Şokopop'un kurucusu Ekim Acun: Sahte muhafazakârlık magazini domine ediyor

Türkiye’nin ilk magazin YouTube kanalı Şokopop’un kurucusu Ekim Acun Cumhuriyet Pazar'a konuştu. Acun "Sahte muhafazakârlık magazini domine ediyor. Bu da son 10 senenin marifeti" diyor.

Ayça Han

Fotoğraflar: Kurtuluş Arı

“Burası Türkiye’nin en derin magazin çukuru Şokopop. Kavga, polemik, basitlik, skandal hepsi bu kanalda!”

Bu cümleler, Türkiye’nin ilk magazin YouTube kanalı Şokopop’un video açılışlarında yer alıyor. Ancak kanalın kurucusu Ekim Acun’u ve Şokopop’u bu tanımlara sığdırmak mümkün değil, çünkü videolarında sadece magazin yer almıyor; dönemin politik ve sosyolojik iklimini de gözler önüne seriyor.

BluTV’nin yakın zamanda izleyiciyle buluşturduğu “Yeşilçam” dizisine paralel hazırladığı “Yeşilçam 101” serisi vesilesiyle buluştuk Ekim Acun’la. Hayatını, kanalı nasıl kurduğunu, magazindeki dönüşümü, mafya ünlü ilişkisini ve Yeşilçam’ı konuştuk.

17 Ekim 1988'de Tunceli'de doğan Ekim Acun’un magazine olan merakı henüz 4-5 yaşlarındayken başlıyor. Televizyondaki magazin programlarını, video klipleri ve pembe dizileri izlemekten büyük keyif alsa da, hepsinin kendisine yasak olduğunu söylüyor. Annesi ve babasının evde olmadıkları anları ya da tatilde kuzenlerine gidebildiği zamanları kolluyor bu arzusunu tatmin etmek için. 90’lı yıllarda evlerine giren tek gazete, tamamen siyah beyaz yayımlanan Cumhuriyet; okuyabildiği tek sayfa ise gazetenin içindeki televizyon sayfası, ki bu da ona çok sıkıcı geliyor. Acun, o günleri şu ifadelerle anlatıyor:

“Cumhuriyet’in televizyon sayfasında bir gülen, bir ifadesiz, bir de üzülen yüz olurdu. Onların üzgün yüz verip melodram sınıfında inceledikleri ne kadar yerli film varsa, ben izleyince hastası oluyordum. Beğenimin ne kadar kabul görmediğini böyle öğrenerek büyüdüm.”

Bakkala gidebilmeye başladığı yaşlar, hayatının ilk büyük heyecanlarını yaşatıyor Ekim Acun’a. Cumhuriyet’in yanında gizlice Şamdan ve Gala dergilerini almaya başlıyor. Montunun içine saklayıp eve götürdüğü, odasında gizlice okuduğu dergilerdeki her bilgiyi beynine işlemeye başlıyor. İlerleyen yıllarda magazinde yeni bir şey gördüğünde, o olayın geçmişinde ne olduğunu hatırlayabilecek bir hafızaya sahip olduğunu söylüyor.

Ekim Acun

Ailesi, pop şarkılar dinlediğine tanık oldukları Acun’a hiçbir zaman “bunu dinleyemezsin” demiyor ama uzak durmasını istediklerini hep hissettiriyor. Annesi bir gün arkadaşına  “Ekim’in de büyüyünce müzik zevki düzelecek diye düşünüyorum” diyor:

“Açık seçik dinleyebildiklerim Britney Spears, Christina Aguilera ya da yerli olarak belki Hande Yener’di. Onun dışında kulaklıkla Ebru Gündeş dinlerdim, bu da devamlı bir eleştiri konusuydu. Daha üniversite yıllarımda bir arkadaşımın babasından çekinip Hülya Avşar’la ilgili çok deep (derin) bir magazin konusu açılmışken biliyor olmama rağmen söylemedim çünkü utandım bunu biliyor olmamalıyım diye. O yüzden de bunları bir malzemeye çevirip ‘bakın işte ben de bunu yapıyorum’ diyebilmek güzel...”

Lise eğitimini Beyoğlu İtalyan Lisesi’nde tamamlayan Acun, mezun olduktan sonra Roma'ya sinema televizyon okumaya gidiyor. Orada işler istediği gibi gitmeyince eğitimine Londra'da devam etmeye karar veriyor. Londra’da sinema televizyon eğitimi alan Acun, daha sonra Türkiye’ye dönüyor. Kanal D’nin YouTube kanalı NetD’de çalışmaya başlıyor.

İngiltere’den Türkiye’ye dönmeden önce, Bülent Ersoy’un 70’lerdeki ‘rakibesi’ olan Serbülent Sultan’la ilgili bir belgesel çekmeye karar veren Acun, bu projeyle bir fon kazanıyor ve hazırlıklara başlıyor. Ancak Serbülent Sultan’la işin para kısmında anlaşamayınca proje ne yazık ki gerçekleşmiyor. Çalıştığı kurumda da mobbing’e uğrayan ve yıpranmaya başlayan Acun, Türkiye’nin pop kültürünü ele alacağı Şokopop kanalı fikri müdürü tarafından “Bu çok niş bir fikir bunu kimse izlemez” diye reddedilince işten ayrılıyor.

YOUTUBE’DA BİR MASKELİ

Kanalın ismi belli o sıralar. “Kavga, polemik, basitlik, skandal” girizgahını da işten ayrıldığı o yaz hazırlıyor, sonra da oturup konuların listesini çıkarıyor. O bunları yaparken bir anda Gülben Ergen-Seren Serengil polemiği tekrar patlıyor ve Serengil’in hapse girdiği o süreç yaşanıyor. Bir anda yıllardır batağında olduğu, obsesif bir şekilde araştırdığı ve bilgilerine hakim olduğu konu herkesin gündemine giriyor. Etrafında bu işi yapmak istediğini bilen üç beş arkadaşı da ‘zamanı geldi’ deyince, maskesini takıyor ve anlatmaya başlıyor.

Neden maske taktığı sorusuna ise şu yanıtı veriyor:

“YouTube'da gerçekten bir kanalın bir yüzü olmasının önemli olduğunu anlamıştım ama ben kendim olarak orada yer almak istemiyordum, öyle bir şeye hazır değildim. Hayatım boyunca hiç Twitter hesabım olmadı. İnsanların, eğer herkese hitap eden ve değerlerini ispatlamış insanlar değillerse -yanlış bir yaklaşım da olabilir ama- her konuda fikir belirtmesi gerektiğini düşünmüyorum. O gün yaşanan krizlerle ilgili bilmem kimin fikrini merak etmiyorum, o yüzden kendi fikrimi de bu biçimde ortaya koyuyor olmak benim için bir anlamda utanç verici bir şey. Çıplak bir şekilde kendimi ifşa ediyormuşum gibi bir his diyeyim. O yüzden kafamdan bunlar geçerken Ekim Acun diye bir kanal açıp magazin konuları işleyebilecekmiş gibi hissetmiyordum. Üstelik magazin ilgim ve sevgim de hayatım boyunca utandığım bir şeydi ve hayatım boyunca bana utanmam gerektiği öğretilmişti.”

MOR ÇATI’YA BAĞIŞ

Nitelikli magazine aç olan izleyici Ekim Acun’u ve kanalını çok seviyor, Şokopop üç ayda ciddi bir kitle kazanıyor. Kanala dair ilk ilginç deneyimini de o zaman yaşıyor. Şarkıcı Petek Dinçöz’ün hayatını incelediği bir video yayımlayan Acun, videolarında Dinçöz’ün şiddet gördüğünü iddia ettiği eski eşi Can Tanrıyar tarafından kurulan Uçan Kuş TV arşivinden görüntüler kullanıyor. Bunun üzerine Tanrıyar, Şokopop kanalındaki videoları kaldırtıyor. Acun, daha fazla izleyiciye ulaşmasına yol açan olayı şöyle anlatıyor:

“Kanal bir anda sıfırlandı, bıraksam mı devam mı etsem diye düşündüm ve biraz da korktum. O sırada tanıdığım, tanımadığım herkesten ‘devam et’ mesajları geldi. Uçan Kuş görüntülerini kesip Dinçöz videosunu tekrar yayınladım. Daha önce 50 bin izlenen video yasaklanmanın da etkisiyle bir anda 300 bin izlendi. Videonun kaldırılma sürecinde Petek Dinçöz’ün fan kulübü başkanı telefon numaramı Dinçöz’ün bugünkü eşine (Serdar Kodaloğlu) vermiş. Eşi beni aradı ve çok kibar bir dille ‘Videoyu kaldırmanızı rica ediyorum, biz bu olayları geride bıraktık, çocuğumuz var, ileride bunu görmesini istemiyoruz. Videoyu kaldırmanız mümkün mü?” dedi. Ben de Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı’na bağış yaparlarsa kaldırabileceğimi söyledim. Kabul edip bağış yaptılar ve videoyu kaldırdım.”

Ekim Acun, Ayça Han'ın sorularını yanıtladı

SOSYAL MEDYADA KADEH SAKLAYANLAR

Magazindeki dönüşüm var bir de, eskiden ünlü isimler gece kulüplerinden çıkarken görüntülenir, alkollü mekanlarda boy gösterirlerdi. Şimdi kimse bu şekilde ‘yakalanmak’ istemiyor. Acun “Instagram stroy’lerinde kadehlerini gizliyorlar, Ramazan olmayan zamanlarda dahi” sözleriyle özetliyor olanları. Bu durumun ülkede ve medyada yaşanan dönüşümle ilgili olduğunu belirtiyor ve devam ediyor:

“Eskiden mekân çıkışında çakırkeyif vale bekleyen ünlüleri izlerken artık hepsi Instagram storylerinde bile alkol sansürlemeye başladılar. Bu da aslında ülkenin dönüşümüyle ve biraz da medyanın dönüşümüyle alakalı. Medya biraz daha dik bir duruş sergileyip, eğilip bükülmeseydi bunlar hâlâ yaşanıyor olurdu, bu insanlar da çekinmeden alkol gösterebiliyor olurlardı. Nihayetinde alkol aslında çok bize has ve hatta bir süre boyunca da devlet politikası olarak bile sunulmuş bir durumken ve atıyorum ilk BBG (Biri Bizi Gözetliyor)’de evde akşamları alkol içilirken bu noktaya sürüklendik. Şimdi sahte muhafazakârlık magazini domine ediyor ve bu insanlar marjinalize ediliyor. Televole ile ilgili şu eleştiri yapılırdı: ‘AKP hükümetini bu insanlar getirdi. İnsanlar kulüp çıkışında ya da mekanlarda eğlencede gördükleri kişilerin devamlı onlara televizyondan dayatılmasına bilendi ve sonuç bu oldu’ gibi argümanlar da var o dönem. Teoman’ın sarhoş yakalanmaları çok meşhurdu. Gazetecilere ‘Anneme söz verdim artık portakal suyu içeceğim’ derdi, iki gün sonra yine arka sokakta sürünüyor olurdu. Ama bunlar espirili, tatlı bir dille verilirdi. Her ne kadar paparazzilerin tutumu tacize varacak kadar can sıkıcı ve magazin programlarının kurgusu da bunu on defa bize gösterip beynimizi mahvedecek kadar can sıkıcı olsa da  ‘tu-kaka’ ya da ‘vay seni ahlaksız, gençlere kötü örnek oluyorsun’ gibi bir yerden değildi aslında. Bu da son 10 senenin marifeti.”

‘MAFYA MAGAZİN İLİŞKİSİ BİR TÜRKİYE GELENEĞİ'

Suç Örgütü Lideri olmakla suçlanan ve bir süredir yayımladığı videolarla ülke gündemine oturan Sedat Peker üzerinden, mafya ve magazin figürleri arasındaki ilişkiyi soruyorum Ekim Acun’a. Alaattin Çakıcı cezaevinden çıktıktan sonra ünlü isimler fotoğraf çektirme yarışına girmiş ve bu fotoğrafları sosyal medya hesaplarından paylaşmışlardı. Sedat Peker'in düğününe katılan onlarca ünlünün ismini de basit bir Google aramasıyla görmek mümkün. Ekim Acun “Bu durum Türkiye söz konusu olduğunda eğlence dünyasının bir geleneği denebilir” diyor.

Gazino dönemlerinden bu yana kabadayıların, sonraki yıllarda da mafya babalarının devamlı ünlülerle yakın ilişkilerinin olduğunu aktaran Acun, tarihten şu örnekleri hatırlatıyor:

Dündar Kılıç

“Dündar Kılıç’tan tutun İnci Baba'ya (Mehmet Nabi İnciler) bunların hepsi gazinoların en yağlı müşterileri. Gazinoların masa sahibi olmak isteyen şarkıcıları aralarını iyi tutuyor bu isimlerle. Veya dönemin en ünlü assolistlerinden Muazzez Abacı senelerce en ünlü kabadayılardan Hasan Heybetli’yle büyük bir aşk yaşıyor, bu aşk herkes tarafından biliniyor, bir çeşit kutsanıyor birbirlerinden kopamamaları. Abacı’nın, Heybetli tutuklandığında gidip cezaevinin karşısında ev tutması ve onun avluya çıkışlarında şarkılar söylemesi falan gibi romantize edilerek anlatılan mafya-entertainment dünyası ilişkileri söz konusu eskiden bu yana. 90'larla beraber daha yeni nesil mafyalarımız (gerçi Çakıcı’ya yeni nesil denemez ama) Sedat Peker’in ya da Çakıcı’nın isimleri yine o dönemde de ünlülerle anılmaya devam ediyor. Seda Sayan’ın çeşitli davaları oluyor mesela, Mahsun Kırmızıgül ve mafyaları içeren. Sayan’ın, Sedat Peker’in evinde bir mangal partisinde eski eşi Gökhan Şükür’le şöyle tanıştığı iddia ediliyor. Ya da Sedat Peker’e Gökhan Özen’in şiir yazdığı iddiaları vardı 2000’lerin başında. Harika Çocuk Onur onun yetiştirdiği, bugün bile sıkı fıkı ilişkileri olduğu söylenen bir ünlü. Sadece Sedat Peker değil bütün ünlü mafyaların genelde yakından ilişkileri oluyor. Karşılıklı çıkar herhalde; bir tür koruma kalkanı sağlıyor bu, o ünlülere. ‘Bakın benim sağlam yerde tanıdıklarım var, benim canımı sıkmayın, anlaştığım mekânlar sizler paramı ödemek zorundasınız veya dışardan benimle uğraşan ve canımı sıkan insanlar bakın benim arkam sağlam.’ Ki Türkiye kadar -son on yılda biraz daha azaldı ama- devamlı birilerinin topuğundan vurulduğu bir ülke yoktur. Demek ki burada tıkır tıkır işleyen bir sistem söz konusu. Mafyanın çıkarı da şu: Sonuçta herkes ünlü seviyor, ünlülere yakın olmak onların da her zaman hoşuna gidecek bir şey. Atıyorum bir İbrahim Tatlıses’in sana bir telefon uzaklığında olması veya Seda Sayan’ı ‘Şurada çok sevdiğim bir dostumun sünnet düğünü var gelip sahneye çıkar mısın?’ diye arayabiliyor olmak onların da gururunu okşayan, koltuklarını kabartan, egolarına iyi gelen durumlar. Derin Devlet ve ünlü ilişkisinin birçok örneği var, Hülya Koçyiğit’in zamanında çok ünlü olan kız kardeşi var Nilüfer Koçyiğit, 60’ların sonu 70’lerin başında ‘Lolita’ lakabıyla anılıyor. Nilüfer Koçyiğit’in de 80’li yılların başında Behçet Cantürk’le beraber olduğu ortaya çıkıyor. Cantürk’ün nekadar dev bir isim olduğunu ve ne kadar dev bir skandal yarattığını düşünürsek bu da aslında Ebru Gündeş Rıza Sarraf olayının 20 sene önceki benzeri diyebiliriz. Her ne kadar Nilüfer Koçyiğit Ebru Gündeş kadar kendi alanının zirvesinde bir isim olmasa da onun bir benzeri. Bu ilişkiler hiçbir zaman kopmadan süregelmiş bugün de hâlâ devam ediyor.”

YEŞİLÇAM’IN TATLI TESADÜFLERİ

BluTV yakın zamanda “Yeşilçam” dizisini izleyiciyle buluşturdu. Yönetmenliğini Çağan Irmak’ın üstlendiği dizinin senaryosunu Volkan Sümbül ve Levent Cantek kaleme aldı. Şokopop ekibi ise 1960’ların Yeşilçam’ına odaklanan dizideki evreni seyirciye daha iyi anlatabilmek için, o sıralar gerçek hayatta neler olduğunu ele alan bir seri hazırladı: “Yeşilçam 101”

Ekip daha önce YouTube’da “Yeşilçam’ın Kapak Yıldızları” başlıklı, iki videoluk bir seri de yayımlamıştı. Bu noktada söyleşinin yönünü biraz Yeşilçam’a çeviriyoruz.

Türkan Şoray’ın, arkadaşı Emel Yıldız’ın rol alacağı “Köyde Bir Kız Sevdim” filminin setinde tesadüfen keşfedilmesi, Filiz Akın’ın bir tanıdık ısrarıyla Ses Dergisi’ndeki oyuncu yarışmasına fotoğraf göndermesi ve birinci olması… Ekim Acun, “Yeşilçam’ın bu ‘tatlı tesadüfleri’ tek tük örnekler olması açısından değerli” diyor ve Filiz Akın’ın keşfedilme hikâyesini anlatıyor:

“Ankara Koleji’nden mezun olmuş, ailesinin maddi durumu o dönem sarsıntıda, annesi onu tek başına, dikiş dikerek büyütmüş. Ailesinin ekonomisine katkıda bulunmak için üniversitede devam zorunluluğu olmayan arkeoloji bölümüne giriyor. O sırada da Ankara'da bir turizm şirketinde gemi ve uçak biletleri satmaya başlıyor. O zamanlar da çok dikkat çeken bir kız. Annesi Belgin Doruk hayranı. Doruk, kalburüstü bir aileden geliyor, kısmen eğitimli dönemin şartlarına göre. Yeşilçam’da artık böyle örnekler starlaşıyor, daha öncesinde tiyatrocuların dominasyonu var. Bir de Osmanlı'dan gelenek olarak devraldığımız Müslüman kadınların sinema ve tiyatroda performans sanatçısı olarak yer alamamaları gibi durumlar yeni yeni aşılmaya başlanmış. Belgin Doruk bu aşamada çok önemli bir örnek: Normal şartlarda toplumun üst kademesinde sayılacak bir hanımefendinin Yeşilçam yıldızı olması, o Yeşilçam yıldızlığında da bunu Hollywood yıldızlarını çağrıştırabilecek bir görkemle yaşamasıyla rol model oluşturmuş. O dönem Yeşilçam jönü Göksel Ersoy’a yeni partner aranıyor, Belgin Doruk’un yerine geçecek. Filiz Akın da arkadaşının annesinin ısrarıyla dergiye fotoğraflarını yolluyor ve birinci oluyor. Yine de film çekmek ve İstanbul'a gelmek istemiyor çünkü İstanbul hakkında korkunç düşünceleri var. Fedakarlıklar yapmak, ödünler vermek zorunda kalacağı, kötü bir yola sürüklenebileceği gibi korkular yaşıyor. Geldikten sonra Türker İnanoğlu’yla birkaç sene içerisinde evlenip, onun şirketinde bir memur gibi çalışması da bu korkuların hayatını ne kadar yönlendirdiğini anlatabilen şeyler, her ne kadar iç dünyasına hakim olmasak da. Bunlar tek tük ve öncül örnekler olduğu için haklarındaki her şey ilgi çekici oluyor. Nihayetinde o zaman ülkede toplam 50 kişi vardır bu derecede ünlü olan. Keşfedilme hikâyeleri ve hayat tarzları da çok fazla şey ifade ediyor izleyiciye.”

Filiz Akın, "Bar Kızı" (1966)

GÜZELLİK YARIŞMALARININ SONU

Peki Filiz Akın gibi birçok yıldızı Türk sinemasına kazandıran güzellik yarışmaları nasıl yok oldu? Ekim Acun, bu geleneğin 70'lerin sonlarına doğru azalarak bitişini şöyle anlatıyor:

“Aslında 76-77’lere kadar hızını kesmeden sürüyor. Kapak yarışması sadece Ses Dergisi’nin değil; Saklambaç Gazetesi’nin ayrı, Hürriyet'in ayrı Sinema Güzeli Yarışması var. Ve oralardan da gerçekten filmlerde başrol oynayacak yıldızlar çıkıyor. Son dönem örnekleri arasında Hale Soygazi, Oya Aydoğan, Banu Alkan, Necla Nazır, Gülşen Bubikoğlu gibi isimler var. 76'dan sonra erotik güldürülerin, ardından seks filmlerinin, daha sonra da porno filmlerin sinemayı domine etmesiyle, ana akım Yeşilçam’a ayrılan alan çok azalıyor. Onların gösterilebildiği sinema salonu sayısı çok az, her yerde erotik filmler gösteriliyor. Yani sinemaların on tanesinden sekizi erotik film gösteriyor iki tanesi sadece bir Türkan Şoray melodramı ya da bir Arzu Film komedisi gösteriyor. O nedenle de artık yeni yıldızlara hem o noktada çok ihtiyaç yok, hem de o yeni yıldızların değerlendirilebileceği filmler yok. Zaten erotik içerikli olmayan film sayısı da çok az 77'den 80 yılına kadar olan dönemde. O yüzden de bu yarışmalar 70’lerin sonunda azalarak, sonra da bir anda bıçakla kesilir gibi bitiyor.”