Sınıf mücadelesinin de hak arama çabalarının da değişmezidir dans

.

Mustafa Kemal Erdemol

Şili’de feminist bir grup olan Las Tesis’in “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” nedeniyle hazırladığı dans gösterisi Şili’nin sınırlarını aştı. Şili’den sonra Fransa, İspanya, Kolombiya derken birçok ülkede kadınlar Las Tesis’in danslarıyla hem “Uluslararası Mücadele Günü”nü kutladılar hem de kadına şiddeti, tecavüzü protesto ettiler. Dansı Türkiye’de de sergilemek isteyen kadınlar polisin sert müdahalesiyle karşılaştı.

Genel olarak sanatın, özel olarak da dansın gücünü ortaya koyan son örnek oldu Las Tesis’in gösterisi. Bir “tarz” olarak hemen benimsendi. Çabucak yayılan çok sayıda dans türü var tabii, ama Las Tesis’in sözleri ile sözlerine hayli uygun beden dilinin güzelleştirdiği dans, kadın mücadelesinin her yerde ortak olan şikâyetlerini dile getiren bir “model” olarak benimsendi. Çok az dansa nasip olur bu. Tek bir protesto biçimi olarak kabul edilen bu tür dansa sık rastlanmaz.

Las Tesis’in dansı gibi anında yayılan, farklı kültür kodlarına sahip ülkelerde de rastlanan Harlem Shake de böyle bir danstır. 2000’lerin başında ortaya çıkmıştır ama son yıllarda yeniden popülerlik kazandı bu dans. Bir grup insanın “Harlem Shake” adlı şarkının kısa bir bölümünde dans ettiği bir video kaydıdır bu. Nedense çok tuttu, kimi ülkelerde, örneğin Tunus’ta protestocu öğrencilerin sık başvurdukları bir protesto biçimidir. Bir formatı yok bu dansın, katılımcı sayısı az da olabilir çok da. 

DANS HER ZAMAN POLİTİKTİR

Las Tesis ile Harlem Shake’in protest danslarından da anlaşılabileceği gibi dans politik bir olgudur. Ya da başka bir deyimle her zaman politik olarak ifade edilmiştir. Meramımızı dansla müzikle daha iyi anlattığımız da gerçek tabii ki. Şu çok sık rastladığımız “ekmek ve gül” teması 1912’de ABD’de Massachusetts’te, tekstil işçilerinin grevindeki bir şarkıdan doğmuştur. Hâlâ da kullanılır. ABD’de 1929’da başlayan Büyük Buhran döneminde, 1932’de, New York’ta bir grup dansçı, “İşçiler Dans Birliği”ni (İDB) kurdular. Kurucuları, dansın toplumu değiştirme gücü olduğuna inanan, Marksizmden etkilenmiş kişilerdi. Dansta devrim niteliğinde yenilikler yaptıkları söylenir. ABD’nin bu “en solcu” dans hareketinin öncüleri arasında Anna Sokolow, Jane Dudley, Sophie Maslow ve José Limón da vardı (Zaman bulup da şu Anna Sokolow’u yazayım isterim, çok ilginç, muhteşem bir devrimci sanatçıydı). Yerel sendikalara bağlı gruplar tarafından gerçekleştirilen, Edith Segal’in öncülüğündeki agit-prop tarzı dansları ile de büyük ilgi topladı bu grup.

PROTESTONUN PARÇASI

Sınıf mücadelesinde önemli bir araç olan dans, dünyanın her yerinde protestonun bir parçasıdır. Ben, dans edemem ama İngiltere’de yaşadığım yıllarda ülkenin önde gelen protest-devrimci müzik gruplarından CIRCA (Clandestine Insurgent Rebel Clown Army -Clandestine İsyancı Palyaço Ordusu) ile çok karşılaştım katıldığım gösterilerde. Becerebildiğim kadarıyla kimi figürleri denemişliğim de vardır (kaç kişiyi güldürdüm kendime acaba, düşünüyorum da şimdi). Küreselleşme ve savaş karşıtı ama şiddet içermeyen bir gruptur bu. 2003’te Oğul Bush’un İngiltere ziyareti ile aynı yıl yapılan ABD’nin Irak işgalini kınayan gösterilerde ortaya çıkmıştı ilk kez.

Bir de Rhythms of Resistance, yani Direniş Ritimleri adı verilen (RoR diye de kısaltılır) gösteri grupları vardır birçok ülkede. Kapitalizm/küreselleşme/savaş karşıtı bir vurmalı çalgı grupları ağıdır bu. Her eylemde rastlanır. İyi ki varlar tabii.

GOLDMAN SÖYLEMEDİ AMA...

Politika ile dans arasındaki bağdan söz ederken anarşist-feminist Emma Goldman’dan söz etmeden geçilebilir mi? “Dans edemediğim devrim benim devrimim değildir” dediğini söylerler. Söylerler diyorum çünkü Goldman’ın böyle bir sözü yoktur. Ama dansa özel bir düşkünlüğü olan Goldman’a yakıştırılmış olmasında da bir sakınca yok tabii. Bu slogan Goldman’ın yazdıklarından başkalarınca çıkarılmış bir slogandır. Tabii çok yayıldı bu slogan. Tişörtlere yazıldı, afişlere basıldı, posterlerde kullanıldı.

Birlikte hareket edebilmenin, (gerçekten hareket etmekten söz ediyorum, yani hoplayıp, zıplamaktan), bize yaşattığı hoş bir duygudur bu ortak dans. Bilmeyenlerin de benim gibi arada kaynadıkları harika bir eylem tarzı. O nedenle çabuk yayılıyor, tutuluyor. Kimselere verdiği bir zarar da yok üstelik.

Varsa bile ancak şu kadardır; 1980’lerde doğayı mahveden yol çalışmalarına karşı gelişen bir uluslararası dans formatı vardı. Dansa katılanlar trafiğe ayrılan alanları ortak kamusal alana çevirirlerdi, trafik aksardı bir süreliğine. Hepsi bu. İsrail, Tel Aviv’de, 2011’de öğrenciler müzikler eşliğinde trafiği uzun süre engelledikleri bir protesto eylemi yaptılar bu formatta.

Protest dansta bedenin “politik bir araç” olarak kullanılmasının en iyi örneği değil mi Las Tesis’in dansı?

Haklı olan, mücadeleyi de bilen her erkek/kadın kendisine yakışan “aracı” da bulur elbette.