‘Sivas’ unutulmasın diye…

Sivas katliamının zamanaşımına uğramasını protesto etmek için eserlerini yakan 35 sanatçıdan İslimyeli, “Bu sergiyle, geçmişimizi karartan, küle dönüştüren ateşin ışıkla sonuçlanmasını, aydınlanmaya hizmet etmesini teklif ediyoruz” diyor. Hızal ise “İzleyicilerin eserin karşısında durduğunda, bu olayla daha derin bir empati kuracaklarını ve onların da yangının kokusunu duyacaklarını” söylüyor.

Aslı Uluşahin / Cumhuriyet

Ateş düştüğü yeri yakar.” Ölüm acısının paylaşılmazlığını anlatan daha iyi bir ifade yoktur herhalde. Oysa bazen ateş, bir yere düşmez, halkı sarar. Kıyımlar, katliamlar sonrasında alev herkesin yakasına yapışır. Adalet sağlanmadıkça da sönmez.

1993 yılında yaşanan Sivas katliamı o büyük yangınlardan biri. Sokaktaki güruh, Madımak Oteli’ni tutuşturmakla kalmadı, toplumu da ateşe attı. Davanın zamanaşımıyla düşmesi, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın durumu “hayırlı olsun” sözleriyle karşılaması da yarayı büyüttü.

Şimdi, o gün canı alınan 35 aydın adına 35 sanatçı, bir kısmını yaktıkları eserlerinden oluşan sergiyle, yaşananları yeniden gündeme getiriyor. Önceki gün açılan “Unutmamak” sergisiyle, aradan 20 yıl geçse de Sivas yangınının sönmediğini gösteriyor.

Resim, heykel, gravür sanatının önemli isimleri, ressam Bubi’nin davetiyle bir araya gelerek sergiyi oluşturdu. Eserler, iki ay boyunca Mustafa Kemal Kültür Merkezi’ndeki (MKM) Beşiktaş Çağdaş Galeri’de gösterilecek. Ardından farklı iller ve yurtdışında sergilenecek, en sonunda da Beşiktaş Belediyesi’nin ev sahipliğinde, Karanfilköy’de yapımı süren, mimar Mustafa Toner imzalı “Unutmamak Müzesi”nde kalıcı mekânına kavuşacak.

Ressam Balkan Naci İslimyeli ve heykeltıraş Meriç Hızal, sergide çalışmaları olan sanatçılar arasında. Meriç Hazıl, Sivas’ta yaşananlardan esinlenerek yarattığı bir eseriyle, İslimyeli ise Ermeni zorunlu göçünü yansıttığı tablosuyla yer alıyor.

Hızal, “bıkmadan usanmadan, bir kere daha bu olaya dikkat çekilmesi gerektiğini düşündüğü için” sergiye katılmış.

İslimyeli ise “Türkiye ötekine kendi içinden bir parça gibi bakmadığı, onu suçlamayı kendini savunma olarak gördüğü için, hep bir defans halinde olduğu ve bütün bunlar özgüven eksikliğinden doğduğu için bizim ayıplarımız tükenecek gibi görünmüyor” diyor.

Siyaset de bu kaba güdüleri kullanma eğilimde; ayrımcılık Sivas’ta gördüğümüz gibi her gün daha da güçlenen bir tehlike haline gelebiliyor. Buna ancak sanatın diliyle karşımızdakini anlayarak, ötekiyle özdeşleşerek karşı çıkabileceğimizi düşünüyorum.”

Sanatçılar, sergi için, MKM’de kurulan alanda kendi elleriyle eserlerini yaktılar. Bir anlamda yakılanlara dikkat çekmek için onlar da ateşe ellerini uzattılar.

Neler hissettiklerini sormadan geçemiyorum.

İslimyeli, “Bir anda bütün o yangınlarla doldu zihnim. Ama bunu olumlu bir şey için yaptığımı, genel bir aydınlanmaya yarayacağını bildiğim için gizli gizli kendimi avuttum” diyor ve ekliyor: “Bu sergiyle, geçmişimizi karartan, küle dönüştüren ateşin ışıkla sonuçlanmasını, aydınlanmaya hizmet etmesini teklif ediyoruz.”

Meriç Hızal da yapıtını yakmanın kendisi için kolay olmadığını, suçluluk duyduğunu anlatıyor:

Sivas’ta katledilenlerin çoğu sanatçıydı, aydındı, toplumun sesiydi. Sanatçılar öyledirler zaten, toplumun bedenidirler, eylemleriyle onu görselleştirirler. Hem toplumu hem de insanlık vicdanını temsil ederler. Şu halde, eseri yakmakla kendini yakmak aynı şeydi. Anlamaya çalıştım: Bunu nasıl yapabildiler? Bir metali yakarken bile benim dizim titriyorsa, bu kadar zorlanıyorsam, insanlık bunu nasıl yapabildi?”

Hızal, yaşadıklarını aktarırken özellikle “kokuya” dikkat çekiyor ve bir anlamda, benim de sergiyi gezerken hissettiğim o acı duyguyu özetliyor:

Galiba en çok da boya kokmaya başladığında rahatsız oldum. Koku hiçbir zaman sanat eseriyle benim zihnimde örtüşen bir şey değildi. Böylece o kokuyla eserim ve eylem arasında zihnimde kalıcı bağ oluştu. Bu sergide de sanıyorum izleyiciler eserin karşısında durduğunda, bu olayla daha derin bir empati kuracak ve onlar da yangının kokusunu duyacaklar maalesef.”