Sol ile muhafazakârlığın ortak dilde buluşması

Kürt siyasetinde 24 Haziran seçimleri öncesinde de ana damar ya da ana akım olmayı sürdüren HDP çizgisi; kökleri mümkün mertebe en geride bir noktaya kadar takip edildiğinde de, bugünkü bileşkesine bakıldığında da Türkiye sosyalist hareketi ile organik bağlantıları olan, hatta hiç iddialı gelmesin ki, bir sosyalist harekettir...

Ahmet Tulgar

Kürt siyasetinde 24 Haziran seçimleri öncesinde de ana damar ya da ana akım olmayı sürdüren HDP çizgisi; kökleri mümkün mertebe en geride bir noktaya kadar takip edildiğinde de, bugünkü bileşkesine bakıldığında da Türkiye sosyalist hareketi ile organik bağlantıları olan, hatta hiç iddialı gelmesin ki, bir sosyalist harekettir. Parti ideolojisinin kavramsal yapısı modern bir sol hareketin bütün öğelerini içermekte, dünyadaki yeni sol dalganın pratiklerini bünyesinde uygulamaktadır.

Fakat bir yandan da dev ve son derece mobilize bir kitlesi olan bir parti HDP. Her ne kadar emekçi ve yoksul kitleleri belkemiğini oluşturuyor olsa da Kürt toplumun kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş, bütün toplumsal sınıfları ve inanç ve mezhep gruplarını dikey ve yatay olarak kesen bir hareket bu. Özellikle “bir hayat kazandırdığı” kadınlar ve “bir gelecek kazandırdığı” gençler HDP’nin en dinamik kesimleri durumunda. Ancak kitlesel olduğu ölçüde de heterojen bir taban bu.

Ve dolayısıyla da Kürt nüfusun muhafazakâr-mütedeyyin kitlelerinden önemli geçişler oldu HDP ve onun öncülü partilere. Ve bu partilerde hiçbir ayrımcılığa uğramayan, HDP’de ise artık önemli bir bileşen olan dindarlar, hızla kurumsallaşıp HDP ekseninde sivil toplum örgütlenmelerine girişerek Kürt nüfus içinde devletin Diyanet’ine belli ölçüde bir alternatif oluşturdular. Demokratik İslam Kongresi gibi çatı örgütlenmeleri, Diya-Der gibi dernekler hep HDP’nin önemli paydaşları ya da bileşenleri oldu.

‘İnanç özgürlüğü’ vurgusu

HDP, inanç özgürlüğü vurgusunu programından seçim bildirgelerine kadar her metnine taşırken laik kesimlerden ya da sosyalist sol içinden gelen tepki ve eleştirilere rağmen bu tavrından vazgeçmedi.

Zaman zaman Altan Tan örneğinde olduğu gibi huzursuzluk belirtileri gösterenler olduysa da Hüda Kaya’dan Ayhan Bilgen’e birçok mütedeyyinliği ile tanınan isim partide önemli temsil görevleri aldı ve HDP içindeki “sol kanat” diyebileceğimiz kesimlerle de sorunsuz çalıştılar. Peki, bu birbirinden yaşam tarzı ve dünya görüşü olarak bu kadar uzak iki nüfus parçasını birbirine bağlayan ve eşgüdümlü biçimde mobilize eden volan kayışı neydi, nedir? Kürt toplumunda da Kürt siyasetinde de bu “Dil”dir. Binlerce yıllık sözlü ve yazılı kültürle, baskı ve yasaklara, bütün kriminalizasyona rağmen bugüne kadar gelmiş, yasaklı yıllarda kapalı devre iletişim ilişkilerinde kıskançlıkla muhafaza edilmiş, özgürleştiği anda konuşulduğu ülkelerde bardaktan boşanırcasına yağan yağmur misali siyasi bir gevezelik olarak coşkuyla kendini dinletmiş Kürtçe dili.

Bütün dünyada ulus devletlerin, milli birliğin çağlar boyu en önemli dayanaklarından, hatta en önemlisi, kurucu öğesi olmuş “Dil”, 20’nci yüzyıl boyunca sınırlarla parçalanmış Kürt ulusunu bir arada tutmuş, Kürtçe, Kürt inadının haznesi olarak bugüne minimum kayıpla ulaşmıştır. Kürt seçmenin bu seçimde de başlıca taleplerinden biri “anadilinde eğitim” olacaktır.

Kürtçeye aidiyet

Kürtçeye ait olmak Kürt toplumunda dini aidiyetten de, ideolojik aidiyetten de daha önemlidir ve HDP ve öncüllerinin siyasi mücadelesiyle artık çok daha bilinçli biçimde her cenahtan Kürt’ü ortak siyaset alanına taşımaktadır. Resmi ideolojinin Kürt talepleriyle mücadelesi yoğun olarak ve büyük ölçüde “Dil”e dair kolektif haklar üzerinden yürüyor hâlâ. Ve bu mücadele içinde devlet Türkçe alfabede olmayan ama Kürtçe fonetiğin ihtiyaç duyduğu harflerin kullanımına karşı da mücadele ediyor. Birikim dergisinin 253’üncü sayısında (Mayıs 2010) yazdığım “Diller, Çehreler, Barış” (Ağustos 2010’da aynı isimle yayımlanan kitabıma da aldığım) makalemde harfler üzerinden yürüyen bu çatışmaya ilişkin şunları yazmıştım:

“(...)Şimdi belki bir yazar olarak abarttığımı düşünenler de olabilir ama bir dilde yazılmış, basılmış bir sayfa, bir dilin alfabesinin tam olarak, eksiksiz kullanıldığı bir yazılı, basılı metin aynı zamanda bir halkın, bir toplumun yüzüdür, çehresidir, hurufatı ile, tipografisi ile. O sayfaya, o kâğıda bakarsınız ve sanki bir toplum, bir toplumsal yaşam gözlerinizin önünde belirir aynı anda. Devletin Kürtçe harfler ile, Kürtçe alfabe ile mücadelesinin bir başka nedeni de bu işte. Çünkü bir dilin özgün hurufatı, özgün tipografisi ancak o harflerle, o alfabe ile oluşur. Ama işte devlet tam da bunu istemiyor olmalı. Bir sayfaya, bir tabelaya baktığımızda orada Kürtlerin görünmesini, Kürtlüğün görünmesini.” Kürt siyaseti sadece Kürtçeye ilişkin bir bilinç üretmekle kalmadı, aynı zamanda bu dil bilinciyle Türkçe siyaset diline de birçok modern siyasi ve sosyal kavram kattı. Türkiye siyaseti 10 yıldan fazladır bu kavramları tartışıyor, bu kavramlarla tartışıyor. Teoride ve pratikte. 24 Haziran seçimlerinde de Kürt seçmen oy verdiği parti ve siyasette gündemindeki bu kavramların karşılığını arayacak.

Türkiyelileşmenin dili

Dil demişken şu da unutulmamalı: HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde Türkçe olarak kaleme aldığı ve şimdiden Türkçe edebiyatın önemli yapıtlarından kabul edilen öykü kitabı edebi olduğu kadar Kürt siyasetindeki bu yeni Türkiyelileşme dili arayışının da bir ürünüdür. Kürt seçmenin bu seçimlerde tercihinin ağırlıklı olarak bu Türkiyelileşme projesinden yana olması bekleniyor yine.

‘Samimiyeti CHP’de bulmaya başladılar’

Sezgin Tanrıkulu (CHP İstanbul Milletvekili)

- Sizin öteden beri, Muharrem İnce’nin ise cumhurbaşkanlığı kampanyasına başladığından beri Kürt meselesine ilişkin yaptığınız açıklamaların Kürt seçmenler üzerindeki etkisi ne oldu? CHP, Kürt seçmenden ne bekliyor?

Politik olan tüm toplumlarda olduğu gibi Kürtlerde de siyasetçilerin herhangi bir sözü hamasetten mi yoksa gönülden mi söylediğini ayırt etme yeteneği çok gelişkindir. Şunu rahatlıkla söylemek lazım ki, Kürtlerin önemli bir kısmı CHP’nin geçmişteki tutumlarına tepkisel veya eleştirel yaklaşıyor. Fakat bu algının hızla değiştiğini gözlemleyebiliyoruz. Sayın Muharrem İnce’nin Hakkâri’de yaptığı coşkulu miting bunun kanıtlarından biridir. Geçen gün aynı yerde miting yapan Başbakan Binali Yıldırım boş caddeye konuşurken Sayın İnce on binlerce insanın ilgisiyle karşılaştı. Kürt sorununa ilişkin tespitlerimiz öyle mucizevi tespitler olduğu için değil, gerçekçi ve samimi olduğu için ilgi görüyor. Zaten Kürt sorununu çözmek için de mucizeye değil, gerçekçiliğe ve samimiyete ihtiyaç var. Zannediyorum ki Kürt yurttaşlar bu gerçekçiliği ve samimiyeti CHP’de bulmaya başladılar.

Bize de bunun karşılığını vermek, gerekliliklerini yerine getirmek kalıyor. 24 Haziran sonrasında yapılacak ilk iş, en kötü durumdaki yaralara pansuman yapmak olacak. Kürt sorununun çözümü konusunda atılacak çok adım, gidilecek çok yol var ama erken müdahalenin hayat kurtaracağı alanlar da var. Etnik ayrışma, kutuplaşma ve bunun üzerinden yaşanan duygusal kopuş, bence AKP’nin Türkiye’nin ortasına bıraktığı, pimi çekilmemiş bir bombadır. İşe önce bu bombayı imha ederek, etnik ayrışma ve çatışma koşullarını ortadan kaldırarak başlamalıyız. Türkiye demokratikleştikçe, zaten diğer sorunların çözümü de peşi sıra birbirini izleyecektir.

 

‘AKP, dindarları hüsrana uğrattı’

Nimetullah Erdoğmuş (HDP Diyarbakır Milletvekili):

Genel olarak dindarlık tarihi bir kırılma yaşamaktadır. Çünkü en büyük özlemleri adalet ve ahlakın yönetimde ve toplumda etkin olmasıdır. Bunu anlatan, emreden o kadar teorik miraslar vardır ki, aslında bütün insanlığa yön verecek zenginliktedir. Pratik ise bunun aksi kadar çorak ve can sıkıcıdır. Bugün iktidar dindarları birçok alanda olduğu gibi bu iki alanda da hayal kırıklığına uğratmıştır. HDP’nin siyaset üretirken dindarların hassasiyetlerine riayet etme zorunluluğu vardır. Çünkü HDP ezilenlerin ve sömürülenlerin tercümanı olduğunu iddia ediyor. Sömürü sadece maddi olanı kapsamıyor. Maneviyat da bugün büyük bir sömürü tehdidi altındadır. Özgürlükleri savunurken HDP, inanç özgürlüğüne de hizmet edeceğini vaat ediyor. HDP’deki dindarlar her alandaki sömürüye karşı mücadelede aktif olmakla birlikte esas olarak dini sömürünün bizzat dinciler tarafından yapıldığının farkındadırlar. İşte tam da bu noktada inanç özgürlüğü mücadelesi zorunlu olmaktadır.

 

‘HDP’nin tutumu nedeniyle ittifak kurulamadı’

Ayetullah Aşıti (Azadî Hareketi Sözcüsü)

- Sizin açınızdan Kürt partilerinin HDP ile ittifakı neden başarılı olamadı?

Çalışmalar sırasında HDP tarafından temsiliyeti kendilerinin dile getirmelerine rağmen, herhangi bir talebimiz olmadığı gibi yol haritası olarak sunduğumuz 3 merhalede HDP ile görüşmeler üç protokol temelinde yapıldı. 1- Siyasi Prensipler Protokolü, 2- Seçimlerde Birlikte Çalışma Prensipleri Protokolü, 3- Temsiliyet Protokolü. Temsiliyeti son merhale olarak gördüğümüzü ve bunu asla bir pazarlık konusu yapmayacağımızı vurgulayarak bizim için önemli olanın siyasi mutabakat ve teknik çalışmalarda ortak hareketlilik olduğunu belirttik. Basına 17 Mayıs’ta teferruatıyla paylaştığımız gibi ittifak çalışmaları, iki merhale olan teknik çalışmalarda HDP’nin bizleri hesaba katmadan kendi başlarına hareket etmelerinden dolayı sonuçsuz kalmıştır. Biz, yine de ittifakın oluşma zeminlerinin korunabilmesi için Kürdistani Seçim İttifakı olarak, açıklanacak HDP Seçim Bildirgesi’ne, HDP ile mutabakata varılan prensiplerin eklenmesi için ciddi girişimlerde bulunduk. HDP ise ittifak görüşmelerimizde mutabakata vardığımız prensiplerin en yaşamsal olan kısımlarını yok sayarak 14 Mayıs 2018 günü seçim bildirgesini ilan etti. n Azadi Hareketi bu seçimde kimi destekleyecek? Bizler Azadî Hareketi olarak seçimlerde nasıl davranacağımızı ilkin kendi tabanımızla istişare ederek elde edeceğimiz sonuca göre tekrar Kürdistani Seçim İttifakı’nın bilişenleriyle ortak bir kararda buluşarak kamuoyuyla paylaşacağız.