Silivri Cezaevi'nden mesaj: Demokrasi nöbetindeyiz
CHP heyeti, Silivri’deki gazetemizin tutuklu yazar ve yöneticilerinin de aralarında olduğu gazetecilerle görüşerek, anlattıklarını raporlaştırdı. İcra Kurulu Başkanımız Akın Atalay, “Davada bize güvenenlerin yüzünü kara çıkarmadık, geleceğe umutla bakıyoruz” derken Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu, “Demokrasi nöbetini burada tutuyoruz” dedi.
iklim öngelCHP Gerel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba ve CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, gazetemizin tutuklu yazar, yöneticilerinin de aralarında bulunduğu tutuklu gazetecilerle görüşerek, anlattıklarını raporlaştırdı. Raporda Genel Yayın Yöretmenimiz Murat Sabuncu, “Demokrasi nöbetini burada tutuyoruz” derken gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, “davada yalnız Cumhuriyet gazetesini değil, gazeteciliği ve basın özgürlüğünü de temsil ediyoruz” ifadelerini kullandı.
“15 Temmuz darbe girişiminin ardından 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL ile elde ettiği yetkileri kötüye kullanan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, FETÖ ile mücadele amacından saparak, kendisine muhalefet eden tüm toplumsal unsurları sindirmek istiyor ve toplumun geniş kesimlerine gözdağı veriyor. FETÖ ile asla yan yana gelemeyecek olan Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerinin çalışanlarına yönelik bu operasyonlar da bu sindirme girişiminin önemli bir parçasını oluşturuyor. Tutuklu Cumhuriyet gazetesi çalışanları, heyetimizle yaptığı görüşmelerde, ilk duruşmada iddianamenin çöktüğünü, bunu mahkeme heyetinin dahi bazı ifadelerinde kabul ettiklerine işaret etti. İlk duruşmada serbest kalan arkadaşlarının özgürlüğü hak ettiğini belirten Cumhuriyet çalışanları, en yakın sürede kendilerinin de özgür olacağını belirterek, 11 Eylül’de yapılacak duruşmanın önemine dikkati çekti. CHP olarak gazetecilerin tutuksuz yargılanmalarının esas olduğu ilkesiyle hareket ediyoruz. Ancak her geçen gün cezaevlerinde tutuklu gazeteci sayısının giderek artması, ülkemizdeki demokratik standartların geriye gidişinin de en önemli göstergelerinden biri olarak kayıtlara geçiyor. Ayrıca, OHAL KHK’larıyla getirilen kısıtlamalar nedeniyle, telefon ve görüşme hakkı başta olmak üzere, cezaevlerinde tutulanların önceden sahip olduğu pek çok hakta geriye gidiş yaşandığı görülüyor. Kitap ve gazeteye erişimde yaşanan zorluklar, tutuklu gazetecileri en çok zorlayan konuların başında.”
Silivri’deki gazetecilerin mesajları şöyle:
Murat Sabuncu: Burada tüm gün televizyon izliyoruz ve gazete okuyoruz. Yaptığımız gazetecilik için yargılanıyoruz. Biz de burada demokrasi nöbeti tutuyoruz. Dışarıda kimin neler yaptığını görüyoruz. Toplumsal taleplerimiz var. Duruşmada ne kadar haklı olduğumuz bir kez daha ortaya çıktı. Bu nedenle CHP’nin gerçekleştirdiği Adalet Yürüyüşü’nü büyük bir dikkatle takip ettik, gerçekleştireceğiniz Adalet Kurultayı’nı büyük bir dikkatle takip edeceğiz. CHP’nin ortaya koyduğu şey, toplumun tüm kesimleri için bir birlikte yaşam manifestosu, aslında. Buna herkesin ihtiyacı var. Alevisi, Sünnisi, Türkü, Kürdü, başörtülüsü, başörtülü olmayanı herkesin bu manifestoya ihtiyacı var. Tutuklulara tek tip kıyafet giydirilmesi tartışılıyor. Bu doğru değil, bu olmaz.
Akın Atalay: Nasıl Milattan Önce, Milattan Sonra kullanılıyor, biz de “Davadan Önce” ve “Davadan Sonra” diye ifadeler kullanıyoruz çünkü mahkeme sonrası dava çöktü, mahkeme heyeti de bunu söyledi. Cezaevinde kalanların burada tutulmasının hukuksal bir rasyonalitesi yoktu ve bir ara formül bulundu. Bazı arkadaşlarımız çıktı, bazılarımız burada tutulmaya devam ediyor. Biz, davada sadece Cumhuriyet gazetesini değil, gazeteciliği ve basın özgürlüğünü de temsil ediyoruz. Bu temsili de iyi yaptık. Davadan önce stresliydik çünkü Cumhuriyetle yaşıt gazetemizin geleneğine, Türkiye’de gazetecilik yapanların onuruna ve gazetecilik ahlakına halel getirmeyecek bir süreç yaşanacağını ümit ediyorduk, duruşmadan sonra rahatladık. Davanın ardından her birimizin tutumu ve duruşu konusunda olumlu geri dönüşler aldık. Duruşmada her şeyi söyledik. Bize güvenenlerin yüzünü kara çıkarmadık. Geleceğe umutla bakıyoruz. CHP’nin gerçekleştirdiği Adalet Yürüyüşü bizi güçlendirdi, bize iftira atanları zayıflattı. Bizim davamız da adalet arayışının bir parçası aslında.
Kadri Gürsel: Çökmüş bir iddianame ile karşı karşıyayız. Aynı zamanda iddianamesini savunamayan ve iddianameye inanmayan bir mahkeme heyeti var karşımızda ancak birilerinin tutulması gerekiyordu, biz içeride kaldık. Ne tahliye beklentim var ne de umutsuzum. Önemli olan mahkemede hukukun aranması, hukukun aranmasına devam edeceğiz. Bugüne kadar gerçekleri yazdık, gerçeklerin arkasında olduk. Bana yönelik hesaplaşmanın sadece Cumhuriyet gazetesiyle ilgili olmadığını, daha önceki televizyon programlarımın ve tüm duruşumun cezalandırılmak istendiğinin farkındayım. Sadece ailem, eşim ve sevenlerim için üzülüyorum, moralim yüksek. Tarihi bir süreç yaşanıyor, biz de bu süreci burada yaşıyoruz. Demokrasi, basın özgürlüğü mücadelesi bu sınavdan da geçecek.
Ahmet Şık: Yatıyoruz ama çıkacağız. Bize bu kumpası kuranların bu mahkemede yargılanıp cezaevinde yattığını görmeden adalet gelmez” demiştim. Şimdi de aynısını söylüyorum. Bize bu kumpası kuranlar, FETÖ’cülerle birlikte hapiste yatmadan adalet gelmez. Bir çete aranıyor ama Türkiye’yi aradıkları o çete yönetiyor. Organize bir suç örgütüyle karşı karşıyayız. Kendi ayıplarını örtmek için bizden FETÖ çıkarmaya çalışıyorlar ancak bu çıkmaz. Bu kumpası kuranlar da ilk kumpası kuranlar gibi yargılanır. Moralim çok yüksek ne zaman bilmiyorum ama buradan yine başım dik çıkacağını biliyorum.
Deniz Yücel: Yaptığım röportajlardan rahatsız oluyorlar. Ama evrensel bir gerçektir, bir haberdeki tırnak içindeki görüş, o görüşü dile getireni bağlar, ancak yapılan yorumlar, gazeteciyi bağlar. Röportaj yaptığım kişilerin tırnak içi ifadeleri nedeniyle suçlanıyorum. “Vay efendim sen Cumhurbaşkanı’na şunu dedin, Öcalan’a şunu dedin.” Ama, bunların tamamı tırnak içi ifadeler. Yaptığım röportajlar habercilik başarısıdır ama burada başıma bela oldu. Bir inatlaşma var ancak ben bu inatlaşmanın mağduru olmayı hak etmiyorum. Tecrit altındayım, 178 gündür iddianameyi bekliyorum. Kimse Kayserili bir halk tüccarı mantığı ile benim üzerimden siyaset yapmaya kalkmasın. Benim iade gibi bir talebim yok, hiç de olmadı ama şu iddianameyi bir hazırlasınlar hele.
Gökmen Ulu: Buradan sakin bir gözle Türkiye’yi izliyoruz. Her gün inanılmaz şeyler görüyoruz ama maalesef ülkede bu yaşananlara şaşırmıyoruz. Her gün ülkenin yeni bir felaket ve şok edici yeni bir olayla karşılaşması kimseyi şaşırtmıyorsa bunun üzerinde düşünmek lazım. Biz gazeteciyiz. Görevimiz toplumun bilgi edinme hakkına hizmet etmek. Sadece doğruları korkmadan söylüyoruz. Maalesef Türkiye’de sadece bu yüzden mesleğimizi yaptığımız için gerçekleri yazdığımız için baskıya ve zulme uğruyoruz. Bizim menzilimiz Atatürk’ün açtığı uygarlık yoludur. Biz ne ile karşılaşırsak karşılaşalım bu hedeften dönmeyiz.
Mediha Olgun: Hâlâ adalete inanıyorum. Her gün yatarken ‘Bir sabah uyanacağız ve bu kötü rüya bitmiş olacak’ diye düşünüyorum. Bir gazetecinin mesleğinden ötürü yargılanmasını acı buluyorum. Müthiş bir hata benim burada olmam. Hiçbir sorumluluğumun olmadığı bir şeyde sadece kendi işimi yaptığım için cezalandırılmış durumdayım. Bir haber için kimse sorumlu tutulmamalıdır. Hiç görmediğim bir haberden mesul tutulmam ise kabul edilir değil. Mavi Marmara gemisindeki gazetecilerden biriydim. O zaman da şimdi de hem mağdurların hem Türkiye’nin tarafındayım. Ölümü göze alıp yola çıkan bir gazeteci bu ülkenin kötülüğüne hiçbir şey yapmaz. Aile görüşü 35 dakika ile sınırlı, çok kısa. Açık görüş iki ayda, telefon hakkı iki haftada bir uygulanıyor. Ağırlaştırılmış müebbetle yatanlara ne uygulanıyorsa bize de aynısı uygulanıyor. İdam mahkûmu muamelesi görüyoruz.