Sinemanın gözde yazarı Stephen King
Romanlarından, öykülerinden esinlenilen, sayıları yüzü geçen uzun metrajları, televizyon filmleri ve kısa metrajlarıyla Stephen King hiçbir yazarın ulaşamadığı oranda yönetmenlerin, yapımcıların gözdesi oldu, olmayı da hala sürdürüyor.
Aslı SelçukRomanlarından, öykülerinden esinlenilen, sayıları yüzü geçen uzun metrajları, televizyon filmleri ve kısa metrajlarıyla Stephen King hiçbir yazarın ulaşamadığı oranda yönetmenlerin, yapımcıların gözdesi oldu, olmayı da hala sürdürüyor. Herşey 1974’te Brian De Palma adlı genç bir yönetmenin genç Stephen King’in ilk romanı "Carrie"yi okumasıyla başladı. Çok satışlılar düzeyine ulaşamayan "Carrie"yi (Günah Tohumu/1974) yapımcılar sinemaya uyarlamaktan çekinmediler. Film yazarı epey hoşnut etti: “Kısıtlı bir bütçeyle çekildiği için Carrie romandaki gibi tüm kasabayı yok edemedi ama” demekle yetindi Stephen King. Daha sonra korku türünde ünlenecek olan Tobe Hooper’ın televizyon için yaptığı "Salem’s Lot"ından da (1979) memnun olan King’in bu konularda yüksek bir onura ulaşması yetmişlerin sonu seksenlerin başında gerçekleşti.
Mükemmeliyetçi usta Stanley Kubrick "Shining"i (Cinnet/1980) sinemaya uyarladı. Başında Kubrick’le gururlanan, ona minnet duyan King’in duyguları zamanla olumsuzlaştı. Kubrick, King’i bir kenara itip senaryosunu yazar Diane Johnson’la birlikte yazdı. King “'Shining' beni düşkırıklığına uğrattı. Kimi sahneler ustaca çekilse de kimileri boşlukta kaldı. Film kanımca türün içeriğinden çok uzakta, korku türünün özellikleriyle bağdaşmıyor” dese de Kubrick’in "Shining"i kült filmler içinde yerini aldı. "Shining"in yeni versiyonu için 17 yıl bekleyen yazar bu fırsatı 1997’de elde etti ama Mick Garris’in televizyon için çektiği "Shining" özgün versiyonun yanından bile geçemedi.
Kubrick’le başedemeyen King, George Romero’yu "Creepshow"un (Korku Şovu/1982), John Carpenter’ı "Christine"in (1983), David Cronenberg’i de "Dead Zone"un (Ölüm Bölgesi/1983) sinema uyarlamaları için kutladı. Bu yönetmenlerin arasına "Cujo"yla (1983) Lewis Teague de katıldı. "Cujo" için King “Şimdiye dek gördüğüm en ürkütücü filmlerden biri.Teague dehşete yaklaşırken ahlaki açıdan sınır taşımıyor, bu da benim işime geliyor” demişti. Sinemanın ve televizyonun pohpohladığı Stephen King’in "The Shotgunners"ı yönetmen Sam Peckinpah’ın ölümüyle yarıda kaldı.
King yazdıklarının ilk ürünlerini almaya, rahatlamaya başladı. "Children of the Corn" (Mısır Çocukları/1984), "Firestarter" (1984), "Cat’s Eye" (Kedi Gözü/1985) arka arkaya sinemaya uyarlandı. Yazar durumundan hoşnuttu: “Bir kitabın ya da öykünün haklarını satmak demek ebeveynin çocuklarını koleje yerleştirip onlarla bir daha ilgilenmemesi demektir. Artık herşey olabilir” diyen King en iyi hizmetin kendinize yaptığınız hizmet olduğunu da belirtti.
Ünlü İtalyan yapımcı Dino de Laurentiis, yazara eşyaların isyanını anlattığı "Maximum Overdrive"ı yönetmesini önerdi (1986). “Filmin kötü olduğunun ayrımındaydım. İlk denememde başarısızlığa uğradım” diyen King yönetmenlik sayfasını kapattı. Yazardan "Stand by Me" (Benimle Kal/1986), "Pet Sematary" (Hayvan Mezarlığı/1989), "Misery" (Ölüm Kitabı/1990) gibi başarılı, "Creepshow 2" (1987), "The Running Man" (1987) gibi başarısız uyarlamalar yapıldı. Bazı yapıtları (Carrie, Salem’s Lot, Dead Zone) tecimsel açıdan televizyon tarafından alabildiğine sömürüldü. King’in izni olmadan yeniden üretildiler. Bu darbelerin ardından telif konusuna yoğunlaşan yazar filmde bir çimbiçme makinesi olduğu için "The Lawnmower Man"in (1992) yapımcılarını dava etti ve kazandı.
Yetmişlerin ortasından beri yapıtları sinemada, televizyonda gösterilen King’in çok sayfalı romanları iki ya da üç bölümlük TV filmlerine ya da 90 dakikalık uzun metrajlara dönüştürüldü. "The Tommyknockers" (1993), "The Langoliers" (1995), "Storm of the Century" (1999), "Rose Red" (2002), "The Diary of Ellen Rimbauer" (2003), "Dreamcatcher" (2003), "Nightmares and Dreamscapes" (2006), "The Plague" (2006) düzeyli, etkileyici bir üretkenliğin sonuçlarıdır.
Televizyon için daha çok çalışmaya başlayan King, "Kingdom Hospital"ı (2004) Danimarka televizyonu için hazırlayan Lars Von Trier’e yardımcı oldu. Fantastik ve korkunun ustası sinemadan arasız servetler kazanmayı sürdürdü (Needful Things, The Mangler, Thinner, The Night Flier). Romancı en başarıl uyarlamalarının fantastik olmadığını da anladı: "Stand by Me" nostaljik bir günce, "Misery" gizemli bir gerilim, "Dolores Claiborne" bir anne-kız öyküsüydü.
Stephen King’in en iyi uyarlamalarını Frank Darabont gerçekleştirdi. Darabont ilk kez King’in "Dollar Babies" adlı kısa öyküsünden" The Woman in the Room"u (1983) uyarladı. Ardından "The Shawshank Redemption" (Esaretin Bedeli/ 1994) ve "The Green Mile" (Yeşil Yol/1999) geldi. "The Mist"i (Öldüren Sis) seksenlerde filmleştirmeyi düşünen Darabont 27 yıl sonra öyküyü geliştirip güncel sorunları yansıtan bir korku-gerilim yaptı. "Öldüren Sis" (2007) köktendinciliği, küresel ısınmayı, çevre kirliliğini, nükleer tehlikeyi eleştiriyor, 11 Eylül’e, Katrina fırtınasına, komplo teorlilerine gönderme yapıyordu.
"Carrie"den "The Stand"e (2020) dek uzanan 46 yıl boyunca sinema ve fantastik korku türü arasında etkileyici bir bağ kuran Stephen King’in bu türün en gözde elçisi olmayı uzun yıllar sürdüreceği kesin görünüyor.