Simon Critchley'den 'İntihar Üzerine Notlar'
Simon Critchley, “İntihar Üzerine Notlar”da hayatın anlamına dair sorulan soruları irdelerken kişinin kendisini öldürme eyleminin felsefi, dini ve ahlaki boyutlarını masaya yatırıyor.
Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap Eki
Simon Critchley, felsefeci olmanın gereklerini yerine getiren biri. Edebiyattan tarihe, oradan da siyasete ve psikolojiye kadar geniş bir yelpazede düşünen yazar sadece bununla kalmıyor, adı geçen alanlarla felsefenin bağlantısını kuran kitaplar kaleme alıyor. Kategorize etmek yerine anlama ve yorumlamanın sınırlarını olabildiğince genişletmeye uğraşan Critchley, bu sayede insanın yaşamak durumunda kaldığı, hatta bazen onun bir parçası olmaktan mutluluk duyduğu kapitalist sistemin birey üstündeki gizli ve açık etkileriyle ilgili görüşlerini paylaşıyor. Bütün bu paylaşımları sırasında, felsefenin etik disiplinini merkeze koyarak insanın nihilist isyanlarını ve radikal politik üretimlerini inceliyor. Dolayısıyla asıl ilgi alanı, öznenin kimliği ve edimleri.
Critchley’in felsefi soruşturmaları, felsefenin yol ayrımlarına da yöneliyor. Kıta Avrupası felsefesiyle analitik felsefe arasında açılan makası, filozoflar ve onları yorumlayanlar üzerinden incelerken yeniden canlanan dinin, inanç kisvesi altında pompalanan şiddetin ve buradan beslenen pragmatik ve popülist siyasetin yansımalarını araştırmaya koyuluyor. Siyaset-din diyalektiği, çelişkisi ve bağlantısı, Critchley’in “Sessiz sakin biçimde inançlara geri mi dönmeliyiz?” sorusu etrafında şekillenen bir söylemi belirginleştiriyor. İmanın ve oradan hareketle yaratılan düşmanlığı sorgulama da yazarın bu söylemi içinde değerlendirilmeli.
İnsanın düş kırıklıklarını, kişinin hayatın hegemonyasıyla yönlendirilişini irdeleyen Critchley, anarşizmden dine dek iki ucu içine alan araştırmalarıyla öne çıkıyor. Yazarın yeni kitabı İntihar Üzerine Notlar da edebiyatla felsefeyi birbirine yaklaştıran üslubuyla önemli bir gerçeklik etrafında geziniyor.
“HAYATTAN EMEKLİ OLMAK”
Ludwig Wittgenstein, “Ölüm yaşam olaylarından biri değildir, kişi ölümü yaşamaz” diye yazmıştı 1920’lerde. Aynı şekilde intihar da bu eyleme girişen kişinin yaşadığı bir şey değil. Bu durum, ancak geride kalanlar için geçerli olabilir. Critchley, herhangi bir yargıda bulunmadan ve intihar eden ya da buna yeltenenleri kategorize etmeden ilerliyor kitabında. Yazarın derdi “İntihar nedir?” sorusuna yanıtlar aramak. Başka bir deyişle kişiyi boşluğa iten dürtünün kaynağına inmek. Bu noktada Albert Camus’nün sorusunu hatırlatıyor: “Hayat yaşanmaya değer mi?” Buna Hıristiyan metafiziği, diğer dinler, hukuk ve etik pek çok yanıt verdi ama yazar için esas olan kişinin benliği. “Birey kendisine aittir” diyenlerin yanında saf tutuyor Critchley.
Yazar psikolojiyi, psikiyatriyi ve dinleri paranteze alarak intiharı bir eylem olarak anlamaya uğraşıyor. Kişinin kapıldığı öfkeyi veya umutsuzluğu eşelerken intiharın konuşulması zorunlu bir konu olduğu görüşünde. Ardından dillendirilen soruların haddi hesabı bulunmayan intiharın kendisinin, başı başına bir soru olduğunu söylüyor yazar.
Critchley, kitabı yazmaya başladığı günlerde konudan haberdar arkadaşlarının yüzünde beliren endişeyi bir kenara not ettikten sonra, intiharın yol açtığı ketumluğu ve gevezeliği kavramaya çabalıyor. Sessizlik de konuşkanlık da bir şeyleri gizlemeye yönelik olabilir. Yazar, intihara meyilli kişinin içinde büyüyen “Yaşanmaya değen veya değmeyen hayat” ikilemini hatırlatıyor. Critchley, intihar üzerine düşünüp kalem oynatırken yukarıda sayılanlara da kafa yoruyor. Bu nedenle kendisini Kuzey Denizi kıyısında bir otele atıp ölüme benzettiği yazmaya koyuluyor.
Pencereden baktığında, gri hava yüzünden intiharla ilgili birtakım düşüncelere kapılan Critchley, konunun felsefi, dini, hukuki ve ahlaki boyutlarını masaya yatırıyor. Ölmeye çalışan filozofların ve sekseninde dişi ağrısı yüzünden canına kıyan düşünürlerin varlığı, yazarı o pencerenin önüne getiriyor. “Antik dünyada olağan karşılanan intihar, neden Hıristiyan teolojisinde yasaklı hale geliyor?” diye soruyor mesela. Aynı yoldan gittiğinde, bir var oluşu sonlandırıp diğerini başlatan bu eylemin özgürlük bağlamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini sorgularken intiharın, ölüm korkusunun üstesinden gelme şeklinde algılanma ihtimalinden veya kişinin kendisini öldürme hakkından söz ediyor. Başka bir ifadeyle Hume’un “hayattan emekli olma” dediği intiharın, var oluşun ağır basan yükü nedeniyle gerçekleşebileceğini düşünmemizi istiyor.
Critchley, intihara kalkışan insanın yine Hume’dan yaptığı alıntıyla suçlu sayılmaması gerektiği üzerinde duruyor. Bu şekilde kadim Hristiyan öğretisini aşıyor.
“O BÜYÜK VAHİY ASLA GELMEYECEK”
İntihar Tanrı’ya, krala ya da dini buyruğa karşı işlenen bir suç sayılacaksa Critchley’e göre bu, kişinin özgür iradesinin ipotek altına alınışının bir göstergesi haline gelir. Belli sözleşmelerle, örf ve âdetlerle yaşamak durumunda olan birey, kendisini öldürmeye kalkıştığında bütün bunları ihlal mi etmiş olur? Yazar, konuya buralardan yaklaşırken devreye giren akıl yürütmeyle ölümün, konuşma ve düşünme yetisinin yitimine yol açtığını; ölümle benliğin yitip gittiğini gösterir. Dolayısıyla intiharın akıl ve mantık-dışı yapısı gözler önüne serilir: Yaşamın ağırlığına karşı ölümün hafifliği; Critchley’in anımsattığı bu gerilim veya çelişki hep peşimizde.
Buradan hareketle bir başka noktaya varıyoruz: İntihar notu. Critchley, kişinin tek başına ölmeme gayretinin bir ürününe dönüşen intihar notunun, iletişime geçme çabası olduğunu ve satırlarında, söz konusu uğraşın başarısızlığını taşıdığını belirtiyor. Bir ruh halinin teşhiri olan bu notlar yazara göre hayli pornografik nitelikte. Şiddetin kelimelere dökülüşü, intikam duygusunu ya da kişiyi ele geçiren huzuru yansıtabiliyor.
Ortada bir not varsa genellikle intihar da vardır ve bu durum, Critchley’in deyişiyle “geçmişi kedere boğarken geleceği yerle yeksan eder.” Eylemin kendisi de sonrası da melankoliyle kesişir. Hayat, geride kalanlar ve notu ya da Éduard Levé’nin armağan ettiği gibi metni okuyanlar için sürer. Türlü sorgulamalara girişip yanıt bulamayanlar ise kendi sonunu hazırlayıp durur. Oysa burada Critchley’e kulak kabartmalıyız: “Hayatın anlamının ne olduğu sorusunu sormak bir hatadır; basitçe bunu sormaktan vazgeçmemiz gerekir. O büyük vahiy asla gelmeyecek.”
Hayatın saçma ve yaşanmaya değmez olduğu gibi bir kanının ötesinde, hayatın ağırlığını coşkuyla sırtlanmaktan bahsediyor yazar. Böyle baktığımızda Critchley’in ilk cümlesini hatırlamak gerekiyor: “Bu kitap, bir intihar notu değil.”
İntihar Üzerine Notlar/ Simon Critchley/ Çeviren: Utku Özmakas/ Pharmakon Yayınları/ 130 s.