Silivri'deki Acımasızlık Bize Yakışmıyor!

cumhuriyet.com.tr

İktidar sözcüsü olmayan, gazeteci Mustafa Balbay gibi muhalif bilinen yazarların, Cumhurbaşkanlığı önerisini geri çevirmiş olan Prof. Haberal gibi olağanüstü bir tıp uzmanının, hele bunların milletvekili seçilmiş olmalarına karşın (ve iktidar yandaşları kısa sürede salıverilirken) üçüncü yıla tırmanan tutukluluklarının sürmesi, demokrasi açısından korkunç gelişmelerdir.

Demokrasinin vazgeçilmezi olan adalet yapılanmamız ve yargı uygulamalarımız gereksiz acımasızlığın dayanılmaz ağırlığı altında eziliyor.

Uygarlık düzeyinin tartışmasız olarak kabul ettiği ölçüler ülkemizde hukuk adına yapılanları onaylamıyor. Bu ölçülere yüzlerce yılın insancıl birikimleri, temel yurttaş hakları ya da davranışta ılımlılık diyelim. “Uygarlık düzeyi” sözcüklerinin içine bugünkü ABD’yi de soktuğum sanılmasın. Bu ülkenin başını çekenler içte ve dışta her sorunu kendi yararlarına ancak acımasızlıkla çözme uygulamasını kaç yıldır gitgide şiddetlendirerek sürdürüyorlar. Başkan Obama da dibe doğru bu gidişe ayak uydurarak seçilmeden önceki sözlerinden geriye çark etmiştir. Kamuoyu ölçümleri onu karınca kararınca ufak katkılarla desteklemiş olanların bile pişmanlıklarını gösteriyor.

Hukukta yeri olmayan ama temeli siyasette yatan acımasızlık, adaletsizliğin ufak kardeşidir. Siyasal iktidar zorlama yollarını demokrasi sorunlarını çözmenin bir yöntemi durumuna sokarsa, acımasızlık iç siyasetin sanki doğasıymış gibi bir konuma gelip oturur. İktidar sözcüsü olmayan, gazeteci Mustafa Balbay gibi muhalif bilinen yazarların, Cumhurbaşkanlığı önerisini geri çevirmiş olan Prof. Haberal gibi olağanüstü bir tıp uzmanının, hele bunların milletvekili seçilmiş olmalarına karşın (ve iktidar yandaşları kısa sürede salıverilirken) üçüncü yıla tırmanan tutukluluklarının sürmesi, demokrasi açısından korkunç gelişmelerdir.

Çok önemli bir nokta da şu: Kimilerinin tutukluluk koşulları (kişisel olarak benim değil, ama), ülke yöneticilerinin ve muhalefette önde gelenlerin büyük çoğunluğunun (kanımca) aymazlıkla girmek için fır döndükleri Avrupa Birliği’nin yıllık yazanaklarında da açıkça eleştiriliyor.

Hele kimilerinin tek başlarına fındıkkabuğu gibi hücrelere tıkılmalarının işkenceden farkı yok. Halk oyuyla seçilmiş olan birkaç milletvekili de günlerinin çok uzun saatlerini o delikte geçirmeye zorlanıyorlar.

Hücrelerde tutuklu kalmış olanlar hapisin bu türlüsünün işkenceden farkı olmadığını bilirler.

İktidarın bayıldığı ABD’de son başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi aday Senatör John McCain Kuzey Vietnam’da hücre hapsindeyken ruhunun ezildiğini, istencinin zayıfladığını ve akıl sağlığının bile yıkıma uğrama tehlikesi geçirdiğini oldukça sık ve benzer sözcüklerle her fırsatta anlatmaktadır. Amerikan Ruhbilim ve Hukuk Akademisi dergisi, son bir yazısında, tek hücrede tutukluluğun işkenceden daha yıkıcı olduğunu ayrıntılarıyla belirtiyor. Bu ABD yazısı hapislikle tek hücreye konma arasındaki farkın özgürlükle tutukluluk arasındaki farktan daha büyük olduğunun altını çizmektedir. Bu durum uzun ve en kötü koşullarda ayrıca bir cezaya da dönüşüyor.

Öte yandan, verilmesi beklenen kimi doğru kararlar yargı organlarında gecikirse, milyonların kalpleriyle kafalarında oluşurlar. Bu oluşum savcılarla yargıçların kararlarından daha önemlidir. Balbay ve tüm benzerlerinin durumunda yerli (ve yabancı) milyonların bu yöndeki değerlendirmeleri olgunlaşmıştır. Acımasız toplum yenilenmeli, uygulamaları hakça ölçülere yaraşır biçimde değişmelidir. Silivri’de örnekleri çoğaltılabilecek olan bugünkü durum, küresel hukuk birikimi ve Cumhuriyetimizin kazançları karşısında, bize yakışmıyor.