Solun yükselişine sağdan ataklar

1966’nın koşullarında Cumhuriyet’te gazeteciliğe başlamak, Türkiye’nin toplumsal gündeminin odağına balıklama düşmekmiş..

Şükran Soner

Virüslü, karantinalı günlerin havasında çok daha da yaygınlaşan, gazetelerin birinci sayfalarından okunmasının moda olduğu günlerin havasına da uyacak. Aslında Cumhuriyet’in birinci sayfası, sansürsüz haberciliğin geleneğinden olacak, ülke gündeminin odağındaki gerçek tartışmaların, kusursuz olmasa da aynası gibidir..

Başka gazetelerde bir örneği olmayan okurlarının, örgütlü toplumun çok titiz, dinamik, doğrudan özenli katkılarıyla beslenir. Belki yeri değil ama Cumhuriyet okulundan geçmiş gazetecilerin basındaki kimlik ağırlıkları bir yana, koşullarının zorlamasında ayrılmış arkadaşlarımızın, medyanın hangi alanında olursa olsun yükselenlerinin en çok okurun, izleyenin tepkisizliğinden yakınmaları boşuna değildir.. 1 Haziran 1966 Cumhuriyet gazetesinde ilk günüm. Gazetenin manşetinin bir yanında “Hamido dün yine tabanca çekti” başlığı var. Yaşı tutanlardan Hamit Fendoğlu’nu, AP’nin vurdulu kırdılı milletvekilini tanıyanlar çıkabilir.

3 Haziran günlü gazete başlığında ise İnönü’nün Demirel’e çıkışında “Saidi Nursi’ye karşıyım diyebilir mi” sorgulaması var. Yanındaki ana haber ise Kayseri TİP il merkezinin AP’liler tarafından taşlanmasına ilişkin. 8 Haziran günü Madanoğlu, Suat Hayri Ürgüplü aralarında Senato’ya kontenjandan seçilenlerin isimleri var. Bana gelince; Cumhuriyet’te çalışmaya başlamak, habercilikte sizin için öngörülen alanlar ağırlıklı işe koşturulmak anlamına da geldiğinden izlediğim mikrobiyoloji kongresindeki raporlardan yola çıkarak, gazete önümü sorgusuz açınca, sıkı bir laboratuvar tahlillerine dayalı diziye, 12-27 Haziran tarihleri arasında başlamış oluyorum. Elbette henüz stajyer olduğumdan imzasız, ama birinci sayfadan İstanbul Haber Servisi olarak verildiği için onurlanıyorum.. İçme sularının kirlilikte vahim tablosunu yansıtan dizi, “En güvenilir su Terkos çıktı” başlığı ile noktalanıyor.

HAYDAR TUNÇKANAT’IN RAPORU

8 Temmuz Cumhuriyet’in manşetinde Haydar Tunçkanat’ın raporuna çok geniş yer veriliyor. Siyasete ilgi duymuş olanlar, 1960 sonrası toplumsal sorunların, ülkemizin dünya ölçeğindeki konumunun masaya yatırılması gelişmeleri, büyük tartışmaları içinde Tunçkanat’ın gizli rapor açıklamasının yeri ve önemini bilirler.

BAŞTÜRK’ÜN ÇIPLAK AYAK YÜRÜYÜŞÜ

18 Ağustos’ta Çorumlu belediye işçilerinin haksız işten çıkarılmalarını protesto içerikli işçi yürüyüşü, Ankara, İstanbul hattında uzun öyküsü ile sürekli birinci sayfa haberi olarak verilecektir. O tarihte Türk-İş çatısı altında Belediye İşçileri Sendikası’nın başkanı olan, 12 Eylül öncesi DİSK’e geçmiş ve DİSK Genel Başkanı kimliği ile 12 Eylül yargılaması savunmasında başı çeken Abdullah Baştürk, Çorumlu işçilerin yürüyüşüne sahip çıkması ile ünlenecektir. İşçilerin Ankara’ya girişi karşılamasında çıplak ayaklı fotoğrafı simge olacaktır.

Benim için sürpriz Cumhuriyet’in birinci sayfa haberleri içinde, AP’li belediye başkanlığının etkisinde kimi Türk-İş yönetimi yalpalamalarının da haber olmasının ötesinde, İstanbul’a kadar yürüyen işçilerin İstanbul’da TİP kadrolarının da desteğinde karşılanmaları, henüz adı bilinmediği için karşılamada Deniz Gezmiş’in fotoğrafının yayımlanmış olması.. 20 Ağustos sonrasının pek çok günü, kuşkusuz büyük Erzurum-BingölMuş-Bitlis-Varto depremi haberlerine, acı gerçeklerine ayrılacaktır. Bugünlerin her depreminde yer alan yapılaşmaya ilişkin suçlarımızın içerikleri beterin beteri dedirtecek benzer başlıklar, haber ayrıntıları içinde yer alıyor. Sonuç olarak öncesinden yapılmış bilimsel çalışmaların nasıl göz ardı edildiği gözlere sokulmaya çalışılmış. En utandırıcı başlık Varto’nun köylerinde taş üstünde taş kalmadığının altı çizilirken, Kızılay’ın daha 1946 yılında yapmış olduğu deprem evlerinin ayakta kalmış olmalarının çarpıcı raporunun verilmesi.

Cumhuriyet’in kuruluş yıllarının özverili üretim çabaları, başarılarının, sonradan yozlaşma, kirli çıkarlarla göz ardı edilmesi gerçeği.. Bugünlerin gündemlerinin çarpıcı izdüşümleri gibi gözlemlenen Faysal’ın ziyaretinden öne çıkan sonuçlar. Sağın, siyasal İslamın büyük beklentileri ile çelişen düş kırıklıkları. Sık sık boykot eylemleriyle de desteklenen eğitim sorunları tartışmaları. Atatürk’ün Bursa nutkunun bugünlerdekinin benzeri tartışma gündeminin odağını oluşturması. Üniversitede yıllananlar, sınavlara girenler ile kazananlar arasındaki çarpıcı farkların uçurumunu veren haberler.

Diyanet İşleri Başkanı Elmalı’nın görevden alınması tartışmaları. AP’nin içinde siyasal İslamcıların devreye girmeleriyle yaşanan tartışmaların kamuoyuna yansıması. Demirel’in solun güçlenmesi ile sol toplumsal cepheden gelen basınçla, parti içinde güçlü sağ, siyasal İslamcı kadrolar arasında sıkışmasının yansıması gelişmelerin halkaları.. Ekonomik sıkışıklık, gelir dağılımı çarpıklıklarının ortalığa saçılması ile, Demirel ile kamu kurumları arasında yaşanan çatışmalar. DPT, bilimsel raporlara ilişkin tepkilerle gelen engellemeler. Toplumsal örgütlenmeler, uzmanlık meslek örgütlerinin hedef tahtasına oturtulmaları.. Özellikle gençliğe dönük solun önlenemez yükselişi karşısında sağdan örgütlenmelerin beslenmesinde yaşanan çatışmalar..

ÖRGÜTLÜ GENÇLİK, TMTF HEDEF TAHTASINDA

Çok önemli planlı bir operasyon olarak TMTF’nin Adapazarı’nda yapılan kongresinin tanıklıklarına yer vermek zorundayım. 22 Kasım tarihli Cumhuriyet gazetesinin manşetinde TMTF genel kurulunda çıkarılan kavgaya yer verilmiş. TÖS’ün binasında bir anlamda güvenlik korumasında yapılan hata boyu sürmüş genel kurul çalışmalarındaki tanıklıklarımı unutmam olanaksız. Sözde güvenlik adına delege öğrencilerin kaldıkları otel binası ile genel kurulun yapıldığı bina, önceden İstanbul’dan getirilmiş güvenlik güçlerinin kuşatmasına alınmıştı.

Köylerden Türkiye’nin en fanatik bilinen siyasal İslam cemaatleri kimlikli giysileri ile kent merkezi sokaklarını doldurmuş kalabalıklar, ellerinde taşlar ve sopalarla kendi deyişleriyle komünist avına çıkarılmışlardı. Bırakınız delege öğrencileri, çağdaş giyimli insanların sokaklarda dolaşmalarının güvenliği yoktu. Kıyasıya dövülüyorlardı. Genel kurulda bir avuç milliyetçi sayılan delege ise gerilimi tırmandırmada görev üstlenmişler, genel kurulun bitirilmesinin engellenmesi çabasına girişmişlerdi. Kaç kez çıkarılan kavgalarda uçan masalar, sandalyelerin arasından zor kurtulabilmiştim. Bir biçimde olay çıkarılarak çok büyük farkla kaybedilecek kongrenin bitirilmemesinin sağlanmaya çalışıldığı ortadaydı.

Günler sonrası yine anlaşılmaz biçimde çıkarılan şiddetli bir çatışmanın üzerine, nasıl olduğunu anlayamadığımız binayı kuşatmış polisin de devreye girmesi yaşandı. 15 yaralı kaydı var. Oysa seçim sonucu bile alınmıştı. Sonrası haberlerden de görüleceği üzere, seçim sonuçlarının tanınmaması operasyonu, TMTF merkezine yapılan operasyonla gündeme sokuldu. Bir polis baskını ile boşaltma, bir geri alma, yargıya itirazlar, derken yıllar süren davalarla TMTF’nin defteri dürüldü. Ne anlama mı geliyordu? 27 Mayıs süreci ile öğrenci gençliğin ülkenin demokratik açılımındaki etkin rolü, örgütlülüğünün önemi, işlevi keşfedilmişti. TMTF yükseköğrenim gençliğinin tümünü en demokratik biçimde temsil edebiliyordu. Fakülte ve yüksekokullarda derneklerin seçimlerinde tüm öğrenciler doğal üye, cemiyet başkanları, sonrasında üniversiteler başkanları, üstüne bütün yükseköğrenim gençliğini üst demokratik örgütü TMTF vardı.

Cağaloğlu’ndaki büyük binası, konferans salonları ile demokratik gençlik örgütlülüğünün sarsılmaz gücü, dinamiğiydi. Sağcı karşıt örgütlenmeler parasal ne kadar desteklenirlerse desteklensiler. Polis ne kadar çatışmalarda arkalarında durursa dursun sağın hedeflediği amaçlara ulaşılamıyordu. TMTF’nin yükseköğrenim gençliğinin elinden çatı olarak alınması, Türkiye’de gençlik hareketlerinin çatışmacılığa hızla sürüklenmesinde en etkin araç olacaktı..

TEKNİKERLERİN ÖLÜM ORUCU

Teknikerlerin haklar savaşımı aslında dönem içinde pek çok eylem, yürüyüşlerle gündeme getirilmişti. En dikkat çeken, final eylemleri Maçka Yüksek Tekniker Okulu önündeki açlık grevleri oldu. Ölüm orucunu öylesine ciddi tuttular ki, günümüzde halen siyasette sivrilmiş Ercan Karakaş gibi isimler de çıktı. Her gün nöbetlerinin başında, hastaneye kaldırışlarını da haber yapardık.

Ülkemizde halen mesleki teknik okullar, yükseköğrenime açılan kapılarına ilişkin sorularda atılmış sizce ciddi bir adım var mı? Ne yazık ki günümüzde meslek okulları algısı sağ siyasal İslamcılığın maskesi olarak kullanılmakta. İmam hatip kökenli olmak kutsanarak, meslek okullarında hem eğitim kapasitesi, hem de kalitesi dibe vurdurulmuş olarak izlenen politikalar çok daha vahim sayılabilecek boyutlar kazanmakta..