Siz yakmayı iyi bilirsiniz

Nereden başlayacağım bilemiyorum, öncelikle bu ülkede iş namusuna sahip bir savcı varsa onu bir yurttaş olarak göreve davet ediyorum.

Işıl Özgentürk

Bir haftadır Müjdat Gezen Sanat Merkezi hakkında en müstehcen iftiraları birbiri ardına sıralayan, bugün de manşetlerine “Pezevek Müjdat Gezen’e ŞOK” başlığı atan Akit gazetesine derhal bir soruşturma açılmalıdır! Çünkü bir çember sakallı tarafından kundaklanan okulda herkesin hayatı tehlikeye atılmış, özellikle Müjdat Gezen’in varını yoğunu öğrencileriyle paylaştığı okul yakılarak kül edilmek istenmiştir. Ben haberi duyar duymaz oradaydım.

Okulun mezun öğrencileri koşarak gelmişlerdi. Kendilerinden küçük öğrenci dostlarını teselli etmeye çalışıyorlardı. Çünkü o gencecik insanlar, sanki çok yakınları biri ölmüş gibi içlerini çeke çeke ağlıyorlardı.

Haklıydılar, yıllarca hayalini kurdukları bir okulun, sınavını kazanmış, Müjdat Gezen’li olmuşlardı. Ne kadar çok hayal kurmuşlardı. İşte şimdi provaların yapıldığı, oyunların oynandığı tiyatro salonunda sahnede oturmuş, hayallerine yeniden sımsıkı sarılıp, bu kara günü geçirmeye çalışıyorlardı. Belki de, hayatlarında ilk kez, bir yangının izini sürüyorlardı. Onlara hocaları şöyle sesleniyordu: “Bu dünyada tiyatroyu, müziği, edebiyatı, dansı istemeyen insanların var olduğu bileceksiniz. Evet, onlar dünyanın karanlık yüzü.

Siz ise, biz hepimiz bu dünyanın aydınlık yüzüyüz. Bugün okulunuz kundaklandı, yarın daha da kötü işler başınıza gelebilir. O zaman bu ülkenin şairlerini, yazarlarını, müzikçilerini düşünüp, nasıl geniş bir coğrafyada yaşadığınızı anımsayın ve karanlığın asla hiç bitmeyeceğini aklınıza getirmeyin. Biz aydınlığız ve hep aydınlatacağız.” Gencecik kızlar, delikanlılar artık ağlamıyorlar. Buraya hayallerini ve okullarını korumak için geldiler: koruyacaklar ve en önemlisi daha çok müzik yapacaklar, daha çok resim yapacaklar, daha çok oyun yazacaklar! Ben onları izlerken bir yandan da okulun yanan kısmına bakıyorum.

Ve hemen aklıma Madımak olayı geliyor. Ürperiyorum, okul yolu tıklım tıklım dolu. Kadıköylüler gözbebeği okullarını korumak için oradalar. Çok yaşlı bir bey, ağlayan gözlerle yanan yerlere bakıyor ve birden yumruğunu havaya kaldırarak, bugünlerde diller düşmeyen İzmir Marşı’nı okumaya başlıyor. İzmir’in dağlarında çiçekler açar, yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa, adın yazılacak mücevher taşa.”

Yanan kapının önünde bu kez müzikçiler toplanmış. Kızlı erkekli, biraz şaşkınlar. Nasıl şaşırmasınlar, bir sanat okuluna nasıl böyle gaddarca davranılabilir? Bunun yanıtını bilmiyorlar. Bir oyun nasıl tehlikeli olabilir, bir şarkı nasıl düşman olabilir, bir dans nasıl insanı kötüleyebilir. Akılları almıyor, benim de almıyor ama çok yaşamanın böyle kötü bir yanı var, insana düşman bir ideoloji, öyle karanlık bir kuşak yetiştirdi ki, ne müzik, ne dans, ne oyun onlara değiyor, tam tersi onlar için bunlar cehennemin oyunları, cehennemin müziği. Onlar için bu sanat okulunda okuyanlar, birer şeytan! Okulun bahçesi, yol giderek doluyor. Doğrusu ben daha da dolmasını umuyorum. Özellikle de oyuncuların, müzikçilerin, dansçıların buraya gelip, okulun bahçesinde öğrencilerle birlikte en güzel şarkıları söyleyeceklerine, en güzel dansları yapacaklarına, en güzel şiirleri ardı ardına okuyacaklarına inanıyorum. Gün bu gün! Ayrıca dostum Müjdat Gezen’e geçmiş olsun diyorum. Gerçi o böyle düşmanlıklara pabuç bırakmaz. Bilirim.