'Siyasi birlikteliği sağlayan tutkal çözüldü'
Financial Times, "Bir finans merkezi olarak İstanbul" başlıklı özel bir ek yayımladı. İstanbul'un ulusal ekonomiye katkılarına dikkat çekerken sermaye piyasalarının gelişmiş olmadığını belirten gazete, "En büyük bin şirketin sadece beşte birine yakınının hisseleri borsada işlem görüyor" dedi.
cumhuriyet.com.trTürk hükümetinin İstanbul'u uluslar arası bir finans merkezine dönüştürme projesi, Financial Times gazetesince "Bir finans merkezi olarak İstanbul" başlıklı özel ekte değerlendirildi. İstanbul'un ulusal ekonomiye katkılarına vurgulayan gazete, sermaye piyasalarının gelişmiş olmadığına dikkat çekti. Gazetenin yazarlarından David Gardner ise, AB üyeliği projesini "Erdoğan'ın yeni İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi, generallere karşı bir kalkan olarak gördü" yorumunu yaptı. Türkiye'nin reform heyacanı bittiği de savunan Gardner, "Generallere karşı kullanılan kalkan indirildi, siyasi birlikteliği sağlayan tutkal çözüldü" görüşünü öne sürdü.
Ekonomi gazetesi Financial Times, "Bir finans merkezi olarak İstanbul" başlıklı özel bir ek yayımladı. BBC Türkçe Servisine göre, kentin Türkiye nüfusunun beşte birini barındırdığı, ulusal gelirin yüzde 27'sini sağladığını belirtilen ekte Türkiye'nin ihracatının yarısı İstanbul'dan yapıldığı, Türkiye'de toplanan vergilerin yüzde 40'ı İstanbul'da toplandığı kaydedildi. Türkiye'de faaliyet gösteren 19 bin yabancı şirketten 10 bine yakınının merkezi İstanbul'da bulunduğa, bu şirketlerin arasında Coca Cola, Nestle ve Microsoft gibi çokuluslu şirketlerin yer aldığına dikkat çekildi.
'Sermaye piyasaları gelişmiş değil'
Bununla birlikte, sermaye piyasalarının gelişmiş olmadığını ifade eden gazete, borsadaki hisselerin üçte ikisinin yabancı yatırımcılara ait olduğuna ancak iç pazarda kısa vadeli alım-satımların hakimiyetinin bulunduğuna işaret etti. İngiliz gazetesi, sıradan insanların hisse sahibi olmayı, spekülatörlerin tekelinde olan bir şey olarak gördüğünü, kurumsal yatırımların çok az, fon yönetiminin de büyük bankaların elinde olduğunu kaydediyor. Gazete şunları yazdı: "En büyük bin şirketin sadece beşte birine yakınının hisseleri borsada işlem görüyor. Bu şirketlerin hisselerinin genellikle üçte birini halka arzetmesi, azınlık hissesi sahiplerine fazla söz hakkı vermiyor."
Sermaye piyasalarının çeşitliliği olmamasını Türkiye'nin geçmişte yaşadığı krizlere bağlayan Financial Times, krizler yüzünden şirketlerin stratejiden çok ayakta kalmaya öncelik verdiklerini, yatırımcıların da kısa vadeli düşündüklerini, buna rağmen İstanbul'un zengin bölgelerindeki pırıltılı mağazalar ve gece hayatının sağlam bir büyüme potansiyeline işaret ettiğini, bankaların da geçen yılki krize güçlü bir şekilde direndiklerini aktarıyor. Gazeteye göre, serbest piyasa yanlısı hükümet, İstanbul'un sahip olduğu ticari kıvraklık ve doğasıyla bölgesel cazibesi olan bir finans merkezi olarak dünya genelinde öne çıkabileceğine inanıyor.
'AB projesi zora girdi, reformlar hız kesti'
Bu arada Financial Times gazetesinin yazarlarından David Gardner da, Türkiye'nin Avrupa Birliği projesinin zora girmesiyle reformların hız kestiğini belirterek özetle şöyle diyor: "Avrupa Birliği projesi, reformlar için güçlü bir lokomotif işlevi gördü ve Türkiye'nin siyasi kamplarını bir arada tuttu. Kemalistler ve askerler Avrupa Birliği'ni, Atatürk'ün Batılılaşma hedefinin gerçekleşmesini sağlayacak bir proje, Erdoğan'ın yeni İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi ise generallere karşı bir kalkan olarak gördü. Avrupa, bu rakip kampları hassas bir dengeyle aynı çizgide buluşturdu. Avrupa Birliği, Türkiye'nin geçiş sürecinde taşıyıcı köprü rolü gördü."
'Çatışmalar siyasi yaşamın bir parçası haline geldi'
Gardner, Türkiye'nin yeterince Avrupalı olmadığını düşünen Almanya ve Fransa'nın da etkisiyle müzakerelerin durmasıyla Türkiye'nin reform heyecanı bittiği de yorumunu yaptığı yazısında şöyle devam etti: "Generallere karşı kullanılan kalkan indirildi, siyasi birlikteliği sağlayan tutkal çözüldü. Yeni AKP seçkinleri ile güçlü generaller etrafında toplanan eski seçkinler arasındaki çatışmalar, siyasi yaşamın bir parçası haline geldi. Avrupa Birliği içinde Türkiye'nin üyelik perspektifine şüpheyle yaklaşanlar, bunu kimlik krizi olarak sunma fırsatı elde etti."
'Bunda AKP'nin de payı var'
Bunda AKP'nin de payı olduğunu savunan Gardner, 2007'de Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı konusunda "orduyla kavgaya girdiği"ni belirtirken Başbakan Erdoğan'ın erken seçim kararı alarak oy oranını yüzde 34'ten yüzde 47'ye çıkardığını belirterek şöyle devam etti: "Bu, reformların yeniden başlatılması için en iyi dönemdi. Ama bunun yerine hükümet ve rakipleri, enerjilerini kültür savaşlarına ve yargı üzerinden siyasi egemenlik mücadelesine harcamayı tercih ettiler. Bu durum da, dışarıdakilerin, Türkiye'nin modern ama belirgin bir şekilde İslami karakteri olan bir siyasi yapı kurmadaki olağanüstü başarısını unutmalarına neden oldu."