Şöhret ellerimle geldi

Erdem Yener kimine göre müzisyen, kimine göre bir reklam efsanesi, kimine göre de iyi bir oyuncu. O tüm bunların farkında ama kendi olabilmenin peşinden gidiyor. Şimdi ise kenara çekilip yeni albümü için çalışıyor. Sonrası mı? Grubunu toparlayıp yollara düşmeyi istiyor.

cumhuriyet.com.tr

Erdem Yener bambaşka bir adam. Müziği, sahnesi, reklam oyunculuğu ve dizilerdeki karakterleri... O, Pandora'nın Kutusu gibi onunkiler günah değil elbette ama bu adamın elinden her iş geliyor. Ben ise onu hep “Belki” parçasıyla hatırlıyorum. Evet, güzel bir şarkıydı! İşte biz de Erdem Yener ile buluştuk. “Şöhret” hikâyesini dinledik. Tabii söze müzik ile başladık. Anlatıyor: “1999 yılından bu yana müzik yapıyorum. Ankara’da “+4” isimli grubumla beş yıl boyunca her barda çaldım. Müzikten para kazanmak ne mümkün? Zaten ben hayatım boyunca müziği finanse etmek için her şeyi denedim. Sonra İstanbul'a yerleştim ve Kedi Müzik çatısı altında stüdyo müziği yapmaya başladım. Para kazanmıyordum, hatta üstüne para bile verebilirdim o iş için. Tabii param yoktu! Bir yandan da reji asistanlığı yapan bir arkadaşımın ofisine gidiyordum. Bedava internet vardı orada, yani o derece zor durumdaydım. Sonra bir gün bir el mankeni lazımdı beni seçtiler ellerim güzel diye. Şöhret ellerimle geldi. Sonra set kafasını sevdim. Orada olabilmek için her işi yapmaya razıydım. Hiç gocunmuyordum; mutfağı temizliyorum, kül tablalarını boşaltıyorum; böylece kendime orada yer açmaya çalışıyorum. Rejide sorumluluğum yoktu zaten. En küçük işleri yapıyordum, figüran ayarla, oyuncuları uyandır... İşin cast kısmı zamanla artmaya başladı. Sonra da cast direktörü oluverdim”.

 

Rockçıdan reklam yıldızı olur mu?

Tabii tüm bunlar Erdem Yener'in “Avea'sı Olmayan Çocuk” olmasından önceydi. Zaten “Kirli” isimli ilk albümü de bu dönemde geldi. Albüm 2008 yılında yayımlandı. Bu albümü de reklamla finanse etttiğini anlatıyor Yener, “Bir kek reklamı yapıyoruz, iki profil iki kamera var. Arada deneme çekimlerine ben de giriyorum oyunculara yol göstermek için. Bu çekimleri gece tekrar izliyoruz. Yönetmen bu tekrar izlemelerde dedi ki; 'Biz Erdem'e, Erdem olduğu için mi yoksa komik olduğu için mi gülüyoruz?' İşte albüm için kapı o an açıldı”. Müzik, reklam, derken kendine sormadı mı rockçı adamdan reklam yıldızı olur mu diye? Gülerek anlatıyor: “ Davayı sattım mı? diye düşündüm ama hep müzik yapabilmek için çalıştım, reklam bunu sağlıyordu. Hem onu oyunculuk gibi görmedim, kaçmanın yolları vardı. Sonra albüm geldi”.

Yeni albüm için yollarda

“Kirli” hem müzikal hem de sözel anlamda iyiydi ama kayboldu gitti. Neydi derdi Kirli'nin? Yener'e göre medeniyet kirlilik demek. Medeniyet denen her neyse geliştikçe, büyüdükçe, palazlandıkça yalandan oluşan bir ahlak anlayışıyla samimiyetini kaybediyor, kirleniyor. Onun derdi de kendiyle. Şarkılarında da dediği gibi günün birinde gerçek bir insan olarak ölebilmek için yaşıyor.

Erdem Yener iyi de başladı ama kolunu kanadını kıran bir şeyler vardı, hatta gerçekten kolu kanadı kırılmıştı. Yener, “ 'Belki' iyi bir şarkıydı. Sahaya indiğimi düşünüyordum artık. Ama dediğin oldu, evde düştüm ve topuğum kırıldı. Uzunca bir süre iyileşemedim, bu kırık zihnimde de yara açtı. Moralim bozuldu. Yeniden ivme kazanmam lazımdı, ısıtıp ilk albümü veremezdim. Ben de ikinci albüm için kimsenin bana ulaşmayacağı bir yere gidip kapanmak istedim. Tüm stüdyomu aldım güneyde bir yere gizlendim. Evde kutular açılmamış, paketler üst üste dizilmişken bir telefon geldi, Avea için arıyorlardı. Başta istemedim, ısrar ettiler. Evi, kutuları öyle bırakıp İstanbul'a döndüm.” Yener ilk başlarda işin bu boyuta geleceğini hissetmese de çekim sonrasında oluşan enerjinin kendisini bile şaşırtığını anlatıyor.


Tepkini göster, isyansa isyan

Şimdi halinden memnun Erdem Yener. Bu yaz ikinci albümü bitirip, bir ekip kurup yollara düşmek istiyor. Elbette bu albüm için farklı şeyler var kafasında. Reklamdaki karakterin önyargılarını kırmak ise çok da kolay olmayacak onun için. Peki ya Erdem Yener'in dünya ile nasıl bir ilişkisi var? Bazen bir insanı tanımanın en iyi yolu hayata nereden baktığını görmekten geçer. İşte yanıtı “Medeniyet bize dayatıyor, hem de her şeyi. Kültürünü, aidiyetini, hissiyatını... Konuşmak güzeldir ama eylem zordur. Bilmeden ahkâm kesmek korkunç, bilerek kesmek ahmaklık ama şimdi ne biliyorlar ne de ahkâm kesiyor insanlar. En kötüsü bu! İnternet ise ölümcül bir virüs. Tamam, iyi güzel de zamanı öğütüyor, hayatı yaşamakla ilgili çok şey kaçırıyoruz. Başkalarının hayatlarıyla çok zaman kaybediyoruz. Şimdi herkes, her şeyden haberdar olsa da iletişim yok, dokunma yok. Yabanileştik o yüzden”. Sanal âlemde belli kontroller var ama hayat mücadele gerektirir. Yener ise epey karamsar bu konuda ama umutsuz değil; “İnternette görmek istemediğini hayatından çıkıyorsun, “block”luyor, “ignore” ediyorsun. Bu kolay ama hayat dediğin gibi mücadele gerektirir. İşte bu yüzden direncimiz kırılıyor. Cahil cesareti olan, saçma özgüven sahipleri dilediği gibi at koşturabiliyor. Tepkini göster, isyansa isyan. Korkarak bir yere varamayız ki! Toplu hareket her zaman iyileştiricidir. Hem gerçekten rahatsız olan sokağa çıkar”.