Silahların Gölgesinde Suni Arap Baharı
cumhuriyet.com.trKapitalist ekonominin kriz dönemlerinde, çıkmazdan kurtulmak için başvurulan en önemli çıkış yollarından biri silah sektörünün canlandırılmasıdır. Sermayenin yoğunlaşması, üretim fazlasının nasıl eritileceği, hammadde ve enerji ihtiyaçları için yeni pazar ihtiyaçları gibi, kapitalist ekonominin kronik sorunları karşısında, “savaş” çözüm yolu olarak ortaya çıkar. Ekonomide yaşanan darboğazların aşılması, çoğu zaman savaş ekonomisi ve silah ticareti yoluyla gerçekleşir.
Ortadoğu coğrafyası, ABD’nin bir zamanlar işbirliği içinde olduğu yönetimleri, suni mevsimsel değişiklikler aracılığı ile tasfiye ettiği, yerlerine getirttiği muhalefetlerin ise sanılanın aksine, kendilerini etnik ve dinsel kimlikler üzerinden tanımlayarak teokrasi rejimini ilan ettikleri, çatışmalı bir tarihi süreç yaşamaktadır. Gün geçtikçe “Arap Baharı” olarak adlandırılan sürecin, halkların özgürlük taleplerinin karşılandığı bir ilerlemeye değil, ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirme projesine dönüştüğü daha net ortaya çıkmaktadır. Eski Mossad Başkanı Danny Yatom bile, Arap Baharı’nı “Bölgeyi radikalleştirerek İslamcıları iktidara taşıyan” bir süreç olarak tanımlamıştır.
Sosyolog ve kuramcı Zygmunt Bauman küresel dünyayı, her bir devletin yasama ve yürütme egemenliği kurduğu toprak parçasını ayıran ve kapatan sınırların (silahlı çatışmalar veya pazarlık ya da hem çatışmalar hem de pazarlık yoluyla) çizilmesini ve korunmasını (uluslararası garantiye alınarak) amaçlayan devletlerarası politika tiyatrosu olarak açıklar.
ABD’nin “Irak’ı özgürleştirme operasyonu” adı altında gerçekleştirdiği işgalin önemli gerekçelerinden birinin; ABD ekonomisinin yaşadığı durgunlukla ilintili olduğu sıkça dile getirilen bir gerçeklik. Durgunluk dönemlerinin aşılabilmesinin yolu, silah ticaretinde ve savunma sanayisine ayrılan bütçedeki artışla olası hale gelmektedir. Örneğin 1997-2001 yılları arasında dünya üzerinde silahlanma tutarının 619.7 milyar dolar olduğu ve bu miktarın 281.4 milyar dolarının sadece ABD tarafından gerçekleştirildiği görülmüştür. 2006 yılında bu rakam dünya pazarı için 1 trilyon 240 milyar dolara çıkmış, ABD bu pazarın 528.7 milyar dolarlık tutarını elinde tutmuştur.
ABD’nin 2000’li yıllarla beraber uygulamaya koyduğu oyun olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin planlayıcıları ve başrol oyuncularının kimliklerini analiz ettiğimizde ise eski ABD Başkanı “oğul Bush’un” Arbusto petrol firmasının kurucularından ve Harken enerji firmasının da hissedarlarından olduğu, “baba Bush’un” silah ticareti yapan Carlyle Group’un yönetiminde, Dick Cheney’nin eşi Lynn’ın ABD’nin en büyük silah şirketi Trwnyn’in yönetiminde, devlet bakanı eski general Colin Powell’ın jet uçakları imal eden Gulfstream yönetiminde, eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Chevron petrol firmasının eski direktörü, eski ABD Savunma Bakanı Frank Carlucci’nin Carlyle Group’un sahibi olduğu görülmekteydi. Tüm bu isimler ABD yönetiminin şahin kanadının temsilcileriydiler ve güçlerini arkalarındaki petrol ve silah sanayisinden almaktaydılar.
Dünya silah piyasasının yüzde 79’unu elinde tutan ABD’nin, silah ticaretinde (Arap Baharı sonrasında) geldiği son nokta, geçen günlerde New York Times’ta çıkan ve ABD Kongresi tarafından hazırlandığı belirtilen bir raporda gözler önüne serildi. Söz konusu raporda ABD’nin, 2010 yılında 21.4 milyar dolar olan silah satışını 2011 yılında üçe katlayarak 66.3 milyar dolara çıkardığı belirtildi. Ortadoğu’daki çatışmalardan en çok kimin çıkar sağladığı istatistiksel olarak da ortaya çıktı.
Meselemiz, Ortadoğu coğrafyasında halihazırdaki yönetimlerin olumlanması olarak algılanmamalıdır. Söz konusu süreç Ortadoğu’ya barış getiren bir bahardan ziyade, çatışmalı bir iklim yaratmıştır. Kamuoyu algısının, ülkeler, mezhep ve etnik çatışmalarla birbirlerini yok ederlerken silah baronlarının ve büyük enerji holdinglerinin kasalarının dolması noktasına çevrilmesi gerekiyor.
* İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Doktora Öğrencisi