Sıradan bir insan acımasız bir cihat savaşçısına nasıl dönüşebilir?
Batılı hükümetler IŞİD veya El Kaide gibi İslami terör örgütleri saflarında gönüllü olarak çatışan vatandaşlarının, ülkelerinde sıradan bir yaşam sürerken, birdenbire acımasız bir cihat savaşçısına nasıl dönüştüklerini araştırıyor.
Cumhuriyet/Bilim-Teknik
Birleşmiş Milletler’in 69. Genel Kurul toplantısında Suriye ve Irak’ta binlerce kişinin ölümüne, binlercesinin bölgeyi boşaltıp yollara düşmesine yol açan IŞİD terör örgütüne karşı alınması gereken önlemler konuşuldu. Toplantıya başkanlık eden Obama, IŞİD’i eli kanlı bir terör örgütü olarak nitelendirerek, bu örgütü çökertmek için atılacak en önemli adımın yabancı savaşçıların örgüt saflarına katılımını engellemek olduğuna dikkat çekti.
BM Genel Kurulu “Yabancı terörist savaşçılarla” mücadele için 2178 sayılı bir karar aldı: “Bu karar yabancı savaşçıların örgütlere üye olmalarının, organize edilmelerinin, bu amaç ile yolculuk yapmalarının ve bu savaşçıların seyahat ve aktiviteleri için finansal yardımların önüne geçilmesini zorunlu kılıyor.”(Gülsüm Boz, Ankara Strateji Enstitüsü, 25 Eylül 2014).
Nedenler mercek altında
Şimdi Atlantik’in iki kıyısındaki politikacılar, Suriye ve Irak dışındaki ülkelerden gelen yabancı savaşçıların Sünni bir cihat hareketi olan IŞİD’e niçin katıldıklarını, sıradan bir yaşam sürerken böyle bir vahşete nasıl dahil olduklarını anlamaya çalışıyor. Bu sorunun yanıtı kısmen 11 Eylül’den bu yana terör eylemlerinin altında yatan nedenleri araştıran bir avuç bilim insanının çalışmalarında yatıyor.
Ne var ki cihatçıların zihinsel yapılarını çözmek sanıldığı kadar kolay değil. Bir kere bu konunda çok az sayıda alan çalışması yapılmış; dolayısıyla veriler kısıtlı. Bilgi eksikliğine bağlı olarak basında yer alan haberler ve yorumlar daha çok spekülasyona dayanıyor.
Son aylarda bazı bilim insanları Amerikan istihbarat örgütlerine çağrı yaparak, örgüt içi telefon kayıtlarını ve cihatçılarla yapılan görüşme bantlarını akademisyenlerle paylaşmalarını istediler. Örgüt üyelerinin radikalleşme nedenleri, büyük bir olasılıkla bu bilgilerde saklı olabilir.
Arkadaş çevresinin etkisi
Birinci elden veri yetersizliğine bağlı olarak bu spekülasyonların doğru olmadığı artık biliniyor. Örneğin genel kanı IŞİD için çarpışan binlerce Avrupalı Müslümanın beyinlerinin yıkanmış veya cihatçılar tarafından zorla alıkonulmuş olması. Oysa akademisyenler bu görüşün gerçekçi olmadığını düşünüyor.
Terör eylemlerini inceleyen bilim insanları, dışarıdan örgüte katılan savaşçıların pek çoğunun, bulundukları ülkelerdeki arkadaş gruplarının etkisi altında kaldıklarını ileri sürüyor. “Beyin yıkama iddiası tamamen bir balon” diye konuşan Fransız Ulusal Bilim Araştırmaları Merkezi’nden Scott Atran “Bu hareket daha çok genç insanların arkadaşlarının peşine takılıp, şerefli bir mücadeleye katılma arzusu ile ilgili” diyor.
Londra’daki King’s College’daki Uluslararası Radikalizasyon Araştırma Merkezi’nin (International Centre for the Study of Radicalisation-ICSR) elindeki veriler de bu görüşü destekliyor. Radikalleştirme ve siyasal şiddet konularını araştıran ilk küresel merkez olma özelliğini taşıyan ICSR, yaklaşık 2.000 Avrupalının Türkiye üzerinden Suriye’ye geçmiş olduğunu bildiriyor ve son günlerde Suriye ve Irak’taki 450 kadar yabancı savaşçıyı izlemeye almış. Aynı zamanda sosyal medya araçları üzerinden gruplar arası konuşmaları da izliyor. Bunlardan yabancı savaşçıların % 80-85’i kadarının arkadaş çevresinin etkisiyle harekete geçtiği sonucu çıkıyor.
“Çoğunluk bir topluluğun parçası olarak hareket ediyor” diye konuşan ICSR başkanı Peter Neumann, çok sayıda İngiliz cihat savaşçısının aynı bölgeden çıkmış olduğuna dikkat çekerek, “İlk başta bir olasılıkla birkaç kişi örgüte katılmış olabilir. Daha sonra birbirleriyle temasa geçip, kısa aralıklarla diğerlerini de tek tek bölgeye çekmiş olabilirler” diye konuşuyor.
Neumann’ın görüştüğü cihatçıların tümü kendilerini birilerinin “manipüle” ettiği iddiasına karşı çıkıyor. Neumann’a göre hiçbiri “dolduruluşa getirilmiş” olduğunu kabul etmiyor.
Beyin yıkama söz konusu değil
Radikal gruplara bu yolla katılım, terörist davranışlar üzerindeki daha önceki araştırmalardan elden edilen bulgularla da uyumlu. Bu da beyin yıkama kuramından çok farklı bir yönü işaret ediyor.
Peki, bu beyin yıkama efsanesi niçin bu kadar yaygın? Amerikan hükümetine bağlı pek çok kuruma danışmanlık hizmeti veren adli tıp uzmanı psikiyatrist Marc Sageman, bu efsanenin politikacıların ve medya yorumcularının elini güçlendirmek için yaratıldığına inanıyor. Böylece köktendinciliğin altında yatan gerçek nedenler halı altına süpürülmüş oluyor. Ve en önemlisi politikacılar olaylardaki sorumluluklarından kurtulmuş oluyor.
Sageman’a göre radikalleşme nedenlerin başında Batı hükümetlerinin inkar edilemez politik adaletsizlikleri geliyor. Sageman bu konuda şöyle konuşuyor: “Batılı politikacılara göre IŞİD bir grup psikopattan başka bir şey değil. Bu da sorunun çözümünü iyice zorlaştırıyor.”
Radikalleşme eğilimleri siyasetten bağımsız düşünülemez
Kuşkusuz teröristlerin nasıl radikalleştiğini öğrenmek için konuyu siyaset bağlamında ele almak gerekir. Pennsylvania’daki Solomon Asch Etnopolitik Çatışmalar Araştırma Merkezi’nden Clark McCauley, “Sadece militanlara dışarıdan bakarak bunu anlamamız mümkün değil. Bunun için hükümetlerin terörizme nasıl tepki verdiğine ve aynı zamanda teröristlerin ne yaptığına ilişkin veri tabanlarına ihtiyaç var” diyor.
Sageman da McCauley ile aynı fikirde: “Bu siyasi bir şiddettir. Ve göz önünde bulundurmamız gereken birinci varsayım bunun siyaset ile ilgili olduğudur.” Bu da şu anlama geliyor: Terörizm araştırmalarının kapsama alanı, siyaset bilimi, ekonomi, sosyoloji, sosyal psikoloji ve antropolojiyi de içine alacak şekilde genişletilmelidir.
Radikalleşme nedenleri
İslami cihat hareketini neyin tetiklediğini anlamak için geniş kapsamlı bir araştırma yürüten Mc Cauley, henüz yayımlanmış raporunda ABD’de yaşayan Müslümanların cihat hareketlerine katılmasında rol oynayan en önemli faktörlerden birinin, Suriye’de baskı altındaki Sünnilere besledikleri sempati olduğunu belirtiyor. Görüşlerine başvurulanların hemen hemen yarısı, Esad yönetimine başkaldıranları haklı görüyor. En azından muhalifleri ahlaki açıdan yargılamıyorlar. McCauley aynı araştırmanın İngiltere’de yapılmış olması durumunda benzer sonuçların alınacağından emin. Ne var ki bu araştırma IŞİD’in kafa kesme operasyonlarından önce, Temmuz ayında yapıldığından IŞİD’e verilen desteğin azalmış olması da çok büyük bir olasılık.
Bu arada cihat hareketine sempati besleyenlerin yalnızca çok küçük bir kesiminin mücadeleye fiilen katılması da üzerinde durulması gereken bir olgu. Katılanların radikalleşmesine yol açan nedenler de çeşitlilik gösteriyor. “Herkesin öyküsü farklı” diye konuşan McCauley, arkadaş etkisi dışında şu faktörler üzerinde duruyor.
-Kişisel sorunlar; kimlik arayışları (Yeni bir din veya siyasi ideoloji arayışı gibi)
-Kendi bağlı olduğu kültürel grubun aşağılanmakta olduğuna ilişkin kanı
-Adaletsizliğe karşı duyulan öfke. (Bir akrabanın veya yakının ayrımcılığa maruz kalması gibi)
-Aktif bir siyasi ağa erişim
Bütün bunların dışında bağnaz bir din adamının etkisi altında kalma olasılığı çok nadir de olsa görülebiliyor.
Radikalleşmenin panzehiri
Cihat örgütlerine katılımı tetikleyen nedenlerin ortaya çıkmasıyla, bu süreci engellemenin de yolu açılmış oluyor. İngiliz Hükümeti’nin risk altındaki gençleri caydırmak için devreye soktuğu Channel Programı, bu kişileri önce tespit ediyor; daha sonra caydırıcı önlemleri uygulamaya başlıyor. Bu önlemlerin başında bir rol modeli sunmak veya iş ve aile yaşamındaki ilişkilerin düzelmesi için kişiye psikolojik destek sağlamak geliyor.
Ne var ki Neumann bu yaklaşımın inanmış militanları yolundan döndürme konusunda pek de etkili olmayacağına inanıyor. Diğer taraftan İngiltere İçişleri Bakanlığı Channel Programı’nın 2012 yılından bu yana ilişki kurulan 2.000 kişiden yüzlercesine yardımcı olunduğuna dikkat çekiyor.
Uzmanlar Neumann’a göre daha iyimser; benzer programlar yardımıyla radikalleşmenin önünün alınacağını umuyor. Ancak bunun için ön saflarda çarpışan cihatçıların deneyimlerini ve motivasyonlarını açığa çıkartan haberalma verilerinin yayınlanması gerekli. Atran bu konuda şöyle konuşuyor: “Bizim şu anda eksiğimiz çözüm önerileri veya fikirleri değil, saha bilgileri. Şu anda kimse IŞİD cephesinde neler döndüğünü bilmiyor.”
Geri dönen cihatçıları artık potansiyel bir terör eylemcisi mi?
ICSR Başkanı Peter Neumann, İslami cihat örgütüne katılan yabancı savaşçıların ülkelerine geri dönmeleri durumunda, bulundukları bölgede yeni terör eylemlerine karışacağından kaygı duyuyor. Yapılan araştırmaya göre bu potansiyeli taşıyanlar dokuz kişide bir. Neumann New Scientist dergisindeki yazısında bu kişilerin nasıl dizginlenebileceğine ilişkin görüşlerini açıklıyor.
İngiltere Başbakanı David Cameron’a göre, bu genç insanlar gelecek nesil terör eylemcisi olmaya aday; alışveriş merkezlerini ve Londra toplu taşıma araçlarını havaya uçurmaları riski çok yüksek. Cameron, “Bu kişiler İngiltere’nin güvenliği için çok büyük bir tehdit oluşturuyor” diyor. Peki bu tehdit ne kadar gerçekçi? Nasıl engellenebilir?
Suriye’deki çatışmalara katılan yabancı gönüllü sayısı 1980’li yıllarda Afganistan’a savaşmaya gidenlerin çok üzerinde. On yıl boyunca yaklaşık 20.000 genç Müslüman Afganistan’a giderek savaşa katılmıştır. Oysa son üç yılda Suriye’ye giden yabancı gönüllü sayısı şimdiden 12.000’i aşmış durumda. Suriye’de savaşan yabancı savaşçıların dörtte biri Batı ülkelerinden geliyor. Yalnızca İngiltere’den gidenlerin sayısı üç yıl içinde 500’ü aşmış durumda.
Türkiye sınırından Suriye’ye geçen bu gönüllüler sosyal medya araçları üzerinden haberleşmeye devam ediyor.
Bu haberleşme kanallarından öğrenildiği üzere Suriye halkı dışarıdan gelip kendi güvenliklerini tehdit eden bu gönüllüleri ülkelerinde istemiyor. Kaldı ki Neumann’a göre IŞİD de bunları çatışma bölgelerine “yem” olarak sürüyor; yani kaybedilmeleri örgüt için büyük bir kayıp değil.
Bu savaşçıların ülkelerine geri döndüklerinde yeniden şiddet olaylarına karışıp karışmayacağı konusu Batılı ülkeler için bir kâbus. Bunun için Somali, Afganistan, Irak, Çeçenistan gibi ülkelerde çatışan ve daha sonra ülkelerine dönen 945 Batı kökenli yabancı savaşçısı incelendi. Norveçli siyaset bilimci Thomas Hegghammer ve ekibinin yürüttüğü bu araştırmanın sonucunda 9 savaşçıdan birinin Batı’da terör eylemlerine karıştığı belirlendi.
Ayrıca bu dokuz kişiden biri, doğal olarak “yerel koşullarda yetişmiş” terör eylemcilerinden daha etkili, daha deneyimli ve becerikli oluyor.
Hükümetlerin ülkelerine dönen bu militanları yakalayıp hapsetme önerisi Neamann’a göre anlamsız ve yararsız. Neumann, yetkililerin bu noktada atacakları en yararlı adımın dönenlerin içindeki “tehlikeli” ve “sorunlu” olanları bireysel görüşmelerle ayıklamak olduğunu düşünüyor.
Bunun için İngiliz hükümetinin uygulamakta olduğu Channel Programı, bu potansiyel suç odaklarını yakalayıp ortalama 20 yıl boyunca hapsetmekten hem daha etkili hem de daha masrafsız.
Türkiye’den IŞID’e katılanlar
15 Eylül 2014 tarihli New York Times gazetesi, “Türkiye’den IŞİD’e Düzenli Katılım” başlıklı haberinde yaklaşık 1.000 Türk gencinin IŞİD’e gönüllü olarak katılmış olduğunu belirtiyor. Bu sayının Türk haber ajanslarına ve resmi yetkililerinin beyanlarına dayandığını açıklayan gazeteye göre örgütün ideolojik cazibesi, amaçsız Türk gençlerini çekiyor. Ayrıca IŞİD’in militanlarına günde 150 dolar gibi bir para ödemesi ise de işsiz ve yoksul gençlere cazip gelebiliyor.
Aynı haberde CIA verilerine göre Irak ve Suriye’de yaklaşık 20.000 ile 31.000 savaşçısının bulunduğu belirtiliyor.
Alman Die Welt ise şu anda IŞİD’ın 10.000 ile 15.000 arasında militanı bulunduğunu ve bunların % 10’unun Türkiye’den katılanların oluştuğunu ileri sürüyor. Gazetenin Balkan ülkeleri muhabiri Boris Kalnoky’inin kaleme aldığı haberde, örgütün Arap kökenli olmayan üyelerinin çoğunu ya Türk vatandaşlarının ya da Avrupa ülkelerinde yaşayan Türk kökenli AB vatandaşlarının oluşturduğunu ileri sürüyor.
Al Arabiya News isimli gazeteye göre ise en az bin Türk, IŞİD saflarında savaşıyor.