Sizi özgürleştirecek seçimler yapabiliyor musunuz?
Yönetmeni Muharrem Özcan, Oyun Atölyesi’nde sahnelenen ‘Dolu Düşün Boş Konuş’u anlattı. Özcan, ‘Özgür seçimler üretmekten yoksunuz’ diyor. ‘Oysa Marx'ın da belirttiği gibi, özgürlük, dayatılan seçenekler arasından tercih yapmak değil, alternatif seçenekler üretebilmektir.’
Ceren Çıplak/CumhuriyetOyun Atölyesi’nde sahnelenen “Dolu Düşün Boş Konuş” oyununu izlediğinizde göreceksiniz ki oyundaki karakterler aslında biziz. O karakterler; Donna (Hasibe Eren), Frank (Fatih Al), Henry (Gökçer Genç), George (Tuna Kırlı) ve Kaynana (Murat Okay) türlü türlü konularda hepimiz gibi kaygılılar.
Oyun, aslında, bu kaygıların toplumdan, aileden kaynaklanan dayatmaların özgür olmamızı engellemesi yüzünden oluştuğunu hissettirmeye, fark ettirmeye çalışıyor. Bunu başarıyor da... Nasıl mı?
Hayatımızdaki ‘gerçek’lerin bir de arka planını göstererek. Taktığımız maskeleri kaldırarak. Örneğin, sahnede bir karakter konuşuyor, sonra diğer karakterler bir film sahnesi gibi donduruluyor ve o karakter bu kez arka plandaki, gerçek duygusunu söylüyor...
Steven Berkoff’un yazdığı, Haluk Bilginer’in çevirdiği oyunu Muharrem Özcan yönetiyor.
Özcan, takındığımız bu maskeleri sistemin bize dayatmasıyla ilişkilendirmeye çalışmış:
“Sistem, kendisine hizmet edecek, kendisini metaya dönüştürecek bireyler yetiştirir. Böyle beslenir. Bizler çalışırız, emek veririz, para kazanmak ve hayatımızı devam ettirebilmek için debeleniriz. Fakat sistem aynı zamanda kendimizi başkalarının gözünde var edebilmemiz için, ihtiyaçlarımızın belirleyeni olur. Markalar, kredi kartları, fast-food..
Sistem yiyeceğimiz yemeği, giyeceğimiz kıyafeti, parfümümüzü, telefonumuzu, ses sistemimizi, koltuğumuzu, gideceğimiz mekanları vs. ortak bir ihtiyaç haline getirir. Bir yandan para kazanırken, bir yandan da kazandığımız paranın daha fazlasını elimizden almak için yapar bunu… ‘Daha çok satın al! Artık bunun modası geçti, daha iyisi var! Onu al!’”
Oyunu sahnelerken göstermeci ve absürd bir üslup tercih eden Özcan, George karakterini bütün oyun boyunca eleştirdikleri sistemin kendisi olarak var etmeye ve yorumlamaya çalışıyor:
“Oyun, kafeslerin arkasındaki karakterler, olmak istedikleri kişiye, konuma ulaşma çabasıyla konuşarak başlıyorlar, kafeslerinden çıkmaya çalışıyorlar, ancak George (sistem) buna izin vermiyor.
Ve George (sistem) kendi istediği zaman kendi koşullarına uygun olduğu ölçüde, konuşmaları kesip, el işaretiyle oyunu başlatıyor... Ve hepimiz sistem tarafından sürekli olarak nasıl izleniyor, kontrol ediliyorsak, 1. perde boyunca aynı şekilde karakterleri, yani bizi izliyor.”
Oyunu yorumlarken 'kafes' fikrinden yola çıktığını, hepimizin oyundaki karakterler gibi kendi kafeslerimizin içine hapsolmuş durumda olduğumuzu gösteriyor:
“Özgür seçimler ya da bizi özgürleştirecek seçim alternatifleri üretmekten yoksunuz. Sadece bize sunulan seçenekler arasından tercihimizi yapıp 'özgür irademizi' kullandığımızı zannediyoruz. Oysa Marx'ın da belirttiği gibi özgürlük, varolan (dayatılan) seçenekler arasından tercih yapmak değil, alternatif seçenekler üretebilmektir.
Dolayısıyla bu parmaklıklar hem birey olarak içimizdeki çıkamadığımız kafesleri temsil ediyor, hem yüksek gökdelenleri (şehir-sistem), hem içimizdeki gerçekler ile dışarıya gösterdiğimiz karşıtlıkları, hem de yeri geldiğinde ses sisteminin kolonlarını temsil ediyor...
Aynı zamanda bir üst katmanı da ifade ediyor. Örneğin Donna, kendini özgürleştirdiğini, kendisi için bir adım attığını düşünerek George ile yemeğe çıkıyor. Oysa yaptığı tek şey başka bir kafesin içine girmek.. ”
(Oyun, 2-15-16-28-29-30 Ocak saat 20.30’da, 3-4-17-18 Ocak’ta da saat 16.00’da izlenebilir)