Sırtını toprağına yaslayan müze
Bayburt'tan Anzer'e doğru döne kıvrıla ufak tefek yedi köy geçince, yolun ulaşabildiği son köy Bayraktar Köyü. Köyün önceki gün törenle açılan Baksı Müzesi en başta bir düş, Hüsamettin Koça'ın hayallerinin kaynağı. 30 bin metrekareye yayılan bu sıradışı müze, Çoruh Nehri'nin kıyısında bir simge gibi yükseliyor.
cumhuriyet.com.trHüsamettin Koçan'ın 10 yıllık düşü Baksı Müzesi, artık Bayraktar köyünün üretim merkezi. “Onunla iftihar ediyorum, başım ta semalarda, öyle ki göremezsiniz” diyor Bayraktar köyünün emektar ilkokul öğretmeni, bir zamanlar tedrisatından geçen Hüsamettin Koç için.
50 küsur yıl sonra o ilkokul öğrencisinin, köyünde açtığı Baksı Müzesi’ne bakarak anlatıyor 82 yaşındaki Halil Koçanoğlu.
Peki Baksı ne demek, Bayraktar neresi, bu müze de neyin nesi?
Hazırlıklarına 2000 yılında başlanan ve her aşaması, gönüllülerin katılımıyla bir tür imece usulüyle var edilen bu müzeyi hâlâ duymadıysanız, işte size hikâyesi.
Bayburt’tan Anzer’e döne kıvrıla uzanan yollardan ufak tefek yedi köy geçince, yolun ulaşabildiği, yörenin son köyü Bayraktar’ın önceki gün bir törenle açılan bu müzesi en başta bir düş, Hüsamettin Koçan’ın hayallerinin kaynağı.
Sergileme alanları, atölyeleri, kütüphanesi, konuk evleri, konferans salonuyla bir tepede 30 bin metrekareye yayılan müze, Çoruh Nehri’nin kıyısında, bulutlara yakın, merkeze uzak, bu köyün ‘resminde’ ister sıra dışı deyin ister ütopya, ister vefa, bir simge gibi yükseliyor.
Resme odaklandıkça detaylarında saklı pek çok hikâye, anı, toplumsal mesele, kültürel açmaz müzenin sözünü güçlendiriyor. Koçan’ın ‘sosyal, kültürel ve ekonomik bir üretim merkezi’ olarak tanımladığı müzenin var oluş sebeplerinden biri vefa borcuysa, bu borcun içinde Bayburt’un Türkiye’nin en fazla göç veren bölgelerinden biri olması, gurbete gidenleri bekleyiş, işsizlik, yoksulluk da yatıyor, kırsalda, kenarda kalmış bir köyü, tarif edilenlerin tersine bir çekim merkezi kılma arzusu da. “Küreselleşmeye karşı ters bir akış oluşturmak, akademik labirentlerin dışına çıkmak, alt kültür, üst kültür arasındaki hiyerarşiyi kaldırmak, çağdaşla gelenekseli buluşturmak” diye devam ediyor Koçan sıralamaya. Yine de söylemeden edemiyor, “Bu proje akıllı adam işi değil, ama yol bitiyor, hayaller bitmiyor. Başlangıçta herkes oraya yatırım olur mu diyordu, oysa biz burada özellikle üç grup insan, sanatçılar, köy çocukları ve gurbetçiler gönüllü çalışarak bu müzeyi kurduk”.
Koçan’a göre arayış içindeki sanatçılar sınırları zorlamayı seviyor, çocuklar önyargısız bir geleceğin sevincini üretiyor, ayrılığın buruk tadını ise gurbetçiler biliyor. İmece usulü müze böyle ortaya çıkıyor...
Müzenin çevresinde koşuşturan ‘ehramlı’ kadınlar, Baksı Müzesi şapkalı çocuklar, tören alanında yerlerine kurulan ‘gururlu’ amcalar, dedeler heyecan içinde. Çünkü bu müze, biraz da onların hikayesi. İmecede payı olanlar anlatıyor: Çalışmaya gurbete gidenlerden Şahamettin Yıldırım, “Burası olmasaydı kim bu dünyada bir ‘Baksı köyü’ vardı diyecekti ki. Artık ‘müzesi olan köydenim’ dediğimizde herkes biliyor” diyor.
17 yaşındaki Murat Yıldırım ise binanın temelleri atıldığında çalışmaya başlayanlardan, hem para kazandığını, hem de birçok ilk yaşadığını söylüyor: “Burası bizim sanatla buluşmamızı sağladı. İlk kez sanatçılarla bir araya geldim, ilk kez seramik gördüm.”
Müzede açılan ilk süreli serginin sanatçılarından Şakir Gökçebağ ise “hayata geçmiş bir ütopya” diyor müze projesi için. Ona göre halkla çağdaş sanat arasındaki uçurumu ancak bu tür girişimler kapatabiliyor. Baksı’da bir hafta geçirerek iş üreten bir grup sanatçıdan biri de Kurucu Koçanoğlu. Baksı doğumlu Koçanoğlu’nun 30 yıl aradan sonra köyüne gelip yöreye ait efsanelerden, masallardan yola çıkarak yaptığı “karınca” yerleştirmesi geleneksel olanla çağdaşın kendi toprağında bir araya geldiği özel bir örnek. Sanatın her yere yayılması gerektiğini söyleyen sanatçı, sanata ilginin ancak anlama ve merak isteğiyle başlayabileceğini, Baksı’nın da buna karşılık geldiğini belirtiyor.
Köyün muhtarı Nabi Akçelik ve ailesi de Koçan’ın en büyük destekçilerinden. Biri 17, diğeri 18 yaşında olan kızları Ayşe Nur ve Sema Nur’un gözünden dinleyelim bir de müzenin getirdiklerini: “Hüsamettin Hoca’yı tanımadan önce sanat bize uzaktı. Onun sayesinde hem hayatla hem de sanata ilgili görüşlerimiz değişti. Mesela soyut düşünceyi öğrendik, meğer biz sadece bakıyormuşuz, görüntünün derinliklerine inemiyormuşuz. Sonra dünyanın sadece buradan ibaret olmadığını gördük, müze vesilesiyle köyümüze gelen farklı insanlarla tanıştık. Biz hâlâ köyde bisiklete binemiyoruz ama bu çeşitlilikle köylüler de değişiyor. Bu sayede biz değil ama küçük kardeşimiz bisiklete binebilecek.”
Tam da burada şunu belirtmek lazım: Müzeye ait vakfın yönetim kurulu başkanı, müzeye en az Hüsamettin Koçan kadar emeği geçen eşi Oya Koçan, müzenin çağdaş sanat sergilerini de düzenleyen bir diğer kurul üyesi ise Ahu Antmen. Sözün kısası kadın odaklı yönetim de bilinçli bir yapılanma. Amaç köy kadınlarına bir rol model oluşturabilmek.
Yöreye özgü kumaş ehramın da yeniden hayata geçirildiği müze atölyelerinde çalışan ehram ustası Sevim Ataner de kadınların aktifleşmesinden memnun. “Buraya özgü olan ehram sanatı 1985 yılında bitmişti. Şimdi kendi kültürünü öğrenmek isteyen gençler gelip burada öğrenecek hem de para kazanacak. Eskiden erkekler de bu işin içindeydi hatta meşhur Ehramcı Mahmut Usta vardı. Bu sanat şimdi kadınların elinde.”
Bir diğeri müzenin göçü önleyebileceğini, kadınların, çocukların meslek öğrenip para kazanabileceğini umuyor, diğeri “Bu müze okul, okul!” diyor, “mesela çevre köylerdeki insanlar toplanıp burada konferanslar düzenleyebiliriz. Yöre insanının yükselmesi için bu kırsal çevrenin bu şekilde ilerlemesi lazım”...
Peki, Baksı’da hayat nasıl devam edecek?
20 sanatçının katılımıyla açılan müzenin ilk sergisini, her yıl yeni bir karma sergi takip edecek, atölyede üretilen geleneksel el sanatları örnekleri satışa sunulacak, konferanslar düzenlenecek, davetli sanatçılar atölyelerde köyün gençleriyle çalışacak, müzeye eklenecek yeni birim “depo müze”de atölyede üretilenler sergilenecek, sırtını toprağına dayayan müze, yine topraktan beslenecek, yani yöredeki halk resimleri, ehramlar, boyunduruklara ulaşılacak ve daha pek çok yeni proje...