SOMA unutulmasın

Gazeteciler Yıldırım ve Umman, “Çizmelerimi çıkarayım mı?” adlı kitabı kaleme aldı.

Seyhan Avşar

Soma maden faciasının üzerinden 3 yılı aşkın zaman geçti. Madenden çıkarılan bir işçinin sedyeye alınırken, “Sedye kirlenmesin. Çizmelerimi çıkarayım mı?” sözleri hafızalardaki tazeliğini koruyor. O söz vicdanları kanatmaya devam etse de adalet Somalı ailelerin sokağına uğramıyor. Gazeteciler Onur Yıldırım ve Uğur Şahin Umman, Soma’yı unutturmamak için “Çizmelerimi çıkarayım mı?” adlı kitabı kaleme aldı. Onur Yıldırım ile Soma kitabını konuştuk.

-Böyle bir kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?

Türkiye 13 Mayıs 2014 günü Soma’da Eynez maden ocağında aşırı kâr hırsı, üretim baskısı, özelleştirme, taşeronlaştırma ile dayıbaşılık adıyla yürütülen kuralsızlık ve denetimsizlik sonucunda ülkenin en büyük iş cinayeti ile yüzleşti. 301 madenci hayatını kaybetti. Böylesi bir katliamı yazmak için birçok neden sıralayabilirim. Toplumsal ve vicdani sorumluluğum. Topluma gerçeği anlatma isteğim. Hakikat arayışım. Türkiye’nin en büyük iş cinayetinin unutulmaması için Soma katliamını belgelemek ve gelecek kuşaklara aktarmak için, en önemlisi tarihe bir not düşmek için bu kitabı yazdık. Soma’da yaşanan cinayet Sermaye, siyaset, sendika iş birliği ile gizlenmeye, üstü örtülmeye çalışıyordu. Soma’da kurulan düzen, işlenen iş cinayetini gizlemeye, unutturmaya, belleklerimizden silmeye çalışıyorsa, bizde Türkiye’nin en büyük iş cinayetini bir şekilde belgelemeli ve gelecek kuşaklara aktarmalıydık. Yoksa Soma katliamı da toplumsal belleği zayıf ve geçmişi ile yüzleşemeyen Türkiye’de yaşanmış olan diğer katliamlar gibi hafızalardan silinip gidecekti.

-Kitap üzerine çalışırken neler hissettiniz? Geride kalanlar nasıllar?

Karmaşık duygular içerisinde kaldım. Röportajlar sırasında ailelerin kabuk tutmuş yaralarını kanattığımız zamanlar da oldu. Anneler çocuklarını anlatırken gözyaşlarına hâkim olmadılar. Bir tarafta tarihe not düşmek için yapılan bir çalışmanın toplumsal sorumluluğu, bir tarafta ailelerin acılarının tekrarda açılması. Böyle anlarda söyleşiye ara vermeyi tercih ediyor daha sonra kaldığımız yerden devam ediyorduk. Neler hissettiğimi tarif etmekte gerçekten zorlanıyorum. Duygu durum bozukluğu bu olsa gerek. Geride kalanlar nasıllar sorusunun o kadar çok cevabı var ki! Geride kalan aileler adalet arıyorlar; evlatlarının, eşlerinin ve babalarının ölümlerine sebep olan herkesin cezalandırılmalarını istiyorlar. Geride kalanların adalete olan inançları her mahkeme sonrasında biraz daha azalıyor. Soma davasının savcı ve hâkimlerinin değiştirilmiş olması ile bu inançlarını iyice kaybettiler. Bu süreç aileler için o kadar zor ki hem kaybettiklerinin acısını yaşıyorlar hem adalet için hukuk mücadelesi veriyorlar.

-Ölüm madencilerin kaderi midir?

Madenciliğin tüm dünyada yapısı gereği tehlikeli bir iş kolu olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle madencilik yapılan tüm ülkelerde sektör insan hayatını maksimum güvenlikle koruyacak önlemler ve teknolojiler kullanmayı tercih ediyorlar. Türkiye ve birkaç ülke dışından dünya da madencilik sektörü iş gücüne dayalı madenciliği terk ediyorlar. Türkiye’de ülkeyi yönetenler ve sermaye işin kolayını bulmuş ‘ölüm madenciliğin fıtratında var’, ‘madenciliğin kaderi ölüm’ gibi açıklamalar yaparak bilim ve teknolojiyi dışlayarak toplumun dini manevi değerleri üzerinden işçi ölümlerini normalleştirmeye çalışıyorlar. Dönemin başbakanı kazaların ve ölümlerin madenciliğin fıtratında, kaderinde olduğunu söylerken 100-150 yıl öncesinin İngiltere’sinde yaşanan maden kazalarını referans göstermişti. Oysa bugünün İngiltere madenciliğini referans alsaydı, İngilizlerin maden kazalarını en aza indiren ülkelerden birisi olduğunu ülke olarak görecektik. Bunu yapmak yerine toplumun manevi değerlerini kullanarak oluşacak toplumsal tepkiyi azaltmak daha kolay bir yöntemdi. Öyle de yaptılar... Mezarlıkta ağlayan ailelerin yanına giderek, ‘Kardeşlerimiz şehit oldu. Ağlamayın, onları incitmeyin! İsyan etmeyin’ telkinlerinde bulundular. Bazı ilahiyatçılar ölümü kader olarak nitelendirip madencilerin uyuşturucu ticareti yaparken ya da mafya hesaplaşmasında değil madende helal kazanç peşindeyken öldüğünü vurguladılar.”

-Kitapla ilgili aldığın geri dönüşlerden biraz bahseder misin?

Pozitif geri dönüşler geliyor. Özellikle aileler böylesi bir katliamın gelecek kuşaklara bir belge olarak kalacak olmasından dolayı memnuniyetleri sundular. Sadece aileler değil tabi ki madenciler ve mühendislerde olumlu bir yaklaştılar. Kitabın daha fazla insana ulaşması gerektiğini belirten madenciler kitabı farklı maden havzalarına çalışan madenci arkadaşlarına anlattılar. Akademisyenler üniversitelerin mühendislik fakültelerinin kitaplığında olması gerektiğini ve bunun için çaba göstereceklerini belirttiler. Tek isteğimiz bir daha bu tarz katliamların yaşanmaması...