulunmak bile, yeni facialara davetiye çıkarmak. Zaten 10 gün önce söküm sırasında madenciler yine gaz seviyesinin yükselmesi nedeniyle facianın eşiğinden dönmüşler.

Türkiye’yi sarsan faciadan sonra bugün değişen bir şey var mı? İddialar, konuşulanlar, anlatılanlar çok vahim. 10 gün önce de normal seviyesi 50 ppm olması gerekirken, 500 ppm’e yükselen gaz yoğunluğundan, işçilerin telaşla kendilerini dışarı atarak kurtulmuşlar. Bu olayın da dışarıdan fazla duyulmaması için özel bir çaba sarfedilmiş. “150 işçi yarım yevmiye ile ölümü bekliyor” demek ağır bir ifade değil. 301 madenciye mezar olan Eynez Ocağı’nda kullanılan ve tartışma konusu olan eski karbonmonoksit maskeleri de diğer ocaklara gönderilmiş. Madenciler anlatıyor:

“Yaşadıklarımızı unutamıyoruz elbette. Ama esas öfkemiz, değişen hiçbir şey olmamasına. Unutturuyorlar. Siz o iki ocak, birkaç gün önce açıldı,
işçiler yeni girdi zannediyorsunuz. Peki, iki haftadır şahit olduğumuz kamyonlardaki kömürleri kim onlara yükledi? Bunu görmeyen mi var? Hangi tedbir. Ölüm ocağı Eynez’deki karbonmonoksit maskelerini ne yaptılar biliyor musunuz? Atabacası ve Işıklardaki arkadaşlarımıza dağıttılar. Şimdi bunlar kullanılıyor orada. Herkesi yeni maskeler gelecek diye oyalıyorlar. Üç kuruş paraya tamah ettikleri için bunu bile yapmaktan kaçınmıyorlar.”

Işıklar için kaygılıyız

Vahim iddiaları başka madenciler de teyit ediyorlar. Anlatılanları doğrulayanlardan biri madene girmek istemeyen Hüseyin Çetinyılmaz:

“Eksiği var fazlası yok. Bizim durumumuz belli değil. Madene inmek istemiyoruz. Ama inen arkadaşlarımıza o maskeleri dağıttılar. Özellikle Işıklar ocağı için çok kaygılıyız. Bir ocağın iki girişi, iki çıkışı olması lazım… Bunu yapmıyorlar. Hayat odası kömürlü bölgeye değil ama taşlı bölgeye çok rahat yapılabilir. Bundan da kaçınıyorlar. Anlayacağınız, firma aynı firma, devlet de görmezden geliyor!” O korku eşiğini aşmış genç madencilerden biri, 29 yaşındaki Tevrat Çün, hem facia günlerini hem de bundan sonra olabilecekleri anlatıyor:

“8 kişi içeri girdik, öndeydim. Uzun süre yürüdükten sonra banda geldik, onun altından geçince bir ışık topuyla karşılaştım. Üst üste yığılmış ve kule olmuş madencilerin baretlerindeki ışıklar birbirine geçmiş, büyümüştü. 95 kişi… Hepsi ölü! Bir ölüm kulesi gibiydi. Midem bulandı. Kussam maske çıkacaktı. Zehirli gazı soluduğum ilk anda ben de ölürdüm. Geri dönmek istedim. Ancak bir ışığın oynadığını gördüm. Benden başka üç kişi kalmıştı. O arkadaşımızı çıkarmak için ilerledik! Onu kurtarmayı başardık. Girişteki 4 kapıyı da bizden başka aşan olmadı.”

Eve giremiyorum

Maden emekçisi Çün, gece gündüz insan çıkarmak için uğraştıklarından söz ediyor. Peki kızgın mı Tevrat Çün? Öfke yetmiyor, içinde fırtınalar kopuyor…

“Eve giremiyorum. Eşimi ve oğlumu, memlekete yolladım. Çünkü hiç yoktan öfkeleniyorum, kalplerini kırıyorum. Zaten psikolojik tedavi görüyorum. Buradaki mezbahaneler, Kırkağaç’taki kavun depoları boşaltıldı, arkadaşlarımızın cenazeleriyle dolduruldu. Bir kilometrelik bantta arkadaşlarımızın cansız bedenleri yığıldı. Biraz dinlenmek için dışarı çıktığımda battaniyeye sarılır 5-10 dakka gözlerimi kapardım. Battaniyeler ölüm kokuyordu. Bu koku burnumdan gitmiyor…”