‘Sistemli yalnızlaştırma’
Şubat ayında tutuklanan 78’liler Girişimi Sözcüsü ve HDP üyesi Celalettin Can, 145 gün sonra dün özgürlüğüne kavuştu. Can, 12 Eylül darbesinin ardından cezaevinde 19 yıl 9 ay geçirdiğini anımsatarak, “Geçmişten bir pratiğim zaten vardı. Asla umutsuzluğa kapılmadım” diye konuştu. Silivri Cezaevi’nde geçirdiği günler için “sistemli yalnızlaştırma” yorumu yapan Celalettin Can, umudunu asla kaybetmediğini söyledi. Can “Her şey tecrit, çaresizleştirme, yönsüzleştirme üzerine kurulu. Ama insan bir çatlak buluyor ve o çatlaklardan ışık sızıyor” dedi.
SEYHAN AVŞARSilivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan 78’liler Girişimi Sözcüsü ve HDP üyesi Celalettin Can 145 gün sonra özgürlüğüne kavuştu. Cezaevinde sağlık hakkına erişimde büyük zorluklar yaşayan Can, içeride tam sekiz kilo verdi. Özgürlüğünün ilk gününde gayet enerjik ve mutlu gözüken Can, 12 Eylül darbesinin ardından cezaevinde 19 yıl 9 ay geçirdiğini anımsatarak, “Geçmişten bir pratiğim zaten vardı. Asla umutsuzluğa kapılmadım. Tahliye kararıma ise sevinemedim. Tahliye edilmeyen arkadaşlarıma baktım hemen üzüldüm” diyor. Silivri’de yaşananın “radikal bir şekilde sistemli yalnızlaştırma” olduğuna dikkat çeken Can, 145 günlük tecridi, “Yani her şey tecrit, yalnızlaştırma, çaresizleştirme, yönsüzleştirme üzerine kurulu. İnsan sosyal bir varlık, her koşulda onu delmenin bir yolunu buluyor. Ne olursa olsun bir çatlak oluyor ve o çatlaklardan ışık sızıyor” sözleriyle özetledi. Cezaevinde geçirdiği günlerde eşini, yoldaşlarını ve evini çok özlediğini aktaran Can ile özgürlüğünün ilk gününde bir araya geldik...
Tutuklanacağınıza yönelik ayak sesleri hissetmiş miydiniz?
30 Ocak tarihinde polisler evime gelmiş. Evde değildim. Duyunca hemen aradım. Emniyete gitmem gerektiği söylendi. İki gün sonra avukatımla gidip beş saat boyunca ifade verdim. Polisler, ‘Celalettin bey sizi her aradığımızda geliyorsunuz. Tutuklanmaktan korkmuyor musunuz?’ dediler. Yanlış bir şey yapmadığım için korkmadığımı aktardım. Bir hafta sonra beni almaya geldiler. Bir hafta önce ifade verip sonra gözaltına alınıp, tutuklanmayı beklemiyordum.
Hakkınızda hazırlanan iddianamede sokağa çıkma yasakları döneminde Doğu ve Güneydoğu’daki yurttaşlara battaniye, buzdolabı ve fırın yardımı yapmanız suçlama konusu olarak yer aldı. Vicdani bir yardımın bir iddianameye konu olmasını bekliyor muydunuz?
Bu konunun suçlama konusu yapılmasını beklemiyordum. Battaniye, buzdolabı, set üstü ocak gibi yardımların dağa gönderildiği iddia edildi. Şehirlerden tahliye edilen halk ise iddianamede terörist ilan edildi. İddianamedeki suçlamayı görünce 1984 yılından beri PKK’yi araştırdım. Bozdolabı, set üstü ocakla yakalanan herhangi bir PKK’li çıkmamış. Bölgede halk yoksul, çocuklar orada üşüyor. Onlara biraz birşeyler göndermişiz. Bu yardım suçlama konusu yapılmamalıydı. Aradan uzun bir zaman geçmiş o yaraların sarılması gerekir denilmeliydi.
Tutuklandığınız süreçte sağlık sorunlarınızın olduğunu duyduk... Şu an nasılsınız?
Prostatımdan rahatsızdım. Cezaevinde yoğun ısrarlar sonucu ancak aylar sonra biyopsi yapılması için hastaneye götürüldüm. Acilen ameliyat olmam gerektiği söylendi. Bir biyopsi için aylarca bekledim. Ameliyat için ise tahliye edilmeseydim yine aylarca bekleyecektim. Doktorlar kanser olmadığımı, ancak tedavi edilmemesi ya da tedavide gecikilmesi durumda rahatsızlığımın kansere dönüşeceğini söylediler. Geçmişte bir sorguda ayağım kırılmıştı. O sürekli ağrı yapıyordu. Dikkate bile almadılar. Ayrıca bir aort ameliyatı geçirmiştim. Sırtıma ağrı vuruyordu. Kalp krizi geçirme ihtimalim vardı. Cezaevinde bir revir olması, Silivri Devlet Hastanesi’nin olması vs. bunlar hep şekil.
Sevdiklerime bir daha kavuşamazsam umutsuzluğuna kapıldınız mı?
Bu duyguya yabancı biriyim. 1984 yılında altı sene boyunca yeraltı hücresinde kaldım. Bu hücreler yerin üç kat altında, morgdan bozma bir yerdi. Ağır işkence altındaydım. O zaman dahi umutsuzluğa kapılmadım. Şu örnekle bunu daha iyi açıklayabilirim. Afrika’da bir kabile varmış. Bu kabileden cezaevine düşenler ölürlermiş. Bilim insanları bu durumu araştırmışlar. Meğerse bu kabile mensupları cezaevinde yaşadıkları kötü koşullardan kurtulamayacaklarını düşünüyorlarmış. Neden kurtulamayacaklarını düşünüyorlarmış çünkü hafızaları yokmuş. Tarihsel bir bilgi yok, gelecek perspektifleri de yok. Biz burada öleceğiz diyerek ölüyorlarmış. Her karanlığın bir aydınlığı vardır düşüncesini içselleştirdim. Yoksa 19 yıl cezaevinde geçmezdi.
Silivri Cezaevi’nin koşulları nasıldı?
Sistemi öyle yapmışlar ki memurlar ile tutsaklar arasında doğru düzgün bir ilişki, iletişim kurulamıyor. Psikolojik ve fiziksel tecride çok önem veriyorlar. Görevli memurlar tutukluların kendi aralarında konuşmalarından, birbiriyle not alışverişi yapmasından rahatsızlık duyuyorlar. Hücrelerin önünden geçerken küçük gözlerden içeriyi görebiliyorsun. O yöne baktığında bile tepki gösteriyorlar. Bu sıkı tutumun nedeni tutsakta kafa karışıklığı yaratmak, yönsüz bırakmak, kimseyle ilişki kurmasına izin vermemek ve sahipsiz bırakmak. Bu sahipsizlik hissiyle de idareye sığınmasını sağlamak. Korkunç bir kontrol sistemi var. Kapıdan hücreye giderken 3-4 yerde arama var. Üst araması, elektronik arama, elektronik cihazdan geçirme. Görevliler de özel yetiştirilmiş. İdeolojik bakış açıları mevcut. Tutsakların kendileriyle samimiyet kurmasına izin vermiyorlar. Bir de her talebinde dilekçe vermek zorundayız. Kısacası Silivri’de olan sistem radikal bir şekilde yalnızlaştırma, yatay ilişkiyi yok ederek sadece idareyle dikey ilişki kurdurmaya yönelik. Yani her şey tecrit, yalnızlaştırma, çaresizleştirme, yönsüzleştirme üzerine kurulu. İnsan sosyal bir varlık, her koşulda onu delmenin bir yolunu buluyor. Ne olursa olsun bir çatlak oluyor ve o çatlaklardan ışık sızıyor.
‘DEMİRTAŞ’I BİRAZ DAHA TUTARLAR’ 24 Haziran seçimlerinde cezaevinde oy kullanan Can, sonuçları şöyle değerlendirdi: “Cezaevinde sandığa gidip oyumu kullandım. Sonuçları televizyondan takip ettik. Recep Tayyip Erdoğan’ın tekrar kazanacağını bekliyordum. İkinci tura kalması çok zayıf bir ihtimaldi. Ancak MHP’nin oy oranı benim için sürpriz oldu. 300 üzerinde milletvekiliyle Meclis’te muhalefetin çoğunluğu sağlayacağını, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olacağını bir şekilde onu dengeleyerek, fren denge mekanizmasının kurulacağını düşüyordum. Sonuçların netlik kazanmasıyla bu sonuçların bizim davayı olumsuz etkileyeceğini düşündüm. Beni ve arkadaşlarımı bırakmayacaklarını düşündüm. Selahattin Demirtaş için çok üzüldük. Bu sonuçlara göre Demirtaş’ı cezaevinde biraz daha tutarlar.” SİLİVRİ’YE SELAM GÖNDERDİ Cezaevinde yüzlerinin güldüğü bir anektodu anlatan Can, “Avukat görüşlerine vs. giderken tanıdıklara denk geliyorduk. Ahmet Altan ve Selçuk Kozağaçlı ile birkaç kez denk geldik. Ahmet Altan beni görünce sağ kolunu kaldırıyordu. Bir keresinde ‘Ahmet sağ kolunu değil, sol kolunu kaldıracaksın’ dedim. Gülüştük. Buradan sizin aracılığınızda koğuş yoldaşım Van Büyükşehir Belediye Başkanı Bekir Kaya’ya, Osman Kavala’ya, Selçuk Kozağaçlı’ya ve Silivri 5 No’ludaki Doğan Erbaş özelinde tüm siyasi tutsaklara selamlarımı yolluyorum. ..” derken yüzünde hâlâ tebessüm vardı. |